ERKAN AYDOĞANOĞLU: ÇIKMAZ SOKAK (01. 12. 2016)

162

Halkın günlük yaşamına doğrudan etki eden kötü ya da olumsuz haberler peş peşe geldiğinde “çok alametler belirdi, kötü şeyler olacak!” sözü sık sık kullanılır. AKP’nin tek başına iktidarda olduğu son 14 yıl içinde, özellikle işçi ve emekçiler açısından, bu anlamda çok alamet ortaya çıktı, önemli hak kayıpları yaşandı.

Türkiye’de halkın günlük yaşamını doğrudan ilgilendiren en temel ekonomik ve toplumsal göstergeler, bugüne kadar hiç olmadığı şekilde kötüye gitmeye başlamasına rağmen, ülkeyi yönetenlerin ağırlaşan ekonomik sorunları yeterince önemsememesi ya da hafife alma tutumu sürüyor.

15 Temmuz sonrasında ilan edilen OHAL ve ardından peş peşe çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) üzerinden başlatılan kitlesel tasfiyeler, ihraçlar ve açığa almalarda yaşanan hukuksuzlukların yarattığı sorunlar giderek ağırlaşırken, iç ve dış politikadaki gelişmelerin ekonomi ve halkın günlük yaşamı üzerindeki yıkıcı etkileri daha da belirgin hale geldi.

Bugüne kadar ekonomide, iç ve dış politikada yaşanan sorunlar karşısında sürekli “dış güçler” ya da muhalefeti suçlayarak çıkmaya çalışan hükümet, ilk defa bu kadar ciddi bir şekilde köşeye sıkışmış durumda. Bir taraftan ülke tarihinin en ağır krizine doğru koşar adım ilerlenirken, hükümet temsilcilerinin hâlâ yaşananlara gözlerini kapatıp, ekonomide yaşananları ısrarla “küresel gelişmeler”e havale etmeyi sürdürüyor.

Döviz kurunda meydana gelen ani yükselişi 15 Temmuz’da başarısız olan “darbeci güçlerin oyunu” olarak görüp, yaşanan gelişmeleri ekonomiye yönelik yeni bir “ekonomik darbe girişimi” olarak gören azımsanmayacak bir kitle var. Tek başına bu durum bile, küçük bir girişimle bile ekonomik dengelerin alt üst olabileceğini, bugüne kadar ekonomiye dair verilen sahte güven mesajlarının aslında hiçbir anlamının olmadığını gösteriyor.

Ekonomi yönetimi ekonomik göstergelerde yaşanan ani bozulmanın önüne geçmek için somut adımlar atmayınca, sosyal medya üzerinden “Dolarını bozdur, oyunu boz!” gibi akıllara ziyan kampanyalar başlatılması, ekonominin içine düştüğü vahim durumun sadece iktidar tarafından destekçilerince de yeterince anlaşılmadığını ya da yanlış anlaşıldığını gösteriyor.

Yaşanan gelişmeler, her zaman olduğu gibi ekonomide yaşanan olumsuz tablonun ilk olarak ücretli emekçileri, özellikle asgari ücretlileri etkileyeceğini gösteriyor. Hükümetin 2017 yılı için asgari ücreti en fazla 1400 TL’ye çıkarabileceği dikkate alındığında, 2017 yılının asgari ücretliler açısından daha başlamadan kaybedilmiş, diğer işçi ücretleri ve çalışma koşulları açısından yeni saldırı planlarının hayata geçirileceği bir yıl olmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Gezi direnişi sırasında döviz kurunda yaşanan kısmi artışın faturasını hemen direnişe katılanlara keserek kıyameti koparıp, “faiz lobisi” söylemleri ile sağa sola tehditler yağdıranların ülke tarihinin en kapsamlı ve sonuçları itibariyle en yıkıcı olmaya aday yeni kriz koşulları karşısında kalıcı çözümler üretmesini beklemek elbette saflık olur.

15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL, Anayasa’nın ve yasaların fiilen askıya alınması, kamuda yaşanan ihraçlar ve açığa almalar nedeniyle 1. 5 milyona yakın insanı doğrudan ve dolaylı olarak etkilemesi vb. gelişmeler karşısında, iktidarın giderek artan baskıcı-otoriter yönetim anlayışının, ağırlaşan kriz koşullarında daha da artması ve şiddetlenmesi kaçınılmaz görünüyor.

Emekçi kitleler, her yönden ciddi bir çürüme yaşayan mevcut sistem ve iktidar tarafından atılan tehlikeli adımlarla ağırlaşan koşullar, halkın önemli bir bölümünün temel yaşam ihtiyaçlarını ve taleplerini görmezden gelenlerin ülkeyi sonu görünmeyen bir karanlığa doğru sürüklediğini gösteriyor.
01. 12. 2016 – EVRENSEL