YAŞASIN EMEKÇİLERİN BİRLİĞİ, MÜCADELESİ VE DAYANIŞMASI! YAŞASIN 1 MAYIS!

207



Bu yıl tüm dünyanın üstüne karabasan gibi çöken ölümcül korona virüs salgını nedeniyle kitlesel kutlamaların yapılamadığı, yerine alternatif 1 Mayıs etkinliklerinin yapılacağı bir yıl olarak tarihe geçecek.
Yaşanan salgın bize gösterdi ki gelinen süreçte yıllardır sürdürülen emek ve doğa sömürüsüne dayalı düzen ölüm ve yıkımdan başka bir şey sunmamıştır. Bu zamana kadar halklara işsizlik, yoksulluk ve savaştan başka bir şey sunamayan neoliberal düzene karşı büyüyen öfkenin korona salgınıyla beraber giderek açığa çıktığını görmekteyiz. Küçük esnafın işyerlerini kapattığı, milyonlarca işsizin evine ekmek dahi götüremez bir noktaya geldiği durumda, iktidar yaşanan krizde hala “sermaye sınıfını nasıl kurtarırım” çabası içerisindedir. Krizi aşmak için hükümet tarafından açıklanan programlarda krizin asıl mağduru işinden olan emekçinin, yoksulun payına sadece kolonya, dua ve bir türlü eline geçemeyen maske düşmüştür.
Yıllar boyunca halktan toplanan vergileri, tek kalemde vergi borçları silinen bir avuç zengine ve yandaş müteahhide, geçiş garantili köprülere ve otoyollara, yolcu garantili havalimanlarına, ‘müşteri’ garantili şehir hastanelerine harcadıktan sonra; milyonlarca dar gelirli ve yoksul işçi, memur, EYT’li, emekli ve işsiz yurttaşın cep telefonlarına SMS göndererek; “Biz Bize Yeteriz Türkiyem Milli Dayanışma Kampanyası” adıyla halktan 10 TL ‘bağış’ istenilmesi, AKP’nin ekonomik politikalarının ve Başkanlık Sistemi’nin iflas ettiğinin itirafı ve hükümetin yaşananlar karşısındaki çaresizliğinin en açık göstergesi olmuştur.
Gelişmiş ülke hükümetlerinin, gelirsiz kalan tüm kitlelere doğrudan gelir aktarımı niteliğinde önlemler alırken, Türkiye’de ise bu önlemlerin “en düşük emekli maaşını 1500 TL’ye çıkarmak”, “65 yaş üzeri muhtaç olanlara ayda 1000 TL ödemek”, “kısa çalışma ödeneğini devreye sokmak” ile sınırlı kaldığını görüyoruz. İşsizler ordusuna her gün yenileri eklenirken alınması gereken önlemlerden kaçınılıyor, göstermelik olarak, “işten çıkarmalar yasaklanıyor” denilerek emekçilere açlık sınırının yarısı kadar bir ödemeyi reva görüp, iki ay sonra işten çıkarmanın yasal zemini hazırlanmıştır.
Bu dönemde evine ekmek dahi giremeyen ailelere yardım yapan belediyeler sırf kendilerinden olmadığı için terörle ilişkilendiriliyor, bağış hesaplarına el konuluyor, “paralel devlet kuruyorlar” saldırısıyla karşı karşıya kalıyor, bununla da yetinilmeyip soruşturmaların açıldığını hep birlikte izliyoruz.
Kriz ortamında halkın oylarıyla iş başına gelen belediyelere halk iradesine ipotek konularak kayyum atamaları devam etmektedir. Güç kaybettiğini gören İktidar yaşanan krizi bastırmak için gittikçe hırçınlaşmakta daha fazla otoriter bir tutum alma yoluna gitmektedir.
Açız diye haykıran vatandaşa “geber” diyen bürokratların olduğu bir düzen çürümüş değil de nedir?
Herkesin can derdinde olduğu bir dönemde kamuoyunda tartışmalardan kaçırılarak Mecliste kabul edilen infaz yasası ile tecavüzcüler, çeteler, mafya liderleri, rüşvetçiler dışarı çıkmış, rüşveti haber yapan gazeteci, siyasetçiler, seçilmişler, düşünce suçluları hapiste bırakılmıştır. Toplum vicdanını yaralayan ayrımcı af yasasını kabul etmiyoruz, talebimiz adaletli bir şekilde infazda eşitlik uygulamasıdır.
Büro Emekçileri Tehdit Altında!
İşkolumuz içerisinde yer alan Vergi Daireleri, Adliyeler, Nüfus Müdürlükleri, Sosyal Güvenlik Merkezleri, İŞKUR Müdürlükleri, Gümrük, TÜİK, Kredi Yurtlar Kurumu gibi birçok kurumda emekçiler gerekli tedbirler alınmadan çalıştırılıyorlar. Her gün işyerlerimizde yeni Covid-19 vakaları çıkıyor, idareler tarafından alınan palyatif önlemlerle emekçiler çalışmaya zorlanıyor.
özel sektörde yaşanan işten çıkarmalar nedeniyle işsiz kalanların kısa çalışma ödeneği başvurusu için İŞKUR İl Müdürlükleri önünde çok uzun kuyruklar oluşmuştur. İŞKUR emekçileri yoğun bir şekilde koronavirüs tehdidi altında çalışmaya devam ettirilmektedir. Aynı şekilde yargı emekçileri her gün binlerce insanın girip çıktığı pozitif vakaların görüldüğü adliyelerde, maliye emekçileri kapısında sıra olmuş mükelleflerin beklediği vergi dairelerinde çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Nüfus müdürlüklerinin önünde bekleyenler hem kendi sağlıklarını hem de nüfus emekçilerinin sağlığını tehdit etmektedir. Gecenin bir yarısı yurtta kalan öğrencileri kapı dışarı edip Umre’den gelenlerin yurtlara yerleştirilmesi ile hem öğrenciler mağdur edilmiş, hem de Yurt Kur emekçileri dışarı temaslı koronavirüs tehdidiyle karşı karşıya bırakılmıştır.
İşkolumuza giren daha bir çok kurumlarda büro emekçileri salgının hızla yayıldığı dönemde çalışmak zorunda bırakılmıştır.
İlk Covid-19 vakasının görülmesinden bu tarafa sürecin takipçisi olan ve işyerlerinde emekçilerin sağlığını tehdit edecek olumsuzluklara karşı her türlü önlemin alınması için gerekli girişimlerde bulunan sendikamızın bu çabaları çalışanlar tarafından görülmüştür. Bu sürecin atlatılmasına ilişkin kurum yöneticileriyle yaptığımız görüşme ve yazışmalarda bu sürecin atlatılmasının yolunun toplumsal dayanışmadan geçtiğinin altı özellikle çizilmiştir. Yaptığımız müdahaleler ve taleplerimiz karşılık bulmuş olup, kurumlar tarafından yayınlanan iç genelgelerde önlem alınmasını istediğimiz konularda adım atıldığı görülmüştür. Elbette ki yaşamımızı tehdit eden bu salgına karşı en önemli görev yaşam hakkını savunmak ve bunun için her türlü mücadeleyi vermektir. Bu süreçte yandaş sendikaların hiçbir şey yapmamaları, amirlerinden gelecek emirleri uygulamak için hazırda beklemeleri çalışanlar tarafından görülmüş ve bu “sendikalar” yaşanan sıkıntılara sessiz kalmaları nedeniyle çalışanlar tarafından mahkûm edilmiştir. İktidarın arkasına dizilen ve sendikal mücadeleyi “biz bize yeteriz” kampanyasına ne kadar bağış yaptığıyla sınırlı gören ve bununla öğünen sendikal anlayış çökmüştür.
İnsanları Açlığa ve çaresizliğe Karşı Korumak Artık Kamusal Bir Sorumluluktur!
Sendikamız uzun yıllardır adil ücret, adil vergi, insanca yaşam, güvenceli iş güvenli gelecek talebiyle ülkede yaşanan adaletsizliklere karşı üyelerimizle beraber mücadele etmektedir. Gelinen süreçte yürüttüğümüz mücadelede ve taleplerimizde ne kadar haklı olduğumuz görülmektedir. Düzenin çarklarının zenginlerin daha zengin olması için dönmesine itiraz ederken, adaletli bir vergi sisteminde ısrarımızı sürdürdük. Salgınla beraber yaşanan ekonomik krizin yükünü emekçilere yoksullara yıkma planları yapan iktidara sesleniyoruz: Herkesin sağlığa, eğitime, yaşanabilir bir konuta eşit ücretsiz olarak erişmesi, kimsenin işsiz kalmaması, geçim sıkıntısı çekmemesi, hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi için bu düzen değişmeli ve değişecek, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Az kazanandan çok, çok kazanandan az vergi alındığı bir süreçte, maaş ve ücret geliri elde eden emekçilerin vergileri maaş ve ücretler daha ele bile geçmeden kesildiği, İnsanların gelir düzeyine bakılmaksızın herkesten aynı oranda alınan dolaylı vergilerin toplam vergi gelirlerinin içindeki payının %70’lere dayandığı bir düzene karşı mücadele ediyoruz. Harcamalar üzerinden değil servet ve kazanç üzerinden alınacak bir vergi sitemi vergi adaletine giden yolda atılacak ilk adım olup artık zorunluluk halini almıştır. Yıllardır adeta insanların kanını emen bu bozuk düzende palazlananlardan mutlaka düzenli olarak servet vergisi alınmalıdır.
Tabi ki toplanan vergilerin nasıl harcanacağı sorusu ile de karşı karşıyayız. Kamu kaynakları her gün gündeme bir yenisi gelen yolsuzluklara israfa, sarayın masraflarına, dinci vakıflara, faiz ödemelerine, müşteri garantili kamu özel ortaklığı projelerine gitmektedir. Kaynakların çok önemli bir bölümü de siyasi iktidarın kendi bekası adına yürüttüğü savaş politikalarına ayrılmaktadır. Sürdürülen güvenlikçi politikalar, Suriye’de, Libya’da yürütülen yanlış politikalar nedeniyle halka aktarılması gereken kaynaklar savunma giderlerine aktarılmaktadır. Emekçilerin, halkların savaşa değil, demokrasi, adalet ve barışa ihtiyacı vardır.
Pandemi sürecinde yaşadıklarımız gösterdi ki, başta sağlık olmak üzere yaşamsal ihtiyaçların ve hizmetlerin kamusal olması gerektiğine dair bir talep etrafında örgütlenmek ve bu talebi hayata geçirmek konusunda mücadele etmek, olmazsa olmaz bir zorunluluk halini almıştır.
Sağlık ve Sosyal Güvenlik Kamusal Bir Haktır!
İktidarın kamusal emeklilik sistemini tasfiyeye dönük çıkardığı yasalara karşı yürüttüğümüz mücadelede ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha gördük. Bireysel emeklilik sisteminin zorunlu hale getirilmesiyle, Kamusal Emeklilik Sitemi tasfiye edilerek, emeklilik sisteminin tamamen piyasanın insafına bırakılmasını hedefleyen iktidar sermeye çevrelerine kaynak aktarma peşinde. Anayasal hakkımız olan kamusal emeklilik hakkımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Sağlığın paralı hale geldiği ve parası olmayanın neredeyse nitelikli sağlık hizmetlerine erişemediği bir süreçte yaşanan koronavirüs salgınıyla hep beraber gördük ki, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi kadar tehlikeli bir şey yok. Herkesin eşit, parasız, kamusal sağlık hizmeti alması için yürüttüğümüz mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.
Büro Emekçileri; Kadına Yönelik Şiddetin, çocuk İstismarının Son Bulmasını İstiyor!
Kadınlar; kadına yönelik şiddetin, çocuk istismarının son bulmasını, özgürlük, eşitlik, barış, demokrasi, laiklik ve adalet istiyor!
ülkemizde günde en az iki kadın erkekler tarafından katledilmekte, yılda 8 bin çocuk cinsel istismara uğramaktadır. Pandemi kapsamında, ‘evde kal’ çağrıları, salgını kontrol altına almak için gerekli olsa da, evde kalmak, binlerce kadın ve çocuğun daha fazla şiddete maruz kalmasına neden olmuştur. Nitekim karantina döneminde yapılan anketler sonucunda kadına ve çocuğa yönelik fiziksel şiddetin yaklaşık %30 oranında arttığı tespit edilmiştir. Psikolojik, ekonomik gibi diğer şiddet biçimlerinin boyutları ise çok daha yüksektir. Mart ayında 18’i evde olmak üzere 29 kadın katledilmiştir. Dolayısıyla pandemi döneminde kadın ve çocuklar için mevcut koruyucu mekanizmaların etkin biçimde uygulanması ve arttırılması yaşamsal önemdedir. Oysa bırakın önlemlerin uygulanıp artırılmasını, şiddeti derinleştiren politikalarla yüz yüzeyiz. Ataerkil kapitalist düzen ve AKP gibi bu düzeni yürüten iktidarlar, “kadına ve çocuğa yönelik şiddette birinci dereceden sorumludur” iddiamız bu temelde çok daha güçlenmiştir.
Tecavüzcüleri ve kadın katillerini infaz yasası ile salıverenlere, kız çocuklarının tecavüzcüleriyle evlendirilmesiyle, tecavüzü ve çocuk yaşta evliliği meşrulaştırmak isteyenlere, İstanbul Sözleşmesini ve 6284 sayılı Yasayı iptal etmek isteyenlere karşı, büro emekçisi kadın arkadaşlarımızı; 1 Mayıs vesilesiyle yeniden, kadına ve çocuğa yönelik şiddeti önleyecek mekanizmaları artırmak, birbirimize ve yaşamlarımıza sahip çıkmak için kadın örgütlülüğünü ve mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz.
Diğer yandan, uzun zamandır ev içi işleri aksatmayarak sermaye birikimine daha çok ücretsiz katkı sağlamaları için, özellikle kadın emekçiler üzerinden kurgulanan ve Sendikamızın ısrarla karşı çıktığı esnek (evden) çalışmayı, bugün pandemi tedbirleri kapsamında kamu emekçileri hak kaybına uğramadan deneyimlemiş oluyor. Bir açıdan da, yıllardır Sendikamızın uyarılarını, yani evden çalışmanın kadınların ev ve bakım işlerini artırarak sabitleyen bir çalışma biçimi olduğunu, çalışmayı zamanın tümüne yaydığını, eşitsizliği derinleştirdiğini yaşayarak görmüş oluyor. Pandemi sonrasında esnek ve kuralsız çalışmanın hak kayıplarıyla birlikte devam ettirilmek istenmesi büyük bir olasılıktır. Dolayısıyla bu konunun Sendikamızın mücadele önceliklerinden olduğunu tekrar ifade etmek istiyoruz. Kadınların emeğini daha çok değersizleştirecek, katlayacak olan esnek çalışmaya hep birlikte engel olabiliriz.
Kadınların iş yükü cenderesinden kurtulmasının belli başlı yolu, çocuk, yaşlı ve hasta bakım sorumluluklarını devletin ücretsiz üstlenmesi, her alan gibi özellikle evde cinsiyetçi iş bölümünün sona ermesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, hiçbir hak kaybı yaşanmadan güvenceli olarak, çalışma zamanının tüm emekçiler için kısaltılmasıdır.
Sermaye değil halk egemenliğini esas alan, sömürüye karşı emeğin haklarını koruyan, bizi hasta etmeyecek, savaşsız, eşit, özgür, toplumun yararını esas alan, doğaya saygılı ve yaşam hakkını koruyan, insan onuruna yaraşır bir iş ve ücret, kamusal sosyal güvenlik ve sendikal hakların güvence altına alındığı bir toplumsal düzen için mücadeleye katıl, birlikte değiştirelim!
Yaşasın BES!Yaşasın örgütlü Mücadelemiz!
[kck]p style=[ct]text-align: center;[ct]öLDüREN DüZENE KARŞI;[kck]p style=[ct]text-align: center;[ct]YAŞASIN EMEKçİLERİN BİRLİĞİ, MüCADELESİ VE DAYANIŞMASI![kck]p style=[ct]text-align: center;[ct][kck]span style=[ct]color:[shrp]ff0000;[ct][byk][kck]span style=[ct]font-size:20px;[ct][byk]YAŞASIN 1 MAYIS![kck]/span[byk][kck]/span[byk][kck]p style=[ct]text-align: center;[ct][kck]span style=[ct]color:[shrp]ff0000;[ct][byk][kck]span style=[ct]font-size:20px;[ct][byk]BİJÎ YEK GULAN![kck]/span[byk][kck]/span[byk]