HAYRİ KOZANOĞLU: EKONOMİDE KÖTÜ SİNYALLER

132

Ekonomide kötü sinyaller

Enflasyon, dış ticaret ve borçluluk verileri üzerinden ekonominin gidişatına bir göz atalım. Şimşek’in enflasyon düşürme planı, yoksulluk bir yana bırakılsa bile kendi amaçlarını gerçekleştirme doğrultusunda da yolunda gitmiyor.

Mehmet Şimşek’in enflasyon düşürme planı, geniş halk kesimlerine yaşattığı yoksulluk bir yana bırakılsa bile kendi amaçlarını gerçekleştirme doğrultusunda da yolunda gitmiyor. Böylelikle Şimşek ve ekibinin inandırıcılığı giderek zayıflıyor. O da “sigarayı bırakırsanız ne kadar tasarruf edersiniz” gibi bayat PR taktiklerine başvurma zorunluluğu hissediyor. Sanki bizim gibi sigara kullanmayan sade yurttaşların mevduat hesaplarında yüklü paralar birikmiş gibi…

Bugün enflasyon, dış ticaret ve borçluluk verileri üzerinden ekonominin gidişatına bir göz atacağız.

ENFLASYON İVME KAZANIYOR

Kasım ayı TÜFE enflasyonu %2.24 olarak açıklandı. Merkez Bankası’nın yılın son çeyreği için aylık %1.5 enflasyon öngördüğünü hatırlarsak, iddialı hesapların tutmadığını net biçimde görürüz. Daha kötüsü, mevsim etkilerinden arındırılmış tüketici fiyatları %2.93 ile çok daha yüksek geldi. Yılın ilk 11 ayındaki fiyat artışları ise %42.91’i buldu.

Aralık ayındaki %2.5’luk olası bir enflasyon bile yıl sonunun %46.5’la kapanmasına yol açacak. Bu durumda asgari ücret görüşmeleri sürerken, 2025 yılı enflasyonunun %21 hatta üst sınırda %26 gerçekleşeceği tahmininin hiçbir inandırıcılığı kalmıyor.

SATICILAR ENFLASYONU MU?

Yıllık üretici fiyatları enflasyonu ise %29.47. Bu veri fiyat artışlarının maliyetlerden kaynaklandığı tezini yalanlıyor. Tüm dikkatleri “satıcılar enflasyonu” denilen, firmaların hazır enflasyon belirsizliğini fırsat bilerek fahiş fiyat bildirmeleri olgusuna çekiyor.

Kasım ayında %1.61 ile biraz hız kesse de yıllık hizmet enflasyonu %67.89. Bu ay %2.54 artan mal enflasyonu ise %39.05. Arada 29 puan civarında kayda değer bir fark var. Para politikası, yani yüksek faizler ve buna bağlı olarak kur artışının yavaş seyri hizmet fiyatlarını fazla etkilemiyor. Kiralar, okul servis ücretleri, eğitim ücretleri, lokanta-kafe gibi kalemler ithalat baskısı filan hissetmeden alıp başını gidiyor. O nedenle fiyat düzenlemeleri olmadan enflasyonun kontrol altına alınamayacağı apaçık görülüyor.

Dikkat edilirse, görüşlerine başvurulan insanlar en fazla kiralardan ve çarşı pazar fiyatlarından şikayetçi. Kasım’da taze sebze fiyatlarındaki artış, brokoli çekişli olarak %29.55’e dayandı. Taze meyve-sebze enflasyonu ise yıllık %91.16. Kira artışları yıllık %109’u buluyor. TUİK’in Hanehalkı Tüketim Harcamaları istatistiklerine göre, en düşük %20’lik gelir grubundaki aileler gelirlerinin %36.6’sını gıdaya, %29.2’sini kiraya, toplamda %65.8’ini yani yaklaşık üçte ikisini bu iki yaşamsal kaleme ayırıyor. Sırf yukarıdaki gıda ve kira rakamları bile ülkede yoksulluğun nasıl derinleştiğini kanıtlıyor.

DIŞ TİCARETTE DE BOZULMA BELİRTİLERİ

Kasım dış ticaret verileri ihracatın %3.1 azalışla 22.3 milyar dolar, ithalatın ise %2.4 artışla 29.7 milyar dolar olduğunu, böylelikle dış ticaret açığının 7.4 milyar dolara ulaştığını gösterdi. Bu belki Türkiye’nin kendi ölçütlerine göre aşırı yüksek bir düzey değil. Ne var ki ekonomiden net yavaşlama sinyalleri gelen bir konjonktürde böyle bir açık verilmesi kaygı verici.

İstatistiklerin ayrıntılarına göz attığımızda; ithalatta tüketim mallarının %15.6’lık keskin bir artışla 5.2 milyar dolara ulaştığını görüyoruz. Bunun açıklaması; TL’nin reel değerlenmesi nedeniyle göreceli ucuz kalan ithal ürünlere yönelik talebin cazibesini koruması ve ekonomide yavaşlamaya rağmen, özellikle yüksek faizler beslenen üst gelir gruplarının tüketimlerinin alabildiğine devam etmesi olabilir. Buna karşın; dövizin yavaş seyrinin yarattığı elverişli koşullar bile, yatırım malları ithalatının %15.5 azalışla, 4.1 milyar dolara gerilemesini engellememiş. Ülkenin üretim kapasitesinin genişlemesine katkı sağlanamamış. Bu da önümüzdeki dönemlerde arzın artmaması kaynaklı enflasyonu olumsuz etkileyecek bir belirti sayılabilir.

Ülke bazında da Türkiye’nin en fazla ihracat yaptığı devletler; 1.7 milyar dolarla Almanya, 1.5 milyar dolarla ABD ve 1.3 milyar dolarla İngiltere. Buna karşın ithalatta 3.7 milyar dolarla Rusya ve 3.6 milyar dolarla Çin ilk iki sırayı alıyor. Dünya dengelerinin değiştiği, bloklaşmanın belirginleştiği koşullarda, ihracat ile ithalat arasında böyle coğrafi bir asimetrinin bulunması, önümüzdeki yıllarda ülke ekonomisinin başına yeni dertler açmaya aday görünüyor.

BORÇLARIN İKİ YUMUŞAK KARNI

Bu arada yılın ikinci Finansal İstikrar Raporu (FİR) – Kasım 2024 yayımlandı. Merkez Bankası bu raporda, Türkiye’de hanehalkı borçluluğunun emsal ülkelerin belirgin altında bulunduğunu söylüyor. Gelgelelim, özellikle gelişmiş ülkelerde bireysel borçların büyük ağırlığı uzun vadeli ipotekli konut kredilerindedir. Halbuki Türkiye’de konut kredilerinin GSYİH’ya oranı FİR’e göre %1.5. Konut hariç bireysel kredilerin GSYİH’ye oranı ise genel ortalamaya yakın %10.4. Ancak burada da bizde vadelerin kısa olması gibi ek bir sorun var.

Rapor 2024 Eylül itibarıyla hanehalkı finansal yükümlülüklerinin yine GSYİH’ye oranla ;  %2.5 ihtiyaç kredisi, %4.3 bireysel kredi kartları (BKK) ve %1 kredili mevduat hesabı ağırlıklı olduğunu gösteriyor. BKK’lerde ise son 1 yılda taksitli kullanımın GSYİH’ye oranı gerilerken (%1.9’dan %1.5’e), taksitsiz kullanımın payı artış gösteriyor (%2.9’dan %2.4). Bu veriler, insanların giderek günlük ihtiyaçlarını karşılamak üzere, yüksek faiz maliyetlerine de katlanarak kartla harcama yaptığını gösteriyor.

Zaten FİR’de, gecikmedeki toplam borcun toplam kredi kartı borçlarına oranının %27.5 yükseldiğini kabul ediyor. Daha önceki yazılarımızda vurguladığımız gibi, reel gelirlerin düşüşüne paralel gelişen bir bireysel borç krizinin ayak sesleri duyuluyor. BDDK’nın 29 Kasım tarihli bültenine göre, toplam borçlar BKK’de 1.745 milyar TL’ye, ihtiyaç kredilerinde 1.371 milyar TL’ye yükseldi. Takipteki alacaklar ise BKK’de 51 milyar TL’ye, ihtiyaç kredilerinde yine 51 milyar TL’ye sıçradı. Sorunlu borçlar oransal olarak %2.9 ve %3.9 noktalarına geldi. Takipteki alacak oranlarının 1 yıl önce %1.3 ve 2.9 civarında seyrettiğini hatırlarsak yaklaşan tehlikeyi daha iyi algılarız.

Diğer bir uyarı sinyali de reel sektörün döviz borçlanmalarından geliyor. TL faizlerin yüksekliği ve döviz artışının enflasyonunun altında seyretmesi, şirketleri döviz cinsinden borçlanmaya ve döviz varlıklarını eritmeye yönlendiriyor. Ancak şu ana kadar bu strateji uygulayanlara avantaj getirse de, döviz kurlarının olası bir sıçraması halindeki riskleri artırıyor. Çünkü 2023 yılının sonundan 2024 Eylül’e kadar reel sektörün döviz varlıkları 16 milyar dolar azalırken, döviz yükümlülükleri 37 milyar dolar artmış. Böylelikle döviz pozisyon açıkları 53 milyar dolar yükselmiş.

10 ARALIK 2024

Kaynak: BirGün