HAYRİ KOZANOĞLU: DÖVİZ CEPHESİNDE İŞLER SARPA SARIYOR (18. 03. 2014)

289

Bildiğiniz gibi son dönemlerde moda olan bir ifadeyle, Türkiye; Brezilya, Endonezya, Güney Afrika ve Hindistan’la birlikte “Kırılgan Beşli” arasında yer alıyor. Bu ülke ekonomilerinin en belirgin ortak paydası, ciddi cari işlemler açıkları vermeleri. Financial Times gazetesinde bir araştırmacı, ülkeleri sadece cari açık-fazla verenler şeklinde sınıflamanın yeterli olmadığını; ihracat gelirlerini emtia satışından mı, yoksa imalat sanayi ürünlerinden mi sağladıklarının göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyor. Buradan hareketle, Michael Power aşağıdaki matrisi hazırlamış (Financial Times 18 Şubat 2014):
Matrisin yönlerine göre yapılan sınıflandırmaya göre, Türkiye Güney Batı Blokunda yer alıyor. ABD Merkez Bankası eski başkanı Ben Bernanke’nin Mayıs 2013’te tahvil alımlarını azaltabileceklerini ima eden konuşmasına kadar, Türkiye yabancıların “lütuflarıyla” ucuz kredilerin pompaladığı tüketim şölenini devam ettirebilmişti. Güney Batı Blokunun üyeleri bol kepçe likidite koşullarında cari işlemler açıklarını finanse edebildikleri gibi, faizleri düşük tutmayı ve enflasyonu kontrol edebilmeyi başarıyorlardı. Ama şimdiki gibi likidite çekilmeye başlayınca, döviz kurları baskı altında kalıyor.
Yolsuzluk ve hırsızlık skandallarını arş-ı alaya yükseldiği bir ortamda, Türkiye döviz kuru baskısını en şiddetle hisseden ülkelerin başında geliyor. Nitekim geçtiğimiz hafta açıklanan Ocak ayı cari işlemler bilançosu rakamları yaşanan tabloyu olanca açıklığıyla ortaya koydu:Rakamların da gösterdiği gibi, 2014 Ocak’ında cari açık düşen büyüme temposunun etkisiyle 4877 milyon dolara geriledi. Ne var ki, bu cari açığı finanse etmek bir yana, sermaye akımları tersine döndü, kendisi Merkez Bankası rezervlerinden yemeye başladı. “Cari açıktan korkmanın alemi yok, nasıl olsa finanse edebiliyoruz” zihniyetinin de iflası belgelendi. Tablodan da izlenebileceği gibi, cari işlemler + finans hesabını kapatabilmek için 8 milyar dolarlık bir kaynak ihtiyacı doğdu. Merkez Bankası rezervleri 5. 8 milyar dolar erirken, net hata ve noksan kaleminden ne idüğü belirsiz bir para imdada yetişti. önümüzdeki aylarda böyle bir imkanın devam edeceğinin de hiçbir garantisi yok.
Doğrudan yatırımlar, aksine geçtiğimiz yıla göre artarak 917 milyon dolara ulaştı. Portföy yatırımları, diğer bir ifadeyle borsaya ve devlet iç borçlanma senetlerine olan yabancı ilgisi ise sembolik de olsa, 72 milyon dolarla artıda kaldı. Asıl sorun büyük ölçüde banka varlık ve yükümlülüklerini gösteren diğer yatırımlar hesabında (-4113 milyon dolar). Daha ayrıntılı ödemeler dengesi rakamlarını incelediğimizde hem banka varlıklarının (1925 milyon dolar), hem de yükümlülüklerinin (2137 milyon dolar) azalması söz konusu. Kısaca dış alem bankacılık sektörüne kredileri daraltırken, onlar da can havliyle ellerindeki varlıkları elden çıkarıyorlar.
Yukarıdaki tablo yabancıların portföylerindeki ciddi daralmayı gösteriyor. Toplamda 2012 sonunda 155 milyar dolar olan yabancı portföyü, 2014 Şubat’ta 117 milyar dolara gerilemiş. Buna karşın yabancıların net portföy hareketleri gerek borsada, gerekse de devlet iç borçlanma senetlerinde satışların çok sınırlı olduğuna işaret ediyor. Borsa endeksi düşünce, faizler fırlayınca, üstelik TL yabancı paralar karşısında ciddi değer kaybına uğrayınca portföy değerleri gerileme yaşamış. 17 Aralık operasyonunu önceden göremeyen yabancıların TL’de yakalandıkları, şimdilik “bekle gör” politikası izledikleri söylenebilir.
Ekonomi açısından asıl büyük tehlike, yurtiçi yerleşiklerin döviz hesaplarındaki 30 milyar dolar civarındaki artış. 28 Şubat 2014’te bu rakam 134 milyar doları aştı. Bir anlamda yerli rantiye kesimlerin TL’ye güvenlerinin kaybolduğu, dövizden medet umdukları açıkça gözlenebilir.
Berkin’i toprağa verdiğimiz gün, taş yürekli Tayyip Erdoğan akşama doğru borsanın toparlanmasıyla avunuyordu. Kendisine kötü haber; rakamların dili, önümüzdeki aylarda bu tesellileri de bulamayacağını, işlerin sarpa sarmakta olduğunu söylüyor…
18. 03. 2014 – BİRGÜN