Yaklaşık 12 yıldır tek başına iktidar olan ve 30 Mart seçimlerinden beklentilerin üzerinde bir sonuçla çıkan AKP, aradan geçen 12 yıla ve bütün yıpranmışlığına rağmen, toplumun belli bir kesimi üzerindeki inandırıcılığını ve etkisini sürdürüyor.
Yıllardır somut gerçekler yerine, eksik, yanlış veya çarpıtılmış bilgilerle halkı kendi çıkarları doğrultusunda bölüp, 30 Mart seçimleri sürecinde belirgin bir şekilde kutuplaştıranlar, aynı safta olması gereken işçi ve emekçileri bile birbirine karşı kışkırtarak, düzen güçleri ve onların siyasal temsilcileri arkasında yer almalarını sağlayarak yedeklemeyi bir kez daha başardılar.
AKP, kendisinden önceki iktidarlardan farklı olarak, çeşitli alanlardaki politika ve uygulamalarının geniş kitleler tarafından sorgulanmaya başladığı her dönem, ayakları altından kaymaya başlayan toprağı tutmak için halkı ya “istikrar bozulur” diyerek korkuttu ya da yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrasında yaptığı gibi, yaşananları abartılı bir şekilde dramatize edip, “asıl hedefleri Türkiye” gibi söylemlerle halkın desteğini arkasına almaya çalıştı.
İktidar partisinin bugünlere kadar gelebilmesinin temelinde, diğer pek çok nedenle birlikte, kuşkusuz toplumun azımsanmayacak bir kesimini yaptıklarının doğru olduğuna inandırması, gerçekte öyle olmadığı halde, kendisinin ve temsil ettiği kesimlerin çıkarlarını tüm toplumun çıkarıymış gibi gösterme konusundaki başarısı yatıyor.
AKP yıllardır geniş toplum kesimlerinin, emekçilerin karşı karşıya kaldığı sorunları çözecekmiş beklentisi yaratırken, kimi zaman ikna ederek, kimi zaman korkutarak, kimi zaman da tehdit ederek hep belirsiz bir geleceğe erteledi. Bu yöntem her seferinde sandıktan istediği sonucun çıkmasını kolaylaştırsa da, çeşitli alanlarda yaşanan sorunların ve çelişkilerin çözülmesi bir yana, giderek derinleşmesine neden oldu. Bütün bu gerçeklere rağmen seçimde hala yüzde 40’ın üzerinde bir oy desteğini alabiliyor olmaları, her açıdan sorgulanması ve dersler çıkarılması gereken bir durum.
İktidar ve yandaşları, her fırsatta en temel gerçeklerin bile üzerini örtmek, bireylerin günlük yaşamı ile ilgili hemen her şey gerçekte sürekli olarak daha kötüye giderken, sanki her şey yolundaymış gibi pembe tablolar çizmek konusunda bugüne kadar başarılı bir performans sergilediler. Bu durumu daha fazla sürdürüp sürdüremeyecekleri düzen güçlerinin kendi içindeki kavgadan çok, bunların karşısında olması gereken örgütlü güçlerin (sendikaların, emek örgütlerinin, partilerin vb) yaşananlardan nasıl dersler çıkaracağı ve mücadelelerini önümüzdeki dönemde nasıl yürüteceklerine bağlı.
İnsanların, belli bir amacı gerçekleştirmek ya da önceden belirledikleri bir hedefe varmak için kararlı olduklarında, kendi yaşantılarını ve geleceklerini doğrudan kendi denetimleri altına almaya çalıştıklarında normal koşullarda olduğundan çok daha güçlü oldukları savunulur. Karşıt çıkarlara sahip güçler arasındaki mücadelede belirlenen hedeflere ulaşabilmek için sadece haklı olmanın, doğruları savunmanın tek başına yeterli olmadığı biliniyor. Bunun için öncelikle haklı olduğuna inanan ve bu uğurda mücadele yürütenlerin güç biriktirmeleri, güçlerini birleştirecekleri mekanizmaların yaratılması ve ortaya çıkan gücün doğru ve etkili bir şekilde kullanılması gerekiyor.
Bugün ve gelecek açısından toplumun geniş kesimlerinin her seçim sonrası yaşadığı moral bozukluğu ve karamsarlığın kaynağı olarak görülen ekonomik ve siyasal gelişmeler, insanca bir yaşam ve güvenceli bir gelecek için örgütlenmenin ve herkesin bulunduğu yerden mücadeleye katılmasının en temel doğru olmayı sürdürdüğünü gösteriyor.
10. 04. 2014 – EVRENSEL