FİKRİ SAĞLAR: NE DİYELİM. . . ! (12. 08. 2014)

199

40 gündür kavgası süren Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimi pazar günü yapıldı. Yeni cumhurbaşkanını ilk kez halk seçti. Recep Tayyip Erdoğan, 12. Cumhurbaşkanı olarak 28 Ağustos’ta yemin edecek ve görevine başlayacak. Bu seçimin ülke için ne getireceğini yaşayarak göreceğiz.
Dünkü ilk tepkilere bakılırsa, seçim sonrası insanlar düşünceli. öyle müthiş bir sevinç dalgası yurdumuzu sarmadı. Toplumun büyük bir kısmı suskun. Gençler ve kadınlar tedirgin.
Heyecan sadece AKP’de var. Yağma düzeni devam edecek. Onlar mutlu çünkü, bir yandan ülke değerleri yandaşlara aktarılırken, diğer yandan çağdaş ve saygın bir ülke yerine muhafazakar ve baskıcı bir yönetim sürecek.
AKP’li amigoların dışında aklı başında insanlar gelecekle ilgili kaygı dolu sözler ediyor. çünkü Tayyip Erdoğan’ın kazanmasını, yıllardır bölünme üzerine kurulan, dışlayıcı, ötekileştirici ve ayrıştırıcı siyasetin yeni bir sonucu olarak değerlendiriyorlar. Bu nedenle çok tedirginler. Baskıcı, hukuk tanımaz, tuzak kuran, özel hayata musallat olan, kadınları eşit görmeyen, gençleri ehlileştirmek isteyen bir anlayışın, daha da katı bir şekilde devam edeceğini düşünüyorlar. Üretmeyen, adil paylaşmayan, rant üzerine kurulu ekonomik düzenin devam edeceğini biliyorlar. 12 yıllık AKP düzeninin daha da tek benci olarak süreceğinden endişe duyuyorlar.
***
*
Türkiye halkı bu düşüncelere yeni ulaşmadı. Dün de aynı düşüncedeydi. AKP’ye karşı bir toplumsal muhalefet olduğunu hep gösterdi. önceki seçimlerde iktidara verdiği oyları azınlıkta bırakarak defalarca bunu belli etti. RTE’ye verdiği oy, hep yüzde ellinin altında oldu. Bu kez de sandığa gitmeyerek RTE’yi iyice azınlıkta bırakmak istedi. Ne var ki sandığa gitmemek ülkenin aleyhine oldu, Erdoğan’ın işine yaradı.
Sandığa gitmemesinin nedeni belliydi. Muhalefet partilerinin uzağı görememeleri, doğru strateji ortaya koymamalarına karşı tepkisiydi. Demokrasilerde seçeneklerle vardır. Partiler seçenekleri temsil eder. Seçeneksizlik demokrasiyi fiilen askıya alır. Cumhurbaşkanı seçimlerinin Ağustos 2014’te yapılacağı iki yıl öncesinden biliniyordu. İki yıl boyunca anlı şanlı partiler, adaylarıyla ilgili bir isim düşünmediler. Hatta, seçimle ilgili bir stratejiyi tespit etmeyi bile akıllarına getirmediler. AKP’nin ustaca uyguladığı taktiklere kapılıp gittiler. İki yıl boyunca belli olmasına rağmen RTE’nin tek aday olacağını dahi göremediler. O kadar kör oldular, seçeneksiz kaldılar.
***
*
Sonunda ne oldu? Kendi adaylarını çıkarmak yerine alelacele bir adayda bileşildi. Nasıl ve hangi gerekçeyle çatı adayı belirlendi? Partilerin onayı alınmadan aday ismi nasıl tespit edildi? Baştan yanlış olan bu politikayı kim akıl verdi? Herhalde bu soruların cevapları parti içi çalışmalarda verilecektir.
Görülen o ki halk, muhalefet partilerinin yanlış stratejileri ve yeterince uzağı görememelerine tepki göstererek bu kez sandığa gitmedi. Her dört kişiden biri oy vermedi. Ve oy vermeyen seçmenlerin üçte biri de daha önceki seçimde CHP/MHP’ye oy verenlerdi. çatı adayı yöntemi; bırakın diğer küçük partileri, iki partinin bir önceki oylarına ulaşılmayan bir sonuç getirdi.
Şimdi Muhalefet partileri sandığa gitmeyen seçmeni suçluyor. Kendilerine daha önce oy veren seçmeni neden bu defa sandığa getiremediklerini sorgulamıyor. Bir özeleştiri bile yapmıyor. Yapılan propagandanın yanlışlığını, yorgun örgütün motive edilmediğini, kampanyaların etkisizliğini aklına bile getirmiyor. Seçimin başında olduğu gibi sonucunda da demokratik hakkını kullanmaya çalışanları parti içinde korkutarak başarısızlığın üstü kapatılmaya çalışılıyor. Yanlış üstüne yanlışlar yaparak Erdoğan’ı toplumun talebi hilafına zafer kazanmasına neden olduklarını görmezlikten geliyor.
15 milyonu aşkın seçmeninin neden ikna edilmediğiyle ilgili bir söz dahi edilmiyor.
***
*
Nedeni açık; seçmenin refleksini algılayamadıkları, demokrasi fukarası oldukları ve aslında içlerinde bastırılmış egolarıyla partileri yönettikleri için. Her biri birer RTE özentisi olduğu için. Genel seçimlerde beklenti içinde olanların zaaflarından yararlanmasını iyi bildikleri için.
‘Seçimde aday yapacağım’ sözünün sihrini keşfettikleri günden beri yöneticiler, parti üyelerini hep angaryalarda kullanmış, tekdirle yönetmiş, umutla avutmuştur. O nedenle Türkiye’de partiler demokratikleşememişler, yapılan politikalar da örgütün değil, bir avuç kişinin malı olmuştur. O bir avuç kişi, hiçbir zaman yanlışları için hesap vermemiştir. İşin acı tarafı da burasıdır. Ne zaman parti üyesi söz ve karar sahibi olur, yöneticilerinin yüzüne yanlışlarını söyleme hakkını kendinde görür ve gerekirse değişmesini korkmadan talep ederse, o zaman ülkede demokrasi filizleri yeşerir.
***
*

Bazı partiler seçmenin şu karakterini bile teşhis edemiyor: Seçmen doğru yapılan siyasete her zaman destek verdiği gerçeğini göremiyor. Bu seçimlerin görülen başarılı resmi Selahattin Demirtaş’tır. önceki seçimlere göre Demirtaş oylarını yüzde ellinin üzerinde artırmıştır. Küçük büyük her ilden oy almıştır. çünkü seçmenin beklediği ‘doğru bir stratejiyi’ izlemiştir. Sol olduğunu, ülkenin bölünmesinden yana olmadığını, insan hak ve özgürlüklerine sahip çıktığını, eşitliği savunduğunu bağırmadan, küfretmeden ama heyecanla anlatmıştır. Demirtaş, zeki, esprili ve kucaklayıcı bir üslup kullanmıştır. Ayrıştırmadan değil birleştirmeden yana olduğunu ve kendi kimliğini evirmeden çevirmeden dosdoğru anlatmıştır.
***
*

Seçmen umut diyor. Aydınlık gelecek hayal ediyor. Seçmen kavga değil, iş yapılmasını bekliyor. İşi olsun, aşı olsun istiyor. çocuklarının geleceği ve güvencesi olmasını talep ediyor. Liderlerin kavgasını değil, sorunlarının çözümünü arzuluyor. Ona göre oy veriyor.
Bunu RTE biliyor. 9. balkon konuşmasında da bu beklentilere cevap veren bilinen konuşmasını yaptı. 8 defa gördük ki, bu konuşma o balkonda asılı kalıyor. Aşağıya inmiyor. Yalnız bu kez bir ikrarda bulundu. Balkon konuşmalarını seçim zaferi sonrası sevinç, coşku, vicdan ve gönül diliyle yaptığını söyledi. Yani akılla değil. Yani duyguyla yapılan konuşmalar olduğunu itiraf etti. Demek ki 9. defa da
RTE balkondan inince duygularını unutacak, aklına geleni yapacak. Bugüne kadar aklında halkın yarısından fazlası yoktu. Şimdi gelir mi bilemiyorum.
Kısaca; Recep Tayyip Erdoğan hakkında söylenen tüm sözler, iddialar ve şaibelerle bir üst makama, Türkiye Cumhuriyeti’nin başına geçiyor. Ne diyeceğiz kendimize? Geçmiş olsun mu? Yoksa hayırlı olsun mu?

12. 08. 2014 – BİRGÜN