ERKAN AYDOĞANOĞLU: KUŞATMAYI KIRMAK (12. 06. 2014)

201

İşçi ve emekçilerin çalışma koşullarından gündelik yaşamına kadar bütün alanları, sermayenin ve temsilcisi olan Hükümetin siyasal-ideolojik çıkarları doğrultusunda düzenlenip, dönemin ihtiyaçlarına göre sürekli olarak yeniden biçimlendiriliyor.

öncesi bir tarafa, sadece son 12 yıl içinde işçi sınıfı mücadelesinin tüm tarihsel mevzilerini ve kazanımlarını ortadan kaldırmak adına atılan adımları, çıkarılan yasaları ve yaşanan hak gasplarını dikkate alsak, çoğunun AKP iktidarı döneminde hayata geçirildiğini görebiliriz.
Son 12 yıl içinde bir taraftan ekonomik ve toplumsal alanda yaşanan kapsamlı dönüşüme paralel olarak ücretli emeğin oranı neredeyse iki kat artarken, diğer taraftan işçi ve emekçilerin örgütlenme olanağına sahip olan kesimleri ve onların temsilcisi olan sendikalar her yönden kuşatıldı. Sendikalar, örgütlenme ve mücadeleye ilişkin politikalarını mevcut konumlarını korumak için kullanıp, sınıfın geri kalanının talepleri ve mücadelesi arasına mesafe koydukça, ellerinde hak olarak gördükleri ne varsa büyük bölümünü kaybettiler.

Bugün sendikaların önemli bir bölümü, kendi içinde örgütlenme ve mücadele stratejisine sahip olmamaktan kaynaklı olarak yaşadığı örgütsel dağınıklık ve zayıflık nedeniyle potansiyel gücünü kullanamaz hale gelmiş durumda. Bu durum sendikaların ve sendikal mücadelenin hem sınırlı sayıdaki üyeleri hem de toplum nazarında az çok var olan etkisini de yitirmeye başladığını, sendikaların en azından teorik anlamda emekçilerin birleşme ve mücadele örgütü olma özelliğinden giderek uzaklaşmakta olduğunu gösteriyor.

Sermaye güçleri ve AKP Hükümeti, kuşkusuz geçmiş deneyimlerinden hareketle, işçi sınıfının örgütlü mücadelesini tamamen etkisiz hale getirmek için yeni adımlar atmayı, sendikal hareketi bütün zayıflığına rağmen denetim altında tutmayı sürdürecek. Bunun için yıllardır birlikte hareket ettiği sendikal bürokrasi ile birlikte, her aşamada planlı ve bir sonraki adımını hesap ederek hareket edecek. Ancak gerek Hükümet, gerekse sendikal bürokrasi şunu çok iyi biliyor ki, kendileri adına bu alanda oluşacak en küçük bir rehavet, işçi sınıfının birleşme ve mücadele potansiyeli nedeniyle bütün planlarını alt üst edebilir.

İşçi sınıfı ne kadar parçalanmış, sınıf bilinci çeşitli nedenlerle ne kadar geriletilmiş olursa olsun, sınıfın giderek büyüyen ve genişleyen yapısı karşısında örgütlü mücadeleyi tamamen denetim altına almak çok zor. Bir süredir ekonomik, sosyal ve siyasal hakların önemli ölçüde geriletilmiş olmasının ortaya çıkardığı çelişkilerin, işçilerin mücadele konusunu oluşturan talepler üzerinden birleşmelerini ve örgütlenmesi yönündeki ihtiyacı sürekli tetiklemesi söz konusu denetimi sınırlayan en önemli etken olmayı sürdürüyor.

Bir süredir özellikle sayıları iki milyona yaklaşan taşeron işçiler, 4-c’li işçiler, mevsimlik ya da geçici işlerde güvencesiz çalışmaya mahkum edilen tüm işçilerin kadrolu ve güvenceli çalışma talepleri ülke gündeminin ön sıralarındaki yerini koruyor. çoğunun örgütlenme ve mücadele deneyimi sınırlı olmasına rağmen, işçi sınıfının bugün için en dinamik kesimlerini oluşturan işçilerin sendikalar ile istenilen düzeyde buluşamamış olması üzerinde düşünülmesi gereken bir durum.

Bugünlerde şu ya da bu nedenle örgütlenme bilinci ne kadar yara almış, sendikalara güven sorunu ne kadar artmış olursa olsun, işçilerin ortak talepler etrafında birleşmesinin ve örgütlenmesinin olanakları kuşkusuz artıyor. Bu nedenle, dışarıdan bakıldığında ne kadar zor görünürse görünsün, işçi sınıfı çepeçevre saran kuşatmayı kırmak için sendikaların sadece kendilerinin ve üyelerinin değil, bütün bir sınıfın çıkarlarına uygun hareket etmesi gereken örgütler olduklarının yeniden hatırlatılması gerekiyor.
12. 06. 2014 – EVRENSEL