AZİZ ÇELİK: ASGARİ ÜCRETİ KİM SAPTAYACAK? KOMİSYON LAĞVEDİLDİ!

133

Asgari ücreti kim saptayacak? Komisyon lağvedildi!

Kamuoyunda asgari ücretin Komisyonda belirleneceği şeklinde yaygın bir yanılgı var. Oysa Asgari Ücret Tespit Komisyonu uzun bir süredir sadece yasal bir formaliteden ibaret! İronik ama çoğu Komisyon üyesi asgari ücreti televizyonlardan bizimle birlikte öğrenecek.

Asgari ücret için günlerdir merakla beklenen tarih belli oldu. Asgari Ücret Tespit Komisyonu 10 Aralık 2024’te Çalışma ve Sosyal Güvelik Bakanlığında toplanacak. Kamuoyunda Komisyonun yeni asgari ücreti belirlemek için toplanacağı kanaati yaygın. Sanılıyor ki Komisyon toplanacak, Komisyonun 15 üyesi çatır çatır müzakere edecek ve bu müzakereler sonunda 2025 asgari ücreti belirlenecek. Aslında bu yaygın kanaatin çok haklı bir temeli var. Türkiye’de asgari ücret üç taraflı bir mekanizma olan Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından belirlenmesi kanun hükmü. Asgari ücretin Komisyon tarafından belirlenmesi gerekir. Ancak kazın ayağı öyle değil!

Asgari ücret Anayasa’nın “Ücrette adalet sağlanması” başlıklı 55. maddesiyle Anayasal güvenceye alınmış bir sosyo-ekonomik hak. İş sözleşmesiyle çalışan bütün işçileri kapsayan asgari ücretin miktarı 4857 sayılı İş Kanununa göre Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararı ile belirlenir. Karar Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer. Komisyon kararları kesin olup değiştirilemez ve itiraz edilemez.

NASIL SAPTANIYOR?

Dünyada farklı asgari ücret tespit yöntemleri var. Bunlardan biri asgari ücretin hükümet tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi, ikincisi hükümet ve sosyal taraflar arasında müzakere yoluyla (üçlülük ilkesi) belirlenmesi ve son olarak da ulusal ve sektörel toplu iş sözleşmeleri yoluyla asgari ücret tespiti. Asgari ücretin üçlü müzakere ile belirlenmesi dünyada en yaygın asgari ücret tespit yöntemi.

Türkiye’de 1950’lerden bu yana asgari ücret üç taraflı (işçi, işveren, hükümet) bir yöntemle belirleniyor. 75 yıldır asgari ücret (başlarda yerel komisyonlar ve ardından ulusal düzeyde bir komisyon tarafından) belirleniyor. Bu nedenle asgari ücretin günümüzde de Komisyon tarafından belirleneceği kanaati çok yaygın. Geçmişte gerçekten de asgari ücret komisyonlar tarafından belirlendi. Kuşkusuz hükümetlerin ağırlığı oldu. Çoğu kez asgari ücreti hükümet-işveren ittifakı belirledi. Ancak asgari ücret fiilen Komisyonda tartışıldı ve Komisyonda kabul edildi. Geçmişte Komisyonda asgari ücret müzakere edilirdi. TÜİK (eski DİE) Komisyona asgari ücret tespitine yönelik harcama tutarlarını sunardı ve bunlar üzerinde kamuoyunda da tartışmalar olurdu. Hatta Komisyon müzakereleri çok zor geçerdi. Öyle ki 1969 yılında asgari ücret Komisyonun 11 ay 27 gün süren 37 toplantısı sonunda saptanabilmişti.

Asgari Ücret Tespit Komisyonunda beş hükümet, beş işveren ve beş işçi temsilcisi yer alıyor. İşçi ve işveren temsilcileri en çok üyeye sahip üst işçi ve işveren örgütleri tarafından (işçi temsilcileri Türk-İş ve işveren temsilcileri ise TİSK) saptanıyor. Komisyona DİSK ve Hak-İş katılamıyor. Böylece işçilerin önemli bir bölümünün Komisyonda temsili engelleniyor. Komisyon kararları kesin nitelikli olduğu için asgari ücret tespit sürecinde toplu pazarlık sürecinde olduğu gibi uyuşmazlık prosedürü işlemiyor.

SADECE ADI VAR

Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun yapısı 2018’e kadar hep iş kanunları ile saptandı. Asgari ücret iş kanunları ile düzenlendiği için bunu saptayacak komisyonun da İş Kanunu içinde yer alması kanun yapma tekniği ve yasama kalitesi açısından bir zorunluluk. Ancak 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla başkanlık rejimine geçilmesi sırasında sessiz sedasız bir biçimde Asgari Ücret Tespit Komisyonu ile ilgili önemli bir değişiklik yapıldı.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu 10 Temmuz 2018’de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) ile İş Kanunu kapsamından çıkarılarak Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı içine alındı. 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 522. maddesinin (f) bendi ile Asgari Ücret Tespit Komisyonu, Cumhurbaşkanlığı teşkilat yapısı içindeki idari kurul, konsey ve komisyonlar arasına alındı. Böylece Komisyon doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmış oldu.

Oysa Asgari Ücret Tespit Komisyonu 4857 sayılı İş Kanunu’nda açıkça düzenlendiği için konunun Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmesi Anayasa’nın 104. maddesine göre mümkün değildi. Komisyon’un Cumhurbaşkanlığına bağlanması için dolambaçlı ve muvazaalı bir yol izlendi. Önce 2 Temmuz 2018 tarih ve 700 sayılı KHK’nin 145. maddesi ile Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na ilişkin İş Kanunu’nun 39. maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırıldı ve ardından Komisyon 1 sayılı CBK ile yeniden düzenlendi.

Komisyonun neden İş Kanunu sistematiği dışına çıkarıldığına ilişkin bir gerekçe kamuoyu ile paylaşılmadı. Bu konuda işçi ve işveren taraflarının görüşü alınmadı. Asgari Ücret Tespit Komisyonunun Cumhurbaşkanlığı teşkilatı içine alınması Cumhurbaşkanı’nın tek başına komisyonun yapısının değiştirmesine olanak tanıyor. Komisyon İş Kanunu kapsamında kalsaydı değişiklikler TBMM tarafından kanunla yapılabilecekti. Oysa şimdi Komisyonun yapısı, komisyonun toplam üye sayısı, tarafların temsil oranı ve Komisyona kimlerin katılabileceği Cumhurbaşkanı tek başına belirleyebilir. Cumhurbaşkanı isterse Komisyona 10 hükümet temsilcisi atayabilir. Komisyonun bileşiminin idari bir kararla değiştirilmesi doğrudan asgari ücret tespitine müdahale anlamına geliyor.

Sorun sadece Komisyonun adeta bir idari vesayet altına alınması değil. Fiilen işlevsiz hale gelmesidir. Son yıllarda Komisyon toplantıları da işlevsiz hale gelmiş durumda. Asgari ücret Komisyonda müzakere edilmemekte, Komisyon toplantıları prosedürel, biçimsel toplantılara dönüşmektedir. Asgari ücret hükümet tarafından uygulanan ekonomi politikasına ve dönemim siyasal ihtiyaçlarına göre belirlenmektedir. Seçim dönemiyse hükümet asgari ücret konusunda oldukça bonkör davranabilmektedir. Örneğin AKP hükümeti kaybettiği Haziran 2015 seçimlerinin tekrarı olan Kasım 2015 seçimlerini almak için enflasyon yüzde 8 iken asgari ücrete yaklaşık yüzde 30 zam yapmıştır. Aynı şekilde seçimler nedeniyle 2022 ve 2023 yıllarında asgari ücret yılda iki kez artırılmıştır.

BAŞKA BİR SÜREÇ

Dolayısıyla asgari ücretin komisyonda pazarlıkla belirlenmesi uygulaması çoktan rafa kaldırılmış durumdadır. Prof. Dr. Mesut Gülmez’in vurguladığı gibi Komisyon fiilen lağvedilmiştir. Hatta öyle ki bazı dönemlerde Komisyon üyelerinin bir bölümü asgari ücreti televizyonlardan öğrenmiştir. Asgari ücret tespit sürecinin ve Komisyonun kadük hale gelmesi ülkedeki rejimim karakteristiğinin bir diğer örneğidir. Kurumların ve kuralların rafa kaldırıldığı ve her şeyin idari bir kararla belirlendiği başkanlık rejiminde asgari ücret tespit sürecinin de iğdiş edilmesi şaşırtıcı değil.

Şaşırtıcı olan ortada bir Komisyon varmış, Komisyon müzakeresi ve Komisyon iradesi olacakmış gibi davranmaktadır. Artık gerçek bir Komisyon süreci yoktur. Komisyon kağıt üzerinde kof bir mekanizmadır. Komisyon müzakereleri nafiledir. Komisyon toplanıp sohbet edecektir. Çay kahve içecektir. Ancak asgari ücretin ne olacağına karar vermeyecektir. Komisyon sadece asgari ücret kararını imzalayıp Resmî Gazete’de yayımlanmasını sağlayacaktır. Hatta yakın geçmişte olduğu gibi henüz resmi Komisyon kararı yokken asgari ücreti ilan edilecek. Komisyon üyeleri de ilan edilen bu asgari ücreti imzalayacaktır.  O yüzden sanki bir müzakere varmış, sanki Komisyon varmış oyununa son vermek gerekir. Madem hükümet asgari ücreti tek başına belirliyor Komisyona ne gerek var! Bu oyuna son vermenin ve asgari ücreti toplu iş sözleşmeleriyle ve teşmil yoluyla belirlemenin vakti geldi de geçiyor. Sendikalar tarafından toplu iş sözleşmeleriyle belirlenen asgari ücretler sektörel asgari ücret olsun. Kamu kesimi çerçeve protokolü (toplu iş sözleşmesi) ile belirlenen en az işçi ücreti de ülke çapında asgari ücret olsun.

Devlet özel sektör işçisiyle kamu işçisi arasında ayrım yapamayacağına göre kamu kesimi en az işçi ücreti genel asgari ücret olarak uygulansın. Sendikaların bağıtladığı toplu iş sözleşmeleri de farklı sektörler ve bölgeler arasında farklılaşmayı sağlamış olsun. Komisyon asgari ücret için artık nafile mekanizmadır. Artık başka bir asgari ücret tespit yöntemine ihtiyaç var. Sendikaların teşmil ve toplu iş sözleşmesinde ısrarcı olması lazım.

***

YENİ BİR 12 EYLÜL UYGULAMASI!

12 Eylül askeri darbesi sonrası DİSK ve üye sendikalarının yönetici ve temsilcilerine yönelik hukuksuz gözaltı ve tutuklamalara benzer şekilde DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve DİSK Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy tutuklandı. Tutuklananlar arasında çok sayıda insan hakları aktivisti ve siyasetçi de var.  DİSK Genel Başkan Yardımcısına yönelik keyfi gözaltı ve tutuklama 12 Eylül sonrasında ilk kez yaşanıyor. Gerçi 2010 yılında DİSK Yönetim Kurulu Üyesi ve Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu ile sendika yöneticileri işverenlerin şikayeti nedeniyle tutuklanmıştı ancak hükümet tarafından yürütülen soruşturma sonucunda bir DİSK Genel Başkan Yardımcısının tutuklanması 12 Eylül sonrasında ilk kez yaşanıyor.

Çalışkan ve Göksoy’un keyfi ve soyut iddialarla tutuklanması otoriter rejimin hukuksuzluğunun ve keyfiliğinin yeni bir örneği ve hatta zirvesidir. AKP döneminde hukuk devletini hiçe sayan keyfi uygulamalar ilk değil. Ancak DİSK tutuklamalarının sembolik anlamı büyük. Yüzbinler işçiyi temsil eden, hergün ortalıkta olan, siyasilerle, valilerle görüşen adresi, göre yeri belli olan sendikacılara yönelik kriminalleştirme operasyonları sıradan bir adli uygulama değil.

Uzun yıllarda boyunca Genel-İş Yönetim Kurulu üyeliği, genel başkanlığı ve DİSK genel başkan yardımcılığı yapan, çağrıldığında ifadeye gidecek bir sendikacının sabaha karşı operasyonlarıyla ve keyfi yöntemlerle gözaltına alınması, günlerce gözaltında tutulması, tutuksuz yargılanması kanunen zorunlu ve mümkün iken tutuklanması hukuk tanımazlıktır.

Kuşkusuz bir hukuk devletinde kim olursa olsun, makamı ve unvanı ne olursa olsun herkes soruşturulabilir ve yargılanabilir. Hukukun üstünlüğü bunu gerektirir. Ancak adil yargılanma hakkı hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Keyfi gözaltı ve tutuklamalar hukuk devletine değil polis devletine özgüdür. Keyfi gözaltı ve tutuklamalar ile sendikacılar zan altında bırakılacak ve sendikal örgütlenmeyi engellemek için kara propaganda olarak kullanılacaktır. Dolayısıyla bu keyfi tutuklamaların kişisel boyutu yanında doğrudan sendikal faaliyeti ve DİSK’i engellemeye yönelik boyutu son derece önemlidir.

DİSK ve Genel-İş yöneticileri 12 Eylül darbesinin ardından da gözaltına alınmış ve yıllarca tutuklu kalmıştı. Keyfi uygulamalarla, mesnetsiz ve hukuksuz iddialarla idam talebiyle yargılanan DİSK ve Genel-İş Genel Başkanı Abdullah Baştürk ve DİSK’li sendikacılar 11 yıl sonra beraat etmişti. 12 Eylül’ün sendikalara ve sendikacılara dönük hukuksuzluğunu mevcut rejim de sürdürüyor! Remzi Çalışkan ve Kemal Göksoy’un tutuklanması sendikacılara ve sendikal faaliyete açık bir saldırı, gözdağıdır. Sendikacılık, sendikal faaliyet suç değildir! Çalışkan ve Göksoy serbest bırakılmalıdır.

2 ARALIK 2024

Kaynak: BirGün