ERKAN AYDOĞANOĞLU: KİMİN EKONOMİSİ BÜYÜDÜ?

404

Bir ülkede üretim, tüketim ve bölüşüm ilişkilerinin yapısı ve niteliği, gelir dağılımında yaşanan adaletsizliği geri plana iterek ya da görmezden gelerek hesap yapılmaz. Devletin resmi istatistik kurumu TÜİK, enflasyon, büyüme ve işsizlik oranları gibi temel ekonomik göstergelerle ilgili rakamlara adeta takla attırarak açıkladığı sayısal verilerle halkın gerçeklerini olduğundan farklı yansıtmaya çalışıyor.

TÜİK, 2022 yılının ilk çeyreğinde (ocak, şubat, mart) ekonominin yüzde 7.3 büyüdüğünü açıkladı. Hükümet temsilcileri daha önce olduğu gibi bu rakamı başarı gibi sunmaya çalışsa da gerçek durum farklı. TÜİK tarafından harcama, üretim ve gelir yöntemi üzerinden hesaplanan yüzde 7.3’lük büyümede oransal olarak en büyük pay hane halkı tüketimine (yüzde 19.5) ait. Yatırımların büyümeye katkısı ise yüzde 1 bile değil. Uzun yıllardır, büyüme verilerinde krediler ve tüketim harcamalarındaki artışlar belirleyici olduğundan ‘Gerçekte kimin ekonomisi büyüdü?’ sorusunu sormak gerekiyor.

Milli gelir içinde emek gücünün aldığı pay yıllar içinde azalırken, sermayenin kârı ve milli gelirden aldığı pay istikrarlı şekilde artmaya devam ediyor. Nitekim geçtiğimiz yılın aynı döneminde iş gücü ödemelerinin cari fiyatlarla gayrisafi katma değer içerisindeki payı yüzde 35.5 iken, 2022’nin ilk çeyreğinde bu oran yüzde 31.5’e gerilemiş. İşçilerin reel ücretleri ve satın alma gücü her geçen gün azalmaya devam ederken, patronların kâr ve kazançları ekonomik koşullar ne kadar kötü olursa olsun artmaya devam etmiş. Ekonomik büyümenin daha önce olduğu gibi sabit geliri olan ücretlilerin reel olarak yoksullaşmasına rağmen gerçekleşmiş olmasını ‘ekonomik başarı’ olarak değerlendirmek mümkün değil.

Normal bir ekonomide, gerçekten büyümeden bahsedilebilmesi için ilk bakılması gereken yer ne kadar üretim yapıldığı ve ne kadar istihdam artışı sağlandığıdır. Gerçekten büyüyen bir ekonomide yeni istihdam alanları yaratılır, iş arayanların iş bulma olanakları artar. Dünyanın her yerinde geçerli olan bu kural, söz konusu Türkiye ekonomisi olunca bütün anlamını yitiriyor. Nitekim TÜİK’in yüzde 70 hesapladığı resmi tüketici enflasyonuna rağmen yüzde 7.3 büyüme rakamı açıklamak aklı başında olan hiç kimseye mantıklı gelmiyor.

Üretimden çok harcama üzerinden büyüyen bir ekonominin halkın geliri azalmasına rağmen rakamsal olarak büyüyor gibi görünmesi önemli bir çelişki. Döviz kurlarındaki hareketlilik, hız kesmeyen zam yağmuru ve üç haneye doğru yol alan enflasyon oranları halkın ekonomik koşullarını daha da ağırlaştırdı. Sadece geçtiğimiz birkaç ay içinde ciddi gelir kaybı yaşayan insanlar akaryakıt, elektrik ve doğal gaz başta olmak üzere, iğneden ipliğe her şeye gelen zamlara yetişemiyor.

Bugüne kadar her fırsatta ‘ekonomik kriz’ gerekçesiyle hazineden ve kamu bankalarından istedikleri destekleri alabilen patronlar, işçilere enflasyonun altında zam teklif ederek, kazanılmış haklarına göz dikerek, esnek ve güvencesiz çalışmayı arttırarak onları örgütsüz ve savunmasız bıraktılar. İktidar ise ekonomik krizden en çok etkilenen yoksul halkın sorunlarına çözüm bulmak, onların acil ekonomik taleplerini kısmen de olsa karşılamak yerine ülke hazinesinin, dolayısıyla halkın sırtındaki borç yükünü artıran karar ve uygulamalara imza atıyor.

Ülke ekonomisinin tam anlamıyla sıcak paraya bağımlı hale getirilmesi, özellikle hayat pahalılığı, yüksek enflasyon ve işsizlik sorununa kalıcı çözüm üretecek somut adımların ısrarla atılmaması, yakın gelecekte işlerin hiç beklenmedik yerlere gitmesine neden olabilir.

02.06.2022-EVRENSEL