ERGİN YILDIZOĞLU: ‘YENİ NORMAL’ (04. 08. 2014)

213

I. Dünya Savaşı 1914’te, geçen hafta başladı. İki yıldır, yoğun bir biçimde
“yine
olur mu”
sorusu tartışılıyor. Dün ile bugün arasındaki benzerliklere işaret ediliyor. Yedi yıldır, “büyük durgunluk”, “uzun dönemli
kalıcı düşük büyüme ortamı”, “deflasyon”,”gelir dağılımı adaletsizliği”, “kitlesel ayaklanma” konuları büyük ilgi çekiyor. 11 Eylül saldırısının ardından,
“imparatorluk”, “liberal
emperyalizm” “koruma sorumluluğu”
ekleriyle olumlu vurguyla konuşulmaya başlanmıştı. Ukrayna’da Maidan Ayaklanması, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, şimdi de
“iyi huylu
ulusalcılık”tan söz ettiriyor.
‘Yeni ortaçağlar’
Ohio üniversitesi’nden Prof.
Randall L.
Schweller,
“Entropi çağı”
başlıklı yazısında “yeni dünyanın artık bir düzeni olmayacağını”
savunuyordu (Foreign Affaires,16/06/). Geçen hafta
Los Angeles Times’da yayımlanan ilginç bir yorum,”Yeni normal küresel kaos”
saptamasını yapıyordu. (Doyle McManus, 29/07/2014. )

McManus, “küresel düzeyde iktidar parçalanıyor…
İsyancılar daha güçlü ve süper
güçler artık süper değil” bu yüzden
“kaos
birçok bölgede aynı anda patlak veriyor,yönetimler bunlara cevap üretemiyor”,
“anında iletişim olanakları bu çatışmaları
hızla yaygınlaştırabiliyor”
diyor.
“çevrede
gerilla savaşları yaygınlaşıyor. Buna karşılık
merkezde, büyük güçler, uzun dönemli
yüksek maliyetli savaşlardan kaçınıyorlar. “
Parag Khanna’nın yaklaşık dört yıl önce, mali krizin en sıcak döneminde yazdığı “21. Yüzyıl, 12. Yüzyıldan Başka Bir Şeye
Benzemeyecek” başlıklı yorumu “yeni ortaçağlar”
kavramıyla yukarıdaki betimlemeleri, tartışmaları önceliyordu. (Financial Times, 10/12/2010. )
Roma İmparatorluğu dağılmış, siyasi iktidar parçalanmıştı. Askeri, ticari merkezler olarak yükselmeye başlayan egemen şehir devletleri, dinci cemaatler, isyancı- kimi zaman din karşıtı ve ortaklaşmacı/protokomünist- çeteler, kiralık askerler, sadakaya bağlanmış yoksul sürüleri, Khanna’nın tanımladığı dönemin çarpıcı özelliklerini oluşturuyorlardı.

Bugün Büyük Ortadoğu’ya, Suriye-Irak ekseninde ortaya çıkan İslam devleti ve halifesine bakınca, bu unsurların çoğunu görebiliyoruz, ortaçağların sınırsız vahşetini de…

Libya devleti parçalandı, Irak ve Suriye devletleri, dinci etnik çatışmaların, ayaklanmaların etkisiyle parçalanıyor,
Financial
Times’dan
David Gardner’in işaret ettiği gibi,
devlet kapasitesinin çökmesi, paylaşılan
bir ortak ulusal
hikâyenin kaybolması,
büyük güçlerin
iktidarsızlığı
bir siyasi boşluk oluşturdu. Radikal dinci çeteler, IŞİD koalisyonu, aşiretlerden de güç alarak bir din devleti inşa etmeye, iktidarını yaymaya başladı.

Kuzey-Orta Afrika’dan, Ortadoğu’ya kadar etkinliklerini artırmakta olan dinci gerilla grupları, ortaçağların hem yoksul/sadakayla ve talanla yaşayan kalabalıklarının, hem dinci fanatiklerinin, hem parçalanmış siyasi iktidarlar ortamının en çarpıcı özelliklerini sergiliyorlar.

Bir
Wall Street Journal
yorumu, geçen hafta, bu radikal dinci dalganın Ortadoğu’nun bütün güçlerini tehdit ettiğini vurguluyor, ABD görevlilerinin, Mısır, İsrail, Irak, Suudi Arabistan, hatta İran gibi devletlerin bu dalgaya karşı ortak bir mücadele zemini bulabileceklerini umduğunu aktarıyordu (31/07/2014).

WSJ, ABD yönetiminin, tehdit altındaki ülkelere liderlik edecek kapasiteden yoksun olmasının önemli bir handikap oluşturduğuna dikkat çekiyor.
Wall Street Journal
Obama
yönetimininkinden daha aktif, militarist bir dış politikadan yana. Ama daha aktif olabilmek, düzen getirebilmek için olup biteni anlamak, uygun perspektifi sunabilmek gerekiyor.

Ulusalcılık mı dediniz? Duruma göre değişir…
ABD’nin en etkili dış politika kurumlarından
Council on Foreign Relations’un başkanı
Richard Haass’ın, Ortadoğu analizine bakınca,
“anlamakla”
ilgili ciddi bir sorunun yaşandığı görüyor. Haass, Şii-Sünni çatışmasını,
30 Yıl Savaşları‘na (1618- 1648) benzetmiş; birileri de düşünmeden bu, Oryantalist saçmalığın üzerine atlamış.
Otuz yıl savaşları, o zamanın egemen ideolojisi ve kurumları içinde din savaşları biçimini aldı ama aslında, yeni bir sınıfın, yeni bir üretim tarzının (kapitalizmin), ideolojisinin, ekonomik, siyasi kurumlarının, hatta emekçi sınıfını disiplin altın alacak araçların doğum sancılarıydı. Tarihin yolunu, düzen getirme, özgürleşme, modernleşme yönünde açan olaylardı. Bugün bu Şii- Sünni çatışması, Ortadoğu’nun dağılması hangi
“yeni”nin doğum sancıları? Dinci fanatikliğin yayılmasından, şiddetten, Aydınlanma geleneğinin, modernitenin kazanımlarının bireysel özgürlüklerin, özellikle kadınlar açısından imhasından başka ne vaat ediyor bu savaşlar…

Şimdi, Haass’ın yorumuna yakından bakınca şu iki anlam da ortaya çıkmıyor mu? Birincisi Haass,
“bu olan bitenlerden biz
sorumlu değiliz, burada din savaşları
yaşanıyor, bizimle ilgili değil”
demeye getirerek
“ellerini yıkıyor”. İkincisi, Haass, “bizim 17. yüzyılda geçtiğimiz yere bu ilkeller
ancak geldiler, daha uzun süre burada
dolaşırlar” imasıyla, geçmişte her zaman emperyalist politikaları aklayan ırkçı Oryantalist önyargıları güçlendiriyor.

Emperyalist müdahalelere ve rekabete zemin hazırlayan başka yaklaşımlar da var. Bunlardan biri düne kadar, küreselleşmecilerin,
“insani müdahalenin”
savunucularının,
“sivil toplumcuların”
nefret nesnesi olan
ulusalcılıkla
ilgili. Geçen mayıs ayında, Ukrayna’da Maiden hop oturup hop kalkarken, ABD’de demokrat kanadın etkili dış politika uzmanlarından
Anne Applebaum, ulusalcılık kavramının ve taraftarlarının, Ukrayna tarihindeki tüm karanlık geçmişine karşın
“Bugün Ukrayna’ya gereken ulusalcılıktır
“. “Vatandaşlar, ülkelerini uğrunda
savaşmaya değer görmezlerse demokrasi
ölür” (The New Republic, 12/05/2014) diyor, seçilmiş hükümeti deviren faşist grupların ideolojisini, salt Rusya karşıtı oldukları için aklıyordu.

Geçen hafta bir başka önemli dış politika uzmanı,
Stratfor’dan
Robert Kaplan,
“ABD dış politikasında emperyalizme yer
var mı?” başlıklı yazısında, kırk dereden su getirdikten sonra, bu arada Applebaum’u da anarak, kısacası
“ulusalcılık vaaar ulusalcılık
var; emperyalizm vaaar emperyalizm
var”
demeye getiriyordu. Kaplan, bunlar ideoloji değil,
“Grup onurunu, geniş alanları
düzenleme ilkeleridir”,
“İyi veya kötü
olmaları uygulandıkları koşullara bağlıdır”
diyordu (Stratfor
30/07/14). Kaplan’a göre Ukrayna’nın
“sivil toplum ulusalcılarıyla”,
Putin
ulusalcılığını, Nazi emperyalizmiyle, Habsburg emperyalizmini aynı kefeye koymak saçmalıktır. Sonra ekliyor “örneğin
ABD’nin imparatorluğu andıran askeri gücü
var ama biz onu yine de dünyada iyiliğin
kaynağı olarak görüyoruz”…

Umarım, bu
“Yeni normal: küresel kaos”,
“iyi ulusalcılık”, “iyi emperyalizm”tartışmalarının nereye gittiğini görüyorsunuzdur, kaosun yanı başında yaşayanlar olarak
04. 08. 2014 – CUMHURİYET