MUSTAFA SÖNMEZ: BÜYÜYEN CARİ AÇIK DÖVİZİ TIRMANDIRIYOR

375

Cari açığın büyümesi karşısında yabancı kaynak girişi olmaması ve buna ek olarak önümüzdeki 12 ayda gerçekleşmesi beklenen 181 milyar dolarlık dış borç ödemeleri döviz talebini ve döviz fiyatını yeniden yukarı itiyor. 

Geniş anlamda ülkenin döviz dengesini ifade eden ödemeler dengesi, Türkiye’de alışıldık olduğu üzere yeniden büyük açıklar vermeye başladı. 13 Haziran’da Merkez Bankası’nın bildirdiği 2,7 milyar dolarlık nisan açığıyla beraber cari açık dört ayda 21 milyar doları aştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın büyüme hırsının devam etmesi hâlinde verilecek aylık 3-4 milyar dolarlık açıklarla yıl sonunda sorun dehşetli bir risk yumağı hâline gelebilir. Bu endişe yaygın bir biçimde paylaşılıyor.

Cari açığın büyümesinde en önemli etkeni ithalat oluşturuyor. Özellikle net enerji ithalatı, artan dünya fiyatları nedeniyle de aylık 7-8 milyar dolarlık bir fatura getirirken, ithalatın finansmanına ihracat ve turizm gelirleri yetmiyor ve açık tırmanıyor.

İthalatın özellikle stok amaçlı yapıldığı da gözleniyor. İktidarın döviz tırmanışını durduramayacağını düşünen sanayicilerin ve ithalatçıların hammadde, yarı mamul, makine-teçhizat ithalatını öne çekip stok yaptığı bildiriliyor. Endişe ve güvensizliğin etkili olduğu bu ithalat artışı mayıs ayında nisana göre yüzde 41’i buldu ve aylık tutarı 30 milyar dolara yaklaştı.

Artan cari açığın finansmanı için yeterince doğrudan yabancı sermaye, portföy yatırım girişi gerçekleşmeyince, hatta tersine çıkışlar yaşanınca faizi sürekli yükselen dış borçlanmaya gidiliyor ve/veya rezervlere başvuruluyor. Rezervlerde ciddi bir azalma yaşanıyor.

İthalattan ve kısa vadeli dış borç ödeme yükümlülüklerinden kaynaklanan döviz talebi yükselince dolar kuru da hızla arttı. Kur haziranın ilk haftası 17 TL basamağına yerleştikten sonra 18 TL’yi test ediyor.

Bu sütunda daha önceleri de ifade edildiği gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ana gündemini, normal tarihi Haziran 2023 olan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri oluşturuyor. Erdoğan, 2018 seçimlerinde elde ettiği “tek adam” yetkisi ile ekonomi politikalarını tamamen siyasi stratejisine uyarlıyor, bir anlamda ekonomiyi araç olarak kullanıyor.

2018’den bu yana önemli bir enflasyon riski yaşayan Türkiye ekonomisinde Erdoğan, enflasyonla mücadeleyi ikincil tutarak, büyüme odaklı ekonomik rotayı seçti. Ne var ki büyüme için gerekli döviz birikimi yeterli olmadı. Dışarıdan yabancı kaynak girişi, AKP’nin ilk 15 yılındaki gibi seyretmedi. 2018 sonrası dönemde yabancı kaynak geri çekilirken, iktidarın büyüme ısrarı ithalatı kamçıladı ve talep kısa sürede döviz fiyatlarını artırdı. Kısa vadeli dış borç ödeme yükümlülüklerinin yarattığı dövize talebin yanı sıra, gelmekte olan enflasyon tsunamisi de TL birikimi olanların dövize sığınmasına yol açtı. Dövize artan talep fiyatları da hızla yukarı çekti.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişi takip eden 2019 ve 2020 yıllarında yıllık büyüme yüzde 2’nin üstüne taşınamadı. Pandemiyi izleyen 2021 yılında ise yüzde 11 gibi flaş bir büyüme gerçekleştirildi. 2022’nin ilk çeyreğinde de bu tempo sürdü. Ne var ki bu büyüme daha çok ertelenmiş talep ve enflasyon karşısında TL’nin erimesini önlemek isteyenlerin mala hücumları, stoka mal almaları, yani panik yüklü bir talep ile gerçekleşti. Böyle de olsa çarklar döndü ve üretim için ithalat gideri hızlandı, bu hızlanmaya ihracat ve turizm gelirleri karşılık veremeyince özellikle 2021’in son çeyreği ve 2022’in ilk yarısında cari açık, yani döviz açığı tırmanmaya başladı.

Aylık ortalama 5-6 milyar dolar dolayında cari açık verilen bu konjonktürde, 13 Haziran Merkez Bankası verilerine göre nisan ayında 2,7 milyar dolarlık açık kaydedildi. Böylece ilk dört ayın cari açığı 21,1 milyar dolara ulaşırken, 12 aylık birikimli cari açık da yaklaşık 26 milyar dolara çıktı.

Nisan ayı cari açığında ithalat baskın etkisini yine gösterdi. 28 milyar dolarlık ithalatı, 23 milyar dolarlık ihracat ve en önemli döviz girişini sağlayan 1,5 milyar dolarlık net turizm geliri ile öteki hizmet döviz gelirleri karşılayamayınca, nisan ayı cari açığı 2,7 milyar dolara ulaştı.

Önceki aylarda olduğu gibi ithalatı hızlandıran, mevcut büyüme temposu olduğu kadar ileriye dönük stok isteği oldu. Döviz kurundaki tırmanışı kaçınılmaz gören ve dünya fiyatlarının artışından da endişe eden sanayici, ithalatçı tüm kesimler, ithalat taleplerini öne çektiler ve stok amaçlı alımlar yaptılar. Bu da ithalatı hızlandırdı. İthalatı, ihracat ile turizm dövizleri karşılayamayınca cari açık dört ayın sonunda 21,1 milyar doları buldu.

Mayısta cari açığın daha da yüksek gerçekleştiği tahmin ediliyor. Ticaret Bakanlığı’nın dış ticaret verileri, mayısta ithalatın yüzde 41 artış göstererek 30 milyar dolara yaklaştığını, ihracatın ise 19 milyar dolarda kaldığını ve dış ticaretin mayıs ayında 11 milyar dolara yakın açık verdiğini bildiriyor. Bu öncü veriler, mayıs sonunda beş aylık cari açığın rahatlıkla 30 milyar doları bulduğuna işaret ediyor.

Dışarıdan yeterli yabancı kaynak girişi olsa, bu ölçüde cari açık vermek endişe verici olmayabilirdi. Nitekim Türkiye’nin dışarıdan rahatlıkla dış kaynak girişi sağladığı yıllarda cari açık milli gelirin yüzde 9’una kadar çıkmış ve finanse edilebilmişti. Rekor 2011 yılına ait: Cari açık 74 milyar doları, yani milli gelirin yüzde 9’unu bulmuş ama TL’de yıllık sadece yüzde 11 değer kaybı yaratan yabancı kaynak girişi olmuş ve dolar fiyatı 1,50’den ancak 1,67 TL’ye çıkmıştı.

Özellikle 2013 sonrasında, dünyada faizlerin artışı ve parasal sıkılaşma etkenine Türkiye’nin iç kırılganlığı eklenince yabancı kaynak girişi yavaşladı, bu da cari açığın finansmanını zorlaştırdı. O tarihten bu yana TL’nin hızla değer kaybı ile cari açık finanse ediliyor. Nitekim bu yılın ilk dört ayında verilen 21.1 milyar dolar cari açığın finansmanına ancak 5 milyar dolar dış kaynak yardımcı olabildi, geriye kalan kısmı 4,4 milyar dolar rezerv eritilerek gerçekleşebildi. Kaynağı belirsiz döviz girişi (net hata noksan) ise 11,7 milyar doları buldu. Ocak-Nisan arası dört ayda iktidarın ödünç dövizle yaptığı tüm müdahalelere rağmen TL dolar karşısında yüzde 8 değer kaybetti.

Cari açığın büyümesi karşısında yabancı kaynak girişi olmaması ve buna ek olarak önümüzdeki 12 ayda gerçekleşmesi beklenen 181 milyar dolarlık dış borç ödemeleri döviz talebini ve döviz fiyatını yeniden ve yeniden yukarı itiyor.

2021 Aralık ayında gözlenen yurt içi yerleşiklerin yoğun döviz talebi, 2022 Haziran konjonktüründe fazla etkili değil. Dövize talep daha çok ithalat ve dış borç ödeme yükümlülüklerinden geliyor. Mayıs ayında 15 TL basamağında gezinen dolar kuru, mayıs sonuna doğru 16 TL basamağına çıktı ve haziran ayının ilk haftasında kısa sürede 17 TL basamağına yerleşti. Dolar fiyatının 18 TL basamağına sıçraması ise fazla zaman almayacak gibi.

Dövizdeki tırmanışın yarattığı en önemli sorun ise anında ürün maliyetlerini yükseltmesi ve enflasyonu üç haneye doğru itmesi. Problem de burada düğümleniyor.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın “liralaşmayı” özendirme ve enflasyona önlem olarak sunduğu Gelir Endeksli Senet, kamu kuruluşları olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü’nün gelirlerini temel aldı. Ancak bu tahvilin getiri vaadi hayal kırıklığı yarattı.

Bu kuruluşların 2022 yılı için beklenen hasılat payı 874 milyon TL. Hazine’nin açıklamasına göre bu beklenen hasılat payına göre üç aylık getiri yüzde 5,3, yıllık getiri yüzde 23. Enflasyonun üç haneye gittiği koşullarda bu enstrümanın ilgi görmeyeceği çok açık.

13 HAZİRAN 2022 – al-monitor