İktidarın kadın sorununa bakışı, kadına yönelik yaşanan ve artık bir toplumsal cinnet haline gelen şiddete karışı tutunduğu ikircikli tutum, ev içinde, iş yerlerimizde ve sokakta şiddet dilinin oluşmasına ve kadın cinayetlerinin işlenmesini cesaretlendirmektedir.
Ülkemizde yaşanan kadın cinayetlerinin son yıllarda hızla arttığına ve iktidarın yaşanan cinayetlere karşı slogan üretmekten öteye bir şey yapmadığına hep birlikte tanıklık ediyoruz.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hayatın her alanına sirayet ettiğini cezasızlık politikaları ve iktidarın ayrımcı söylemlerinin de bu durumu derinleştirdiğini görüyoruz.
İstanbul Sözleşmesi’nin hukuksuzca fesih edilmesi, 6284 sayılı Yasanın etkin uygulanmaması, koruyucu tedbirlerin hayata geçirilmemesi de bu ağır sonuçlara neden olmaktadır.
Görece olarak en güvenli alanlarda olan kamu çalışanı kadınlar, aynı masalarda birlikte çalıştıkları mesai arkadaşları olan erkek çalışanlar tarafından sözlü ve fiziksel şiddetle karşılaşabilmektedir.
Yaklaşan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma ve Mücadele Günü için işyerlerinde çalışma yürüten ve kadınları alanlara davet etmek için çağırıda bulunan Şube Yöneticilerimiz ve Üyelerimiz, iktidarın yarattığı kadına yönelik şiddet diline maruz kalabilmektedir.
Sendikamız tarafından yürütülen mücadele takvimi çerçevesinde İstanbul 2 Nolu Şubemizin kadın yöneticileri gittikleri işyerinde, tam da 25 Kasım öncesi bir erkek çalışan tarafından sözlü şiddete maruz kalmıştır. Kadın yöneticilerimizin kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için kadın emekçileri birlikte mücadeleye çağırdıkları iş yeri çalışmasına itiraz eden erkek çalışan, kadınların şiddete maruz kalma gerekçesinin ‘çok konuşmaları ‘olduğunu, dolayısıyla bunu hakkettiklerini ifade etmiştir. Bu şiddet dilinin arkasındaki özgüvenin ve pervasızlığın dayanağını da sonraki cümlesiyle rahatlıkla dillendirmiş, kendisinin AKP-MHP iktidarı tarafında olduğunu ve kendisine bir şey yapılamayacağını da ifade etmiştir. Bu ifadeleri karşısında kendisi ile yapılan görüşme devam ederken tıpkı mevcut iktidarın dili gibi karşısındakini muhalif gördüğü yerde terörle ilişkilendirmeyi de ihmal etmemiştir.
Kısacası kadına karşı şiddeti meşru görmek, arkasında siyasi iktidarı güç olarak konumlandırarak dokunulmaz olduğu algısını oluşturmak ve nihayetinde muhalif gördüğü kişi ya da sendikayı terörist ilan etmek, vatan hainliği ile suçlamak…Tam da iktidarın dilinin kişilere rücu etme halini deneyimlemiş oluyoruz.
Bu durum karşısında yasal süreçleri başlatacağımızın, kişi hakkında suç duyurusunda bulunacağımızın ve konunun takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz.