Soma’da meydana gelen ve yüzlerce işçi kardeşimizin ölümüyle sonuçlanan iş cinayetiyle ilgili (bugün), siyah giyinip, siyah kurdeleler takarak tüm Türkiye’de tüm işyerlerinde 3 dakikalık saygı duruşunda bulunduk, Çalışma ve Sosyal GüvenlikMüdürlükleri önüne yürüyerek iş bıraktık.
Ankara’da Milli Kütüphane önünden Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı’na KESK-DİSK-TMMOB-TTB-TDB olarak yürüyüş gerçekleştirilirken, yürüyüşe demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler de destek verdi.
çalışma Bakanlığı önünde emek ve meslek örgütleri açıklamada bulunurken, ortak açıklamayı DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Remzi çalışkan okudu.
Açıklama aşağıdadır.
Kaza ve Kader Değil Katliam! Unutmayacağız, Affetmeyeceğiz!Yüreğimiz yanıyor! Türkiye işçi sınıfı Soma’da yitirdiği arkadaşlarının anısı önünde ayağa kalkıyor.
Sadece işçiler değil tüm Türkiye halkları, onların anısını yaşatmak, yakınlarına başsağlığı dilemek, Soma’nın acısını paylaşmak ve sorumlulardan hesap sormak için bugün işyerlerinde, sokaklarda, meydanlarda bir araya geliyor.
Soma’da yüzlerce işçinin can verdiği katliam bu ülkede biraz olsun vicdanı olan, biraz olsun onuru olan herkes için bir milat olacaktır. Türkiye işçi sınıfının iş cinayetlerine, güvencesiz çalıştırmaya karşı sabrı kalmamıştır.
çünkü biz biliyoruz ki bu katliam “kaza” ile olmamıştır. Ve yine çok iyi biliyoruz ki, önceki cinayetlerde olduğu gibi işçi kardeşlerimizin ölümü kader değildir. özelleştirme ve taşeronlaştırma politikalarını hayata geçirenler Soma’da yaşananların başlıca sorumlularıdır.
Yıllarca kamu eliyle üretimin yapıldığı madenler, özel sektöre devredildikten sonra iş kazalarında patlama yaşanmıştır. 2002 yılından 2011 yılına kadar kömür madenlerindeki iş cinayetleri yüzde 40 artmıştır. Bunun nedeni özelleştirmedir, taşeronlaştırmadır, maliyetleri düşürmek için işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin savsaklanmasıdır, TTK bünyesinde çalışan işçi sayısının üçte bir oranında azaltılmasıdır.
Bu dönüşüm sayesinde Soma’da katliamın yaşandığı işletmenin patronun övündüğü rakamlar ortaya çıkmış, kömürün tonunun maliyetini 130 dolardan 23 dolara düşmüştür. Bunun tasarrufun bedeli de yüzlerce işçinin ölümüyle ödenmiştir.
özelleştirme ve taşeronlaştırma politikaları sonrası Türkiye ölümlü maden kazalarında Avrupa’da birinci sıraya yükselmiştir. Dünyada ise bu alanda ilk üç sırada yer alan Türkiye maalesef bu sene birinciliği kimseye kaptırmayacaktır.
Tüm bu gerçeklere rağmen AKP, Soma’daki iş cinayetlerinin araştırılması için 6 ay önce verilen bir önergeyi ısrarla gündeme almamış, alınca da reddetmiştir. Bu önergeyi 2 hafta önce reddedenler Soma’da ölenler için TBMM’de saygı duruşunda bulunmuşlardır.
Daha da acı tarafı, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Soma’yı ziyareti sırasında yazılı olarak herkesin bulabileceği bu önergenin Soma ile ilgili olmadığını söyleyebilmiştir. Bu ülkeyi yöneten bir insanın bu kadar acıdan sonra doğru söylemesini beklemek yurttaşların en temel hakkı değil midir?
Yapılan uyarılara rağmen Soma’da bu tür iş kazalarından kurtarılan işçilerin tedavisine dönük devlet tarafından yapılmış özel bir sağlık birimi kurmayanlar, hastanelerde yanık ünitesi açmayanlar hiçbir sorumluluk duygusu hissetmemektedir.
İş sağlığı ve iş güvenliği yasasıyla bu alanı da piyasaya devreden, denetimi yapanın işverenden maaş aldığı bir sistem kuran, yine tüm uyarılarımıza rağmen bu alandaki denetim yetkisini bağımsız emek ve meslek örgütlerine vermeyi reddedenler, hiç mi vicdan azabı çekmemektedir?
Görünen o ki, vicdan ve sorumluluk gibi paraya çevrilemeyecek duyguların bu ülkeyi yönetenler için bir anlamı kalmamıştır. Bu nedenle sadece üzgün değil öfkeliyiz. AKP iktidarının katliam sonrası yaptığı açıklamaların yaramıza tuz basmaktan farkı yoktur.
Madende çalışan işçi sayısını bilmeyen iktidar sözcülerinin alelacele “işletmede her türlü önlem alınmıştı” diye açıklama yapması öfkemizi büyütmüştür.
İşçi sayısının bile belli olmadığı, kaçak işçi çalıştırıldığı iddialarının olduğu madenle ilgili ‘mevzuata aykırı durum” olmadığını açıklayan çalışma Bakanlığı, basitçe bir “gaf” yapmamış, fiilen o görevin gereğini yapmayacağını ilan etmiştir.
Daha önceki cinayetlerin ardından “Bu mesleğin fıtratında ölüm vardır” diyerek yeni katliamları meşrulaştıran hükümet üyelerine, Soma’da Başbakan da katılmıştır. 19’uncu yüzyıldan, 20’inci yüzyıl başından örnekler vererek zihniyetinin 150 yıl öncesinde kaldığını gösteren Başbakan’a
21. yüzyılda olduğumuzu hatırlatmayı bir borç biliriz. “Hedef 2023” diye yola çıkanların 1862’deki bir kazayı örnek göstererek “Bu işin fıtratında var” demesi ülkemizin içinde bulunduğu tabloyu gayet net özetlemektedir. Bu ülkenin 70 milyon insanı, teknoloji bu kadar gelişirken insana değil ölüme yatırım yapan bir anlayışı hak etmemektedir.
Soma’da yitirdiğimiz işçilerden bize kalan sadece acı değil böylesi katliamların yaşanmaması için mücadele görevleridir. “Kader”, “fıtrat” diyerek sorumluluklarını unutturmaya çalışanlara ilan ediyoruz ki unutmayacak, güvenceli iş ve insanca yaşam hakkımız için mücadeleyi büyüteceğiz.
Siyasi iktidar sorumluluktan kaçamayacak ve şu taleplerimizi karşılamadığı müddetçe yeni katliamların da sorumluluğunu üstlenecektir:
1. İş cinayetlerinin artışına neden olan taşeron çalıştırma derhal yasaklamalıdır. 2. özelleştirildikten sonra seri cinayetlerle gündeme gelen tüm madenler derhal yeniden kamulaştırmalıdır. 3. İşçi sağlığı ve iş güvenliğini piyasaya devreden iş güvenliği yasası kaldırılmalı, tüm denetim yetkisi emek ve meslek örgütlerine verilmelidir.
4. Başta Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanı ile Enerji ve Sanayi Bakanı olmak üzere hükümet derhal istifa etmelidir.
Bizler DİSK-KESK-TMMOB-TTB-TDB olarak tüm işçi sınıfını, emekçileri ve emek dostlarını, Soma’daki işçi kardeşlerimiz için, güvenceli iş ve insanca yaşam hakkımız için ayağa kalkmaya çağırıyoruz.
Unutmayın ki bugünkü eylemimiz sadece bir başlangıçtır! Yukarıdaki taleplerimizin karşılanması Soma’da yitirdiğimiz işçi kardeşlerimize ve gelecek nesillere borcumuzdur.