Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) için hazırlıklar tamamsa neden Meclis’e sunulmuyor? Yıllar süren mağduriyet neden uzatılıyor? Mesele kaynaksa, kaynak var. Anlaşılan mesele seçime endeksli. Oysa adil bir çözüm gerekli.
Yıllardır gündemde olan ve büyük mağduriyet yaratan Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) sorunu 2023 seçimleri yaklaşırken bir kez daha gündemde. Önce EYT gerçeğinin ne olduğunu hatırlayalım. EYT sorunu, 1999’da kabul edilen 4447 Sayılı Kanun ile yaratıldı. 8 Eylül 1999 tarihine kadar SSK kapsamındaki kadın işçiler için 20, erkekler için 25 yıl sigortalılık süresi ve 5 bin günlük prim ödeme gün sayısı emeklilik için yeterliydi. 8 Eylül 1999’dan sonra kadınlarda 40-56 arası, erkeklerde ise 44-58 arası değişen yaş koşulu ve 5000 ile 5975 gün arası değişen prim gün sayısı koşulu getirildi. Böylece kadın sigortalılar iki ile 18 yıl, erkek sigortalılar ise bir ile 15 yıl arasında emeklilikte yaşa takıldılar. 1 Eylül 1999’da işe giren bir erkek işçi, eski sistemde 2024 yılında emekli olabilecekken, emekliliğinin 15 yıl sonraya, 2038 yılına, 1999 yılında işe giren bir kadın işçi 2019’da emekli olabilecekken emekliliğinin 18 yıl gecikmesi ve 2037’ye sarkması EYT konusunun özüdür. EYT’lilerin bir bölümü (yaklaşık 1 ile 10 yıl arasında yaşa takılanlar) gecikmeli olsa da bugüne kadar emekli oldu. Halen 1 ile 15 yıl arasında yaşa takılan yaklaşık 4,5-5 milyon çalışan EYT’li var.
EYT’ye yol açan 4447 Sayılı Kanun, Meclis gündemine geldiğinde sendikalar büyük tepki göstermiş ve bunun “mezarda emeklilik” anlamına geldiğini söylemişti. 24 Temmuz 1999 tarihinde Ankara’da Kızılay Meydanı’nda yüzbinlerce işçi “mezarda emekliliğe hayır” demişti ama hükümetin inadı inattı. Yasa 25 Ağustos 1999’da Türkiye 17 Ağustos Depremi’nin şokundayken alelacele çıkarılmıştı. Sendikaların ve işçilerin direnci uzun sürmemişti. Kıdemli işçiler bir süre sonra yeni sisteme razı olmuştu. Çünkü onlar çok az etkileniyordu. Bu yasa ile başka kurallarla işe giren çalışanlar için kurallar değiştirilmiş ve adil, makul ve ölçülü olmayan ağır geçiş süreleri getirilmişti.
Başlangıçta birkaç yıllık yaşa takılmalar çok farkındalık yaratmamıştı. 2010’ların ortalarından itibaren 10 yıl, 15 yıl gibi yaşa takılmalar belirginleşmeye başlayınca tepkiler arttı. EYT hareketi buradan doğdu. Sendikaların 1999’da yaptığı uyarı haklı çıkmıştı. EYT’liler yıllardır sorunun çözümünü isterken hükümet buna yanaşmadı. Ancak 2023 seçimleri öncesinde bir tutum değişikliği olduğu gözlendi. Bunun temel sebebi seçimlerdi. EYT oy getirebilecek bir meseleydi. Tıpkı taşeron işçilerin kadroya alınması ve 3600 ek gösterge gibi EYT de gündeme alındı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, aylardır hazırlık yaptığını söylüyordu. Nitekim 2022 Eylül ayı sonunda bu hazırlıkların tamamlandığı söylendi. Ancak EYT çözümü hemen Meclis gündemine getirilmiyor. İnsanın aklına “Neden?” sorusu geliyor. Çözümü karmaşık olmayan bir sorun neden yıllarca gündeme alınmadı? Seçim öncesi neden gündeme alındı ve şimdi neden son dakikaya kadar geciktiriliyor?
CUMHURBAŞKANI MI KARŞI?
Akla gelen ihtimallerden biri Sayın Cumhurbaşkanı’nın EYT’ye karşı olması nedeniyle konunun Meclis gündemine gelmesinin gecikmesidir. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan, SGK Topkapı Kampüsü’nde düzenlenen toplu açılış töreninde 16 Kasım 2019’da yapığı konuşmada EYT sorununun çözümüne net biçimde karşı çıkmış ve “Seçimi kaybetsek de yokum” diye vurgulayarak şunları söylemişti:
“Niçin erken emeklilik? Bırakalım ne zaman emekli olması gerekiyorsa o zaman emekli olsun ve parasını da en güzel şekliyle alsın. Hem erken emekli olduğu zaman ideal olan ücreti alamayacak hem de ikinci bir iş aramak suretiyle de ikinci işle, işsizliğe ne yazık ki öncü olacak. Biz bunu politik hesaplarla yapmayız ve yapmayacağız da. Arkadaşlarıma söylüyorum, beni bu yola asla teşvik etmeyin. Milletimin faydası neredeyse ona varım, milletimin ve ülkemin zararına olan bir şeye asla yokum. Seçim kaybetsek de yokum.”
EYT’nin gecikmesiyle ilgili akla gelen ihtimallerden biri Cumhurbaşkanı’nın henüz çözüm modelleri konusunda ikna edilememiş olmasıdır. Ancak Cumhurbaşkanı’nın onayı olmadan bir çalışma başlatılması pek mümkün görünmüyor. Bu durumda Cumhurbaşkanı’nın “Seçimi kaybetsek de yokum” dediği EYT sorununda seçim faktörü nedeniyle tutum değiştirdiği düşünülebilir.
HAZIRLIKLAR TATMİN EDİCİ Mİ DEĞİL?
EYT’nin Meclis gündemine gelmemesi, “Hazırlıklar ve formüller yeterli değil mi” sorusunu da akla getiriyor. EYT hazırlıkları, konunun tarafı olan sendikalar ve EYT dernekleri sürece katılmadan kapalı kapılar ardında yürütüldü. Sosyal diyalog ve katılım mekanizmaları işletilmedi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Vedat Bilgin, konuyla ilgili olarak Üçlü Danışma Kurulu’nu (ÜDK) dahi toplamadı. 21 Nisan 2021 tarihinde Bilgin’in atanmasından sonra en az beş kez toplanması gereken ÜDK hiç toplanmadı. Oysa EYT konusunun konuşulması gereken yerlerden biri ÜDK’dir. Diğeri ise Anayasa’nın emredici kurumlarından biri olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’dir (ESK). ESK, anayasal bir kurum olmasına rağmen Anayasa yok sayılarak toplanmıyor. Oysa bu tip kapsamlı sosyal sorunların çözümü kamuoyu önünde ve tarafların katılımıyla ele alınmalıdır. Bakanlık bunun yerine tek taraflı olarak hazırlıklar yapıyor. Sendikalar ve yıllardır EYT için mücadele veren EYT dernekleri süreçten neden dışlanıyor. Sonuçta ortaya tevatürler çıkıyor. Gerçek çözüm formülleri bilinmiyor. Madem bir hazırlığınız var, kamuoyuna sunun tartışılsın!
Yoksa hazırlanan formüllerin tatmin edici olmaması nedeniyle konu son ana kadar erteleniyor mu? Seçimin iyice yaklaşması bekleniyor olabilir. Böylece hem getirilen çözümün eksiklerinin fark edilmesi zaman alabilir hem de taze bir çözümün oylara etkisi hesaplanıyor olabilir. Hangisi bilmiyoruz. Ancak hükümetin EYT sorununa yaklaşımının ilkesel değil seçim endeksli olduğu unutulmamalıdır.
EYT İÇİN KAYNAK MI YOK?
Bir diğer ihtimal kaynak sorunu. 4,5-5 milyona yakın EYT’li olmasına rağmen hemen emekli olacakların 750 bin ile 1 milyon kişi olduğu söyleniyor. Kuşkusuz bu durum SGK’nin ödediği emekli aylıklarının artması anlamına geliyor. Emekli aylıklarının alt sınırının Hazine desteği ile 3 bin 500 TL olduğu biliniyor. EYT’lilerin alacağı ortalama emekli aylığını 4 bin lira olarak varsayarsak 1 milyon yeni emekli ye yıllık yaklaşık 48 milyar TL ek emekli aylığı ödenmesi anlamına geliyor. Konunun Maliye ve SGK bürokrasisi arasında ciddi bir tartışma konusu olduğu sır değil. SGK’nin prim gelirlerinin bu kadar kısa sürede hızla artırması mümkün olmadığı için kısa vadede SGK’ye yapılan bütçe desteğinin artırılması gerekecek.
SGK’ye yapılan bütçe transferleri 2021 itibarıyla GSYH’nin yüzde 3,5’i oranında. SGK’nin kendi gelirlerinin hiç artmayacağı varsayılsa bile, EYT sorununun çözümü SGK’ye yapılan bütçe transferinin yüzde 4,1 civarına çıkması anlamına geliyor. Bu yüksek mi? Hayır. Hiç değil. Bu oran 2009’da yüzde 5,2’ye, 2019’da 4,6’ya, 2022’de 4,9’a kadar çıkmıştı. Öte yandan bütçeden işverenlere verilen yüzde 5 prim desteğinin bile 2022 yılında 43 milyar TL olduğu düşünülecek olursa EYT’lilere 48 milyar TL civarında kaynak ayrılması haydi haydi mümkündür.
Dahası SGK’nin prim gelirlerinin emekli aylıklarını ve sağlık ödemelerini karşılama oranı düzenli olarak yükseliyor. 2003’te bu oran yüzde 59 iken, 2022’de yüzde 71’e yükselmiştir. Bunun sebepleri, emeklilik yaşının yükseltilmesi, emekli aylıklarının düşürülmesi, asgari ücretin emekli aylıklarından daha fazla artırılması, böylece SGK’nin prim gelirinin emekli aylıklarından daha çok artması- ve sağlık giderlerinde sigortalı katkı payı uygulamasıdır. SGK’ye yapılan bütçe transferlerinin GSYH’ye oranı 2003’te de yüzde 3,5 idi, 2021’de de yüzde 3,5. Bu oranı artırmanın zamanı geldi de geçiyor. Öte yandan temel sorun, istihdam oranın ve kayıtlı istihdamın artırılması olarak görünüyor. Kısacası kaynak var mesele tercihtir!
ADİL, MAKUL VE KAPSAYICI BİR ÇÖZÜM GEREKLİ
EYT’nin çözümünde 8 Eylül 1999 sonrasını da dikkate alan adil, makul ve kapsayıcı bir çözüm gereklidir. Bu konunun ayrıntılarını 25 Temmuz 2022 tarihli BirGün’de “EYT’nin görünen, görünmeyen yüzü” başlıklı yazımda ele almıştım. Yazıya şuradan ulaşılabilir: http://bit.ly/3RZ3rGh
8 Eylül 1999 öncesi EYT’liler büyük mağduriyet yaşadı ve bu sorun amasız-fakatsız çözülmelidir. Ancak emeklilikte gecikme ve mağduriyet bununla sınırlı değildir. 8 Eylül 1999 sonrası işe girenler de büyük bir mağduriyetle karşı karşıyadır. 8 Eylül 1999 ve öncesi işe girenlerin mağduriyeti giderilirken 8 Eylül 1999 ve sonrasında işe girenlerin emeklilik için 17 yıl ile 21 yıl arasında daha fazla beklemesi adil ve makul değildir. İnanılmaz çarpıcı sorunlar ortaya çıkacaktır. Örneğin birkaç gün farkla işe girenler 15-20 yıl daha geç emekli olabilecektir. EYT sorunu çözülürken 8 Eylül 1999 sonrası işe girenlere uygulanan ölçüsüz ve ağır emeklilik koşulları da revize edilmeli ve EYT’ye getirilen çözüme paralel olarak 8 Eylül 1999 sonrası içinde de adil, makul ve ölçülü bir geçiş sistemi getirilmelidir. Bir sosyal hukuk devletinde birkaç gün, birkaç ay veya birkaç yıl arayla işe girenler arasında emekliliği hak etmek için 15-20 yıl fark olamaz.
EYT mağdurları sadece kendilerini değil, sonraki kuşakları da düşünmelidir. Sosyal güvenlik bir dayanışma sürecidir. EYT’liler unutmasın ki geçmişte kıdemli işçiler daha duyarlı olsaydı ve gelecek kuşakları daha fazla düşünseydi bugün EYT sorunu bu boyutta olmazdı. EYT’liler kendileri kadar çocuklarının emekliliğini de düşünmelidir.
10 EKİM 2022 – BİRGÜN