METİN YEĞİN: İŞSİZLİK (07. 08. 2014)

205

Tayyip Erdoğan’ın politikası bir bütün olarak kamusal arazilerin talanı, bu ganimetin kendisinden başlayarak dağıtılması ve çok geniş bir kesimin de belki bize de pay düşer diye beklemesinden ibarettir. Bu durumda bazılarına, daha çok da okumuşlara şaşırtıcı gelen, son sırada saydığım “umudun” nasıl olur da bu kadar düşük bir ihtimal olmasına rağmen bu kadar yaygın ve güçlü olmasıdır. öncelikle belki paradoksal gelecektir ama bu ihtimalin düşük olması, bu umudu ayrıcalıklı ve etkili kılmasının da asıl nedenidir. Bu şekilde irrasyonel bir bağlantı, tutku ancak bu kadar mucizevi durumlarda mümkün olabilir. Bir fabrikada dış kapıda bekleyen bir bekçinin, holding patronunun çok lüks arabasıyla övünmesi gibidir bu. Patron ne kadar lüks bir arabaya sahipse, ondan kendisine de bir şey düşebilme ihtimalinin daha yüksek olduğunu hissini duyar. Bu yüzden evlerden ayakkabı kutularında çıkan paralar, sanılanın aksine AKP ve Erdoğan iktidarını sarsmamış, geniş “yoksun” kesim için “bu adam işi biliyor”a dönüşmüştür. Platonik aşk-tutku daha ulaşılamaz ve daha güçlüdür artık. Milli Piyango’nun büyük ikramiye miktarının artması gibidir. Bunun manası katılanın daha çok olması ve size çıkma olasılığının çok daha düşük olmasına rağmen sonuç yine daha çok insanın katılması ve yine olasılığın daha da düşmesidir. Arzu nesnesinin daha da ulaşılamaz bir fetiş haline gelmesi, onun cazibesini artırır.
Başbakanı “Arzu nesnesi” filan diye tanımladığım için bütün fantezi dünyasından özür dileyerek anlatmaya devam edersem, bu durumda her zaman “yoksun”lar arasında örgütlenmeye çalışmak, “yoksul”lar arasında örgütlenmeye çalışmaktan çok zordur ve bir çok zaman da imkansızdır. Bu yüzden mesela ekolojik demokrasinin unsurları olarak “Komünler, kooperatifler, kolektif üretim işletmeleri (!)” inşa etmeyi önermek çok yaygın bir kesimde sadece dinlenir. Kendi toprağında, tarlasındaki ürünü ağa-patron olmadan komşularıyla birlikte “komün” olarak toplamak, birlikte kooperatif olarak işlemek ve doğrudan kentteki emekçilere “kolektif işletme olarak” satmak çok zor ya da imkansız ve bana çok sık söyledikleri gibi “ütopya” gelir. Ancak bir gün, bir şekilde o ayakkabı kutusunun içindeki paranın bir kısmının kendilerine düşeceğini hayal etmek çok daha kolaydır… Seni uzaktan sevmek aşkların en güzelidir…

Bu durumu isterseniz bir test edelim. Hemen en yakınınızda bulunan bir işsize, bir komünde birlikte üretmeyi, birlikte karar vermeyi ve kazandıklarınızı eşit bir şekilde paylaşmayı ya da belediyenin bir şirketinde taşeron işçi olarak işe alınmasını önerin. önerdiğiniz arkadaş -eğer militan ya da genç değilse- çok büyük olasılık güvencesiz, sendikasız belediye şirketi işini tercih edecektir. Belki sizi üzmemek için “Ben oraya giriyim bir yandan da komün kurmak için çalışırız” diyecektir. Bu durum komünlerin, kooperatifleri, kolektif üretim işletmelerinin ütopya olduğunu değil tam aksine zorunlu olarak inşa edilmesi gerektiğini gösterir. Kapitalizm yine sanılanın aksine devletin orduları, silahlarıyla değil gündelik düşünsel hegemonyası ile ayaktadır. Bu düşünsel hegemonya da ancak ekolojik demokrasinin, alternatif devrimci ekonominin devrimci toplumsal bir araç olarak yaratılmasıyla parçalanabilir ve bu yüzden pratik her zamankinden çok daha zorunludur.
Belki yanlış anlaşılır ama bir uyarlama ile bitiriyim; Teori griyse komün yeşildir…
07. 08. 2014 – öZGüR GüNDEM