AZİZ ÇELİK: ORGANİZE BİR SUÇ OLARAK SOMA KATLİAMI (22. 05. 2014)

201

Lafı dolandırmadan söylemek lazım. Soma organize bir katliamdır. Para kazanmak için insan haklarını, hukuku, yasayı hiçe sayan; daha ucuz işçilik ve daha çok kâr için yapılan bir iş organizasyonu sonucu ortaya çıkan bir katliam söz konusu.
Bu organize katliamın faillerinin başında devlet ve onun somut hali olarak Hükümet ve çeşitli bakanlıklar gelmektedir. önce Hükümet’in temel yaklaşımlarından başlayalım: Kamu maden işletmelerini rödövans, taşeron (alt işveren), hizmet alımı ve benzeri yöntemlerle özelleştiren Hükümet başlıca sorumludur. Güvencesiz çalışma biçimlerini yaygınlaştıran ve esnekliği çalışma hayatında kural haline getirmeye çalışan Hükümet sorumludur. Kamu kömür ocaklarının giderek artan bir biçimde kömür alım garantisi ile özel sektöre devredilmesi (rödövans)katliama davetiye çıkarmaktadır.

KATLİAMI HAZIRLAYAN VE SEYREDEN DEVLET-HüKüMET
Hükümet’in bir diğer sorumluğu iş hayatının denetimi konusunda ortaya çıkmaktadır. Madenlerin denetimi konusunda iki bakanlık sorumludur. Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. çalışma hayatının denetiminden devlet sorumludur. Bu hukuksal bir zorunluluktur. Devlet bu görevden kaçınamaz ve bunu devredemez. Devlet yurttaşlarının can güvenliğini sağlamakla yükümlüdür.
Ancak çalışma hayatının denetimi konusunda tam bir sefalet yaşanmaktadır. öncelikle 1,5 milyondan fazla işyerinin denetimi için sadece 585 iş müfettişinin olduğunun altını çizmek lazım. çalışma hayatının etkin denetimi bu kadar sınırlı müfettişle mümkün değildir. 260 bin polisin olduğu bir ülkede 585 iş müfettişi devletin önceliği konusunda bir fikir vermektedir.
öte yandan denetim konusunda işverenlere getirilen yükümlülükler işlevsiz kalmaktadır. İşverenlerin çalıştırdıkları işyeri hekimleri, iş güvenliği mühendisleri ve uzmanları, işletmenin ücretli çalışanıdır. İşverene bağımlı, iş güvencesi olmayan bu çalışanların etkin bir denetim yapması ve bunu raporlaştırması imkansızdır. 6331 sayılı yasa ile öngörülen Ortak Sağlık ve Güvenlik (OSG) Birimleri ise işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin özelleştirilmesi anlamına gelmektedir. Para karşılığı yapılan bu denetimlerin etkin olacağını düşünmek için saf olmak gerekir. Hiçbir işletme işleri sıkı tutan bir yerden işçi sağlığı hizmetini satın almak istemeyecektir. özetle işçinin sağlığı piyasaya bırakılamaz. Kamusal bir denetim ve işçilerin kendi denetimi (sendikal denetim) şarttır. Devlet, Hükümet, bakanlıklar, idare tüm bu nedenlerle organize katliamdan sorumludur.
BİR SUç ORGANİZASYONU OLARAK DEVLET
İşveren tüzel kişilik olarak, şirket olarak katliamdan sorumludur. Bu sorumluluk alt düzey teknisyen ve mühendislere, işveren vekillerine yıkılamaz. İş organizasyonundan, şirket politikalarından, yatırımlarından, işçi sağlığı ve iş güvenliği harcamalarından şirket tüzel kişilik olarak sorumludur. Kamuoyuna yansıyan taşeron (dayı başı) sistemi, parça başı üretim sistemi (akort) cinayete davetiye çıkarmaktadır. çalışma hayatında akort sistemlerinin tümü işçinin sağlık ve güvenliğini tehlikeye atar. İşçi ana ücret yetersiz olduğu için üretimi artırarak prim almaya çalışır. Madencilikte akort sisteminin uygulanması ise daha da vahimdir. öte yandan işçilere yeterli eğitim verilmemesi, mevzuatın öngördüğü işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmamış olması şirket yönetiminin sorumluluğunu ortaya koymaktadır.
çalışma mevzuatı açıktır. İşverenin işçiye yönelik en önemli borcu işçiyi koruma borcudur. İşveren her türlü tedbiri, son teknolojiyi kullanarak ve riskleri öngörerek almak zorundadır. ölmemesi gereken işçiler ölmüşse, olmaması gereken kaza olmuşsa, kaçması gereken işçiler yangından kaçamamışsa işveren bütün bu sonuçları öngörmediği, önlem almadığı veya özensiz davrandığı için suçludur. Soma katliamında işveren, “işçiler ölürse ölsün” zihniyeti ile cinayet işlemiş ve birden çok insanın ölümüne sebep olmuştur.
Soma katliamı bireysel olarak işlenmiş sadece teknik tedbirsizliklere dayalı bir suç değildir. Yurttaşlarının hayatını korumakla yükümlü devletin ve işçilerin hayatını korumakla yükümlü işverenin işbirliği halinde ve organize bir biçimde işledikleri bir cinayettir.
SENDİKA VE MEDYANIN KATLİAMDAKİ ROLü
Gelelim sendikanın rolüne! Katliamın yaşandığı maden sendikalı bir işletmedir. Mevzuat ve toplu iş sözleşmeleriyle çalışma hayatındaki rolleri ne kadar sınırlanmış olursa olsun, bu katliamda sendikanın sorumluluğu gizlenemez. 301 işçinin yaşamını yitirdiği ve bunca şikâyetin söz konusu olduğu bir madende sendika bu kadar etkisiz hale gelmişse, işyeri temsilcisinden, şubeye, oradan genel merkez yönetimine kadar bir dizi zaaf ve ihmal söz konusudur. Asıl sorumlular devlet ve işveren olmakla birlikte, sendika da bu katliamı önlemek için yeterince çaba harcamadığı ve mücadele etmediği için sorumludur. Bu sorumluluğun gereğini yapmaları ve hesabını vermeleri gerekir.

Dünden bugüne çalışma hayatının sorunlarının üzerine gidenlerin, taşeronlaşma ve özelleştirmeye karşı mücadele edenlerin sendikayı eleştirmesinden doğal bir durum yoktur. Ancak dün işçilerin sesine-sözüne yer vermeyerek, işçilerin ve sendikaların feryatlarını görmezden gelerek bu katliama giden taşların döşenmesine dolaylı olarak yol açanların vereceği derse işçilerin ihtiyacı yoktur. Dün yatağan işçisinin feryadını duymayanlar, önce kendi özeleştirilerini versinler. Dün Soma’da olan yarın Yatağan’ı özelleştirirlerse orada yaşanacaktır. Bu yüzden bu katliamda dolaylı sorumluluğu olanlardan biri de işçilerin feryatlarına kulaklarını kapayan ve Soma A. Ş. örneğinde olduğu gibi şirketlerin başarı öykülerini anlatmakla bitiremeyen anaakım medya ve onun ekonomi sayfalarını yönetenlerdir.
EN BüYüK KATLİAMA KARŞI EN BüYüK EYLEM
Soma’da organize bir katliam yaşandı, bu suça karşı sadece bireysel yöntemlerle ve cezalarla mücadele edilemez. Organize suça karşı örgütlü bir karşı duruş, tepki ve direniş gerekir. Soma, işçi cehennemlerine, iş cinayetlerine ve maden özelleştirmelerine son vermek için bir milat olabilir. Bütün emek örgütleri, meslek örgütleri ve demokratik kamuoyu, Soma katliamını protesto etmek ve olası katliamları önlemek için olabildiğince güçlü bir biçimde sokağa çıkmalı ve tepkisini göstermelidir.
Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamına, en büyük işçi gösterisi ile cevap verilmeli. Bu gösterinin temel talebi, en az iki bakan (Enerji ve çalışma) istifası ve başta Soma olmak üzere bütün rödövanslı sahaların derhal devletleştirilmesi olmalı.
22. 05. 2014 – BİRGÜN