KORKUT BORATAV: SEÇİM ÖNCESİ VE SONRASINDA EKONOMİ: BATI’DAN BİR ANALİZ

444

İktisat tarihçisi Adam Tooze Chartbook başlığı altında, dünya ekonomisinin ve belli ülkelerin güncel sorunları üzerinde odaklanan bültenler yayımlıyor. 215 sayılı bülten Türkiye’de Erdoğan döneminin iktisat politikalarına ayrılmış.1

Chartbook 215, şu gözlemlerle başlıyor: “Erdoğan’ın sicilinde ‘şapkadan çıkarılan çok sayıda tavşan’ var. Bugünkü açmazına son verecek hokkabazlık numaraları ise tükenmiş görünüyor.”

Bülten’in sonraki kesimleri, Türkiye’yi Mayıs 2023’teki ekonomik açmaza sürükleyen politikaları, makro-ekonomik sonuçlarını inceliyor; politika seçeneklerini tartışıyor.

Batı’dan gelen bu ilginç Türkiye analizini okurlarımla paylaşmak istedim.

Türkiye’de enflasyon

Adam Tooze’a göre “Türkiye’nin bugünkü politik iktisadını belirleyen etken enflasyondur”. Bu teşhis sonrasında bildiklerimiz tekrarlanıyor: Enflasyon, Eylül 2021’den itibaren hızlanmış; endeks iki misli artmıştır. Kasım 2022 sonrasında tartışmalı resmî verilere göre yüzde 40-50’lik bir tempoya yerleşmiştir. Daha fazla yavaşlaması şimdilik beklenemez.

Tooze’a göre Türkiye enflasyonunun nedeni Erdoğan’ın politikasıdır: “Düşük faizlerle beslenen özel kredilerde ölçüsüz genişleme…”  İsveçli iktisatçı Knut Wicksell’in geliştirdiği “denge oranının altındaki faizlerin sürüklediği kredi genişlemesinden kaynaklanan bir enflasyon türü”, Erdoğan’ın düşük faiz tutkusu sonunda Türkiye’de yaşanmaktadır.

Buna karşılık Türkiye’de malî disiplin geçerlidir. “Sıkı maliye politikalarını” mümkün kılan belirleyici bir etken, AKP döneminde bütçeye aktarılan astronomik özelleştirme gelirleridir. Tooze 2002 sonrasında kamu açığı/millî gelir oranındaki çarpıcı düşmeyi belirliyor ama bu etkeni gözlemiyor.

Enflasyonun hızlandığı 2020 sonrasında dahi merkezî bütçenin birincil fazla vermesi, bugünkü istikrarsızlığın maliye politikalarından kaynaklanmadığını gösteriyor. Covid 19 döneminde “yükselen ekonomilerde” bütçe harcamaları karşılaştırılıyor ve benzer bir tespite yol açıyor: Salgını telafi etmeyi hedefleyen sosyal harcamalarda Türkiye en sonlarda; bütçeden şirketlere kredi aktarımları, teşvikler vb’de ise ön saflarda yer almaktadır.

Reel faiz, mevduat ve kredi hacmi verilerini de izledikten sonra Adam Tooze açıklıyor: “Türkiye çok cömert kredi destekleri ile çok sıkı maliye politikalarını birleştiren; bu bakımdan gerçek popülizmden ayrılan istisnaî bir örnektir.” 

Fazlası da var: Türkiye döviz fiyatlarını da denetlemeyi hedefleyen çok sayıda, karmaşık “makro ihtiyatî” (daha doğrusu “bürokratik”) önlemi de uygulamaktadır. Tooze, TCMB’den derlenen “Nisan 2021 sonrasında seçilmiş parasal önlemler” tablosunu, ayrıca Bloomberg’in bu doğrultudaki bazı tespitlerini aktarıyor.

Tooze’un ulaştığı bilgiler birkaç değişkeni denetlemeye kalkışan bürokratik müdahaleleri eksik yansıtıyor. Son Türkçe kaynaklara, örneğin Murat Kubilay’ın 18 Mayıs tarihli tweet’lerine ve Hayri Kozanoğlu’nun 22 Mayıs’ta Birgün’de yayımlanan “Üç Perdeli Trajedi” yazısına ulaşabilseydi, Türkiye’de yaşananların “istisnaî bir politika” modeli olmaktan çoktan çıktığını, kargaşaya dönüştüğünü fark edecekti.

Bölüşüm uzantıları

Adam Tooze politik iktisat geleneğini izlemektedir. Dolayısıyla ölçüsüz parasal genişleme ile kamu maliyesinde insafsız kemer sıkma politikalarının bölüşüm sonuçlarına bakması beklenir.

Batı dillerindeki kaynakların ve resmî istatistiklerin imkân verdiği ölçüde bunu yapıyor. Ölçüsüz kredi pompalaması kaçınılmaz olarak servet öğelerine yansıyacaktır. Tooze, 2018-2021 arasında TÜFE ile ölçülürse reel konut fiyatlarının yüzde 30 civarında tırmandığını aktarmakla yetiniyor.

Tooze, TÜİK, Tepav ve Türk-İş verilerini kullanarak ücretlilerin göreli, mutlak kayıplarını, yoksulluk göstergelerini aktarıyor.  Bu bilgilerden ve anketlerden hareketle, “Erdoğan’ın enflasyonu, onun sonunu da getirecektir” öngörüsünü yapıyor. “Onu iktidara getiren otoriter pazarlığı çiğnedi” görüşündedir.  Bu tespiti 28 Mayıs sonrasında tartışılabilir. Acemoğlu’ndan etkilenmediğini umarım.

Tooze’un “gerçek popülizmden ayrılan özgün bir model” olarak algıladığı “gevşek para, sıkı maliye politikaları”, aslında son yedi yıla odaklanan sınıfsal bir gaddarlıktır. Aşamalarını, anatomisini, nicel dökümünü çözümlemek bizlere düşmektedir.

Politika seçenekleri

Adam Tooze, 28 Mayıs sonrasındaki politika seçenekleri ile de ilgilenmektedir. Kritik açmaz dış finansman sorunları ile ilgilidir.

2022’den itibaren döviz fiyatları enflasyonun gerisinde seyretmiş, TL reel olarak değerlenmiştir. Yukarıda değindiğim müdahalelerin katkı yaptığı söylenebilir.  Sonuç, 12 aylık dış ticaret açığının 100 milyar dolara tırmanmasıdır.

Bu bilgilere iki eklenti yapılabilir: Cari işlem açığı Ocak-Mart 2023’te bir yıl öncesine göre üçte bir oranında artmıştır ve bu ivme devam ederse 2023 sonunda açığın 65 milyar dolara ulaşması beklenir. 12 ay içinde ödenmesi gereken dış borç yükümlülükleri de 103 milyardır. Sürdürülebilirliği   hesaplanmalıdır.

Erdoğan’ın iktidara gelmesi halinde olası politikaları Adam Tooze bugünkü ortamdan türetmeye çalışıyor: “Erdoğan’ın aleti haline gelmiş olan Merkez Bankası dış açıkların finansmanı için çeşitli iğreti çözümlere başvurmuştur. 2023 baharında rezervler kritik düzeylere düşmüştür. Döviz piyasalarında TL göçmekte, altın talebi tırmanmaktadır. Belli bir noktada dış finansman aniden duracak, Türkiye dış borçlarını döndüremez hale gelecektir. Muhakkak, ama ne zaman?”

Saray’ın IMF’ye başvuracak esnekliği göstermesi beklenir.  Ne kadar “hüsn-ü kabul göreceği” ise belirsizdir.

Tooze, muhalefet kazanırsa Mutabakat Metni’ndeki ekonomik programın uygulanacağını ve olumlu sonuçlar vereceğini öngörüyor: “Türkiye hızlı enflasyonlarla yaşamaya alışkın Arjantin değildir. Toplumun kalabalık bölümleri acı çekmektedir. Düşük faizli özel kredilerden kaynaklanan bir enflasyon, sıkı bir para politikası ile önlenebilir.  Deprem yıkımının gerektirdiği yeniden inşa maliyeti tahminen 100 milyar doları aşacaktır. Özel kredilerle yapılamaz.” 

Bu tespitlerden hareketle Tooze, yeni iktidar için bir devalüasyonla bütünleşecek “sıkı para ve gevşek maliye politikası” bileşkesini öneriyor. Saray iktidarının son beş yılda izlediği politikaların tam zıddı…

Bir benzerini bu köşede ben de önermiştim: “Olası bir Millet İttifakı iktidarı için en güvenli seçenek reel döviz kuru hedeflemesi olabilir. AKP’nin getirdiği KKM düzenlemesi araçlardan biri olarak korunmalıdır. Faizler bankalar-arası rekabete bırakılmalı; yükselmesi göze alınmalıdır. Depremin yarattığı zorunluluk ve emekçilerin yaygın yoksullaşması ise gevşek maliye politikalarını gerektiriyor” (soL Haber, 28 Nisan 2023).

İktidar değişikliği gerçekleşirse dış finansman sorunları konusunda Tooze iyimserdir:

“Erdoğan’ın faiz lobisi suçlamaları adeta doğrulanacaktır; Batı’nın Citi Group ve Vanguard gibi  fon yöneticileri milyarlarca doların Türk tahvillerine geri geleceğini  vaat ediyorlar.”   

Sözü edilen “milyarlarca dolar”, aslında, 2018’den sonra borsadan çıkan sıcak paranın iktidar değişikliği ile Türkiye’ye döneceği tahminidir. Batı’nın en büyük fon yöneticisi Blackrock’un Türkiye’ye ilişkin bu iyimserliği paylaşmadığını aynı yazıda aktarmıştım ve en azından yerel seçimlere kadar “Millet İttifakı iktidarının istikrar politikalarına geçişte temkinli olmasını” tavsiye etmiştim. Kur Korumalı Mevduata bağlanmış 110 milyar dolarlık akışkan fonların tümüyle döviz piyasalarına yönelmesi, ekonomiyi krize sürükleyebilir.

Adam Tooze  neoliberal reçetelerle barışık değildir. Referans verdiği “mutabakat metni”nin içeriğine bu açıdan değinmiyor.  Türkiye’nin orta ve uzun vadeli yapısal sorunlarının çözümüyle ilgilenmesi beklenemez.

Bu konuda 28 Nisan tarihli yazıdan bir aktarma ile yetineceğim: “Daha ötesi Saray’ın kalıcı yenilgisi sonrasındadır.  Son yıllarda pervasızca ihya olan sermaye çevrelerine dönük etkili, yüksek oranlı bir servet vergisi ile başlayan, sermaye hareketlerinin kapsamlı denetimini içeren, uzun dönemli devrimci, sınıfsal bir programın tasarlanması sosyalistlere aittir.”

  • Adam Tooze, Chartbook 215, Erdogan’s Inflation: A Swedish Interpretation, 21.V.2023

26 MAYIS 2023

Kaynak: SOL