ERKAN AYDOĞANOĞLU: MANİPÜLASYON

288

Ağır ekonomik sorunlarla boğuşan, yoksulluğun pençesine düşmüş geniş halk kesimlerini gelecekte bugüne göre daha iyi koşullarda yaşayacaklarına inandırmak, en azından bu yöndeki umutları canlı tutmak iktidarlar açısından hayati bir durumdur. Tek tek bireylerden, toplumun geneline kadar ‘Yarının bugünden daha iyi olacağı’ düşüncesinin yaratılması, söz konusu düşüncelerin gerçekleşip gerçekleşmemesinden çok daha önemlidir.

24 Haziran 2018’den itibaren resmi olarak tek adam rejimine geçilmesinden bu yana Erdoğan yıl sonlarına doğru yaptığı her konuşmasında yeni yılın bir öncekinden daha iyi olacağını iddia etti. 2018 yılı sonunda dış güçlere karşı başlatılan ‘ekonomik kurtuluş savaşı’ vurgusu ile 2019’un Türkiye’nin yılı olacağını söyledi. Son üç yıldır her yeni yıl öncesinde birbirine benzer ifadeler kullanarak yeni yılın Türkiye ekonomisinin şahlanış yılı olacağını, dış güçlerin saldırılarının boşa çıkarılacağını ve 2023 hedeflerine ulaşılacağını iddia etti. Ancak ortaya çıkan sonuçlar tam tersi oldu.

IMF’nin açıklamasına göre Türkiye’nin mevcut ekonomik durumu itibariyle 2021 ve 2022’de dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında yer almayacağı neredeyse kesinleşti. 20 yıldır ekonomide umut tacirliği yaparak, en açık gerçekleri bile olduğundan farklı göstermeye çalışarak halkı defalarca kandırdılar.

Bugüne kadar ekonomiden siyasete hemen her konuda söyledikleri sayısız yalanla halkın kafasını nasıl karıştırdıklarını, en açık gerçekleri bile kendi çıkarları için nasıl çarpıttıklarına defalarca şahit olduk. Öncesi bir tarafa, Erdoğan ve iktidarı sadece geçtiğimiz dört yıl içinde ekonomiye dair ne söylediyse, hangi hedefleri belirlediyse istisnasız hepsinde başarısız oldu.

Bugüne kadar özellikle rakamları kullanarak halkın kafasını nasıl karıştırdıklarını, en açık gerçekleri bile nasıl çarpıttıklarını defalarca gördük. İktidar temsilcileri yıllardır geniş toplum kesimlerini ikna etmek, onları kendi saflarına çekmek için yalan söylemeyi, en açık gerçekleri bile çarpıtmayı etkili bir siyasi söylem tarzı olarak kullandılar.

Ekonomik krizin derinleştiği son dönemi dışında tutarsak, iktidarın geniş toplum kesimlerini doğru adımlar attığına ikna etmek açısından, bugüne kadar sayısal verileri iyi kullandığını, sayısal veriler üzerinden başarılı manipülasyonlar yaptığını kabul etmek gerekir. Ancak bu durum, Erdoğan’ın her konuşmasında dini referanslar eşliğinde yaptığı faiz karşıtı konuşmaları ve Merkez Bankasının eylül ayından itibaren siyasi talimatla faiz indirmesiyle birlikte değişmeye başladı. Özellikle yılın son iki ayında yaşanan kur krizi ve Türk lirasında yaşanan değer kaybı nedeniyle başta gıda ürünleri olmak üzere temel tüketim ürünlerine peş peşe zamlar gelmeye başladı.

Ekonomik krizin derinleşmesi ve geniş halk kesimlerini etkilemesiyle birlikte iktidarın söylemlerine olan güven hızla azalmaya başladı. Ekonomide söylenen yalanların yaşamın ağır gerçekleri karşısında etkisiz hale gelmesi, son olarak döviz kurlarında yaşanan ani dalgalanma sürecinde yapıldığı gibi, bile bile milyonlarca insanı tuzağa düşürdüler.

Halkın algılarını, düşünce ve davranışlarını onlara hissettirmeden çeşitli söylem ve taktikler kullanarak, onları aldatmak amacıyla atılan her adım manipülasyon olarak tanımlanıyor. Normal koşullarda ekonomide bireylerin kitleleri kandırmak ya da yanlış yönlendirmek amacıyla manipülasyon yapması suç. Ancak Türkiye’de olduğu gibi eğer manipülasyonu bizzat iktidarın kendisi yapıyorsa o zaman işin rengi değişiyor. Bu nedenle son ayların en tartışmalı konuları olan faiz ve dövizde yaşanan gelişmeler konusunda Hazine ve Maliye Bakanı başta olmak üzere, iktidar cephesinden söylenen her sözün kuru propaganda olmaktan öte gitmeyeceği kısa süre içinde ortaya çıkacak.

30 ARALIK 2021 – EVRENSEL