301 maden işçisinin hayatına mal olan Soma katliamı
‘özel sektörümüzün ayağına takılan her türlü prangayı çözeceğiz” diyenlerin sözünü yerine getirmek için neleri görmezden geldiğini tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermiştir.
çünkü 13 Mayıs’ta Soma’da yaşanan katliam, bu ülkede Soma’daki maden işçileri gibi emeğini taşeron firmalara satmak zorunda bırakılan milyonların gerçeğini en yakıcı halde ortaya koymuştur. Eğer bir prangadan söz edilecekse, bunun taşeronun insafına terk edilen milyonların ayağında yıllar içerisinde pas tutan pranga olduğunu, yıllardır üç maymunu oynayanların suratına bir tokat gibi çarpmıştır.
İşte bu nedenle AKP iktidarının en yetkili isimleri, Soma katliamı sonrasında oluşan kamuoyu tepkisini hafifletmek hedefiyle “taşeronu kaldırmak için gerekli hazırlıkları yapıyoruz” açıklamaları yapmak zorunda kalmıştır. Bu hazırlıkların içeriğinin ne olduğu ise sendikalardan, konfederasyonlardan sır gibi saklanarak kapalı kapılar ardında hazırlanan ve 30 Mayıs 2014 tarihinde TBMM’ye sunulantorba
yasa tasarısı ile ortaya çıkmıştır.
Kamuoyunda “taşeron yasa tasarısı” olarak bilinen tasarı ne yazık ki AKP’nin, Soma katliamından hiçbir ders çıkarmadığını, taşeronluğu kaldırmak ya da sınırlamak gibi bir hedefi olmadığını, aksine çalışma yaşamanı bir bütün olarak taşeronlaştırmayı hedeflediğini göstermiştir.
Tasarının kamuoyuna yansımasının hemen ardından aralarında KESK’in de bulunduğu çok sayıda emek örgütü son yıllarda çığ gibi artan taşeronlaşmanın daha da yaygınlaştırılmasına hizmet edecek tasarıya karşı sesini yükseltmiştir. Konfederasyonumuz taşeronlaşmanın artmasına, kapsamının genişlemesine hizmet edecek düzenlemeler geri çekilmediği takdirde mücadele kararlılığımızı yansıtacak eylem ve etkinlikler düzenleyeceğimizi ilan etmiştir.
AKP iktidarı ise emekçilerle halkın diğer kesimlerini birbirinden koparmak için her zaman başvurduğu “böl, parçala, yönet” taktiğine başvurmuştur. Taşeron yasa tasarısı ile birleştirilen “Maden Yasa Tasarısı” ve başta Genel Sağlık Sigortası primleri olmak üzere çeşitli prim-vergi borçlarının yeniden düzenlenmesini içermesine rağmen yandaş medya tarafından abartılı bir şekilde “Tarihin En Büyük Affı”
olarak sunulan yasa tarsısındaki düzenlemeler kamuoyuna “müjde” olarak yansıtılmıştır.
Ancak aralarında konfederasyonumuzun da bulunduğu emek örgütlerinin kararlı tutumu sonucunda söz konusu tasarıda bazı değişiklikler yapılmıştır. Buna göre taşeronluğun kapsamının genişlemesine,
kuralsızlığın arttırılmasına, taşeron işçilerinin kamunun işçisi olmasının tek olanağının da ortadan kaldırılmasına yol açabilecek düzenlemelerin bir kısmı geri çekilmiş, bir kısmında ise eskisine nazaran kısmi ‘iyileştirmeler’ yapılmıştır.
özellikle tasarının “muvazaanın” yani hileli işlemin tespiti halinde taşeron işçilerinin asıl işverenin işçisi haline gelmesini engelleyen 1. Maddesinin ve kamu işçisi haline gelmesini engelleyen 12. Maddesinin 4. fıkrasının tümüyle geri çekilmesi önemlidir. Bu maddeler dışında taşeron istihdamın kuralsızlaşmasına hizmet edecek olan 10. 11. ve 13. Maddelerde ise eski haline nazaran kısmi ‘iyileştirmeler’ yapılmıştır.
Bugün gelinen aşama itibariyle emek örgütlerinin kölelik düzeni olan taşeronluğa karşı ortak tutum alması ve kararlılığı,
AKP hükümetine geri adım attırmış, tasarıda ‘şimdilik’ de olsa değişiklik yapmaya zorlamıştır.
Diğer taraftan özetlemeye çalıştığımız değişikliklerden sonra ortaya çıkan tasarı,
taşeronun yasaklanarak çalışma yaşamından sökülüp atılması temel talebimizden hala çok uzaktır.
Ayrıca Soma gibi kitlesel bir katliamı bile ‘fırsata çevirmeye’ çalışan AKP iktidarının,
her ne kadar bugün geri adım atmış olsa da emek düşmanı yeni hamleler yapmaya devam edeceğini görmek için kâhin olmaya gerek yoktur.
İçinden geçtiğimiz süreç AKP’nin emekçileri hem kendi arasında bölme hem de halkla karşı karşıya getirme taktiğine devam edeceğini göstermektedir. Kamuoyunda taşeron yasa tasarsına karşı çıkan sendikaların, konfederasyonların “Maden Yasa Tasarısına” da toptan karşı olduğu gibi bir yanılsama yaratılmaya çalışılması bu taktiğin bir yansımasıdır.
Daha önce defalarca emekçilerin haklarını gasp eden torba yasalarda olduğu gibi; birbiri ile hiç ilgisi olmayan, ayrı ayrı getirildiğinde kimin neye karşı olduğunun net olarak ortaya çıkacağı tasarılar yine “ustalıkla” birleştirilmiştir.
Bu vesile ile bir kez daha vurgulamak gerekirse temel hedefi emekçilerin haklarını, çıkarlarını korumak ve geliştirmek olan KESK’in, yer altında çalışan işçilerin çalışma saatlerinin ve emeklilik yaşının düşürülmesine, yıllık izinlerinin arttırılmasına, Soma’da iş cinayetine kurban verdiğimiz kardeşlerimizin hak sahiplerine ölüm aylığı bağlanmasına karşı olmasını düşünmek bile abestir.
KESK’in işçiler, emekçiler, dar gelirli halk için çıkarılacak vergi ve prim affına karşı olması da elbette ki beklenemez.
Ancak “tarihin en büyük affı geliyor” denilerek cilalanan yasa tasarısında işçilerin, emekçilerin, küçük üretici ve esnasın nihayetinde yoksullaştırılmış halkın faydasına bir “af” ya da “müjde” yoktur.
Tam tersine çalışanından kestiği sigorta primini SGK’ya,
vergisini devlete ödemek yerine faize, ranta yatıran işverenlere “müjde” vardır. “Kasa açıklarını” %3 vergi ödeyerek kapatma olanağı tanınan kara para aklayıcıların ödüllendirilmesi vardır.
Zorunlu sigorta kapsamı dışında olup aylık kazancı brüt asgari ücretin üçte birini geçenlere 2012 yılı başından itibaren haraç olarak dayatılan Genel Sağlık Sigortası prim borçlarına taksitlendirme olanağı getirilmesi af değil, sadece borcun yeniden yapılandırılmasıdır.
Devletin tahsilinden feragat ettiği açıklanan meblağ içersinde dar gelirliye, halka tanınan ayrıcalık vergi kaçakçısı-prim hırsızı patronlara tanınan ayrıcalıkların yanında devede kulak bile değildir. Kısacası geleceği satın alınmak istenen halka ‘müjde’ olarak sunulan şey zehri zorluk çıkarmadan yutmalarını kolaylaştırmak için üzerine bir kaşık bal sürmekten ibarettir.
En önemlisi sermayeye, patronlara yapılan bu kıyak büyük bölümü bizim maaşlarımızdan, ücretlerimizden peşin alınan vergilerin oluşturduğu hazineden karşılanacaktır. Yani devletin değil dar gelirli halkın, emekçi sınıfların geleceğinden ‘feragati’ söz konusudur.
öte yandan Soma katliamının ardındaki,
gerçek adı hileli taşeronluk olan, ‘rödovans sistemi’ ortadan kaldırılmadıkça, iş ve ücret güvencesini, işçi sağlığı ve güvenliğini yok sayan kölelik düzeni varlığını korudukça kısmi iyileştirmeler bir anlam ifade etmeyecektir. Dar gelirli halka değil vergi kaçakçısı-prim hırsızı sermayeye “müjde” veren yasalar sürdükçe geleceğimiz ipotek altında olacaktır.
Bunun için diyoruz ki; bizim mücadelemiz; yeni Somaların yaşanmaması mücadelesidir.
Bizim mücadelemiz;
inşaatlarda, madenlerde, tersanelerde her gün yaşanan iş cinayetlerinin son bulması, daha üç gün önce, Şırnak’ta kaçak çalıştırılan maden ocağında göçük altında kalarak hayatını kaybeden İbrahim Sağnak’ın iş cinayetine kurban verdiğimiz son can olması mücadelesidir.
Bizim mücadelemiz;
kamuda zincirlerinden boşalırcasına artan, iş ve ücret güvencemizi ortadan kaldıran taşeronlaşmaya karşı güvenceli iş, insanca yaşam mücadelesidir.
Bizim mücadelemiz;
emekçi sınıfların, dar gelirli halkın birikimlerinin vergi kaçakçıları, kara para aklayıcıları tarafından talan edilmesine dur deme mücadelesidir.
Bizim mücadelemiz;
halkın nitelikli, ulaşılabilir, eşit, parasız kamu hizmeti alma hakkını gasp eden taşeron çalışmanın yasaklanarak tarihin çöplüğüne atılması mücadelesidir.
Yaşamımızı daha da karartmayı hedefleyen saldırılara karşı birlikte mücadele etmekten başka bir yolumuz yoktur. Taşeron yasa tasarısına karşı bugün gelinen aşamanın bir kazanım olarak değerlendirilmesi yerine taşeron sisteminin çalışma hayatından tamamen çıkarılması için mücadeleyi büyütmekten başka seçeneğimiz yoktur.
KESK olarak tüm emekçi sınıfları 19. Yüzyılın kölece çalışma koşullarına mahkûm eden taşeronluğa ve geleceğimizi çalmayı hedefleyen emek düşmanı her türlü uygulamaya karşı kararlılıkla mücadele edeceğimizi kamuoyuna bir kez daha ilan ediyoruz.