3600 EK GÖSTERGE KONUSU KAMU EMEKÇİLERİNİN VE EMEKLİLERİNİN TEMEL TALEPLERİNİ SAVUNMAKTAN UZAK OLDUĞUNU DEFALARCA İSPATLAYANLAR İLE İKTİDAR ARASINDA KAPALI KAPILAR ARDINDA YAPILAN TOPLANTILARLA ÇÖZÜLEMEZ!

678

Bugün KESK merkezinde  Eş Genel Başkanımız Mehmet Bozgeyik, Kadın Sekreterimiz Döne Gevher ile KESK’e bağlı işkolu sendikaları; Büro Emekçileri Sendikası (BES) Genel Sekreteri Aziz Özkan ve Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) Genel Başkanı Murat Oral ile BTS Havacılık Şube MYK üyesi Osman Karaman’ın katıldığı 3600 EK GÖSTERGE basın toplantısını gerçekleştirdik. Basın  açıklamasını Eş Genel Başkanımız Mehmet Bozgeyik okudu.

Basın açıklaması metni aşağıdadır:

3600 Ek Gösterge Konusu Kamu Emekçilerinin Ve Emeklilerinin Temel Taleplerini Savunmaktan Uzak Olduğunu Defalarca İspatlayanlar İle İktidar Arasında Kapalı Kapılar Ardında Yapılan Toplantılarla Çözülemez!

Milyonlarca kamu emekçisi ve emekli yıllardır ek gösterge adaletsizliğine son verilmesini, sefalet düzeyindeki emekli maaşlarının artırılmasını bekliyor.

Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından bazı meslek gruplarına verilen 3600 ek gösterge sözünün üzerinden nerdeyse 4 yıl geçti.

3600 konusu şimdi de Çalışma Bakanlığı ve MEMUR SEN arasında kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerle sürüyor. Taraflar 16 Mart’ta, yani yarın bir kez daha bir araya gelecek. Şimdiye kadar yapılan toplantılarda neler konuşuldu kendileri dışında kimse bilmiyor. Adeta sır gibi saklanıyor.

  • 3600 Ek gösterge tüm kamu emekçilerini kapsıyor mu?
  • Kimler düzenlemenin dışarıda kalacak?
  • Kimler, nasıl etkilenecek?
  • Ek Gösterge Adaletsizliği ve düşük emekli maaşları sadece kamu emekçilerinin bir kısmını kapsaması planlanan 3600 ile çözülebilir mi?
  • Çalışma Bakanlığı ve MEMUR SEN arasında devam eden çalışmada neden diğer konfederasyonlar devre dışı bırakılıyor?

Sorularına yanıt verilmiş değil.

Bugünkü basın toplantımızda bu sorulara KESK olarak yanıt olmaya çalışacağız. İktidar bilerek bir algı yaratıyor ve önümüzdeki aylarda yapılacak genel seçimlere malzeme haline getirmeye çalışıyor. Hiç kimsenin milyonlarca insanımızı etkileyen bu denli önemli bir konuyu geçiştirmeye, talepleri görmezden gelmeye hakkı yoktur, olamaz.

Bilindiği üzere; 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 43. maddesinin değişik (B) fıkrası ile, bu kanuna tabi kurumların kadrolarında bulunan personelin aylıklarının, hizmet sınıfları, görev türleri ve aylık alınan dereceleri dikkate alınarak, bu Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde gösterilen ek gösterge rakamlarının eklenmesi suretiyle hesaplanacağı belirtilmiştir.

Ek gösterge cetvelinde yer alan gösterge rakamlarının aylık memur maaş katsayı ile çarpımı sonucu elde edilen tutar maaşa yansıyacak olan tutardır.

Örneğin; Mart 2022 itibariyle ek gösterge cetvelinde her 100 puanın karşılığı 23,54 TL’dir.

Ek göstergenin belirgin özelliği ise 5434 sayılı emekli Sandığı Kanuna tabi kamu görevlileri bakımından (Mayıs 2008 yılından önce 5434’e tabi olarak kamu görevine başlayanlar) ise emekli olduklarında ortaya çıkmaktadır.

5434 sayılı kanunun ek 70. Maddesine göre; emekli aylığı ve emekli ikramiyesinin hesaplanmasında ek gösterge rakamları önemli bir yer tutmaktadır.

Örneğin, ek göstergesi 2200 ile 3600 (hariç) arasında ek göstergesi olan kamu görevlileri bakımından emekli aylığında hesaplanacak özel hizmet aylığı tutarı %85 olarak belirlenmiştir. Ek göstergesi 3600 ile 4800 (hariç) arasında olan kamu görevlileri bakımından ise bu oran %145’tir.

Ek göstergesi 2200-3600 arasında olanların aylığına yansıyacak tutar 25 hizmet yılı olan bir kamu görevlisi için hesaplanacak tutarın %75’i olan 1425 TL iken, ek göstergesi 3600-4800 arasında olanların aylığına yansıyacak tutar 25 hizmet yılı olan bir kamu görevlisi için; 3.012-753= 2.259 TL’dir.

Bugün itibariyle ek göstergesi 2200 olan bir kamu görevlisinin ek göstergesi 3600 yapılır ise emekli aylığına 834 TL artış yansıyacaktır. Bu kişi emekli olmayıp çalışmaya devam eder ise, maaşına 329,62 TL yansıyacaktır. 

Ek gösterge konusunun kısaca anlattıktan sonra 3600 ek gösterge ile ilgili tartışmaların açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için tüm kamu görevlilerinin mevcut durumun ne olduğunu bilmesi gerekmektedir.

  • Hâlihazırda kamuda görev yapan kamu görevlilerinin (emekliler, kamu işçileri hariç) toplam sayısı 3.532.797’dir (Bu sayıya Aralık 2021 itibariyle 4B kapsamında çalışan 529.194 kamu görevlisi de dâhildir). Sürekli ve geçici işçi sayısı toplam 1.237.609 kişidir. Ayrıca yaklaşık 2 milyon emekli kamu görevlisi olduğu tahmin edilmektedir.
  • Hâlihazırda görev yapan üç buçuk milyon civarındaki kamu görevlisinin yaklaşık yarısı Mayıs 2008 tarihinden sonra 5510 sayılı kanuna göre kamu görevine başladığından dolayı ek gösterge düzenlemesi yapılırsa yaklaşık 1.750.000 kamu görevlisi mevcut yasaya göre emekli aylığına yansımasından yararlanamayacaktır. Çünkü bu grubun emekli aylığı ileride emekli olduklarında 5510 sayılı kanuna göre hesaplanacaktır.
  • Bu durumda hâlihazırda görev yapan üç buçuk milyon kamu görevlisinden sözleşmeli olmayıp doğrudan doğruya 657 sayılı kanunun 4A maddesine tabi olan memurlar bakımından ek gösterge düzenlemesi çalışırken bir anlam ifade edecektir. Böylece bu sayıyı yaklaşık üç milyon olarak tahmin edebiliriz.
  • Yapılacak ek gösterge düzenlemesinin hâlihazırda görev yapan yaklaşık 3.500.000 kamu görevlisinden 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanuna tabi 1.500.00’sini emeklilik bakımından ilgilendirdiğini, bunların emekli olduğunda emekli aylıklarına daha fazla bir yansıması olacağını belirtebiliriz.
  • Konfederasyonumuz daha önceden de kamuoyuna açıkladığı gibi ön lisans ve lisans mezunlarının ek göstergesinin 3600’den başlayarak düzenlenmesini, tabip, diş tabibi bakımından ise bu oranların yukarıya doğru 7600 ek göstergeye ulaşacak şekilde yükseltilmesini talep etmektedir.
  • Lise ve altı mezun olanlar bakımından ise ön lisans ve lisans mezunlarına yapılacak oransal artış dikkate alınarak, yardımcı hizmetler sınıfına tabi hizmetliler de dâhil edilerek, ek gösterge tablosunun yeniden düzenlenmesini ve bu şekilde 1400 puan artışın bu gruptakilerine de yansıtılmasını talep ediyoruz.
  • Ek gösterge tablosunda yapılacak düzenlemenin 5434 sayılı kanuna tabi kamu görevlilerinin emekliliğine adaletli bir şekilde yansıyabilmesi için 5434 sayılı kanunun ek 70. Maddesinde düzenlenen özel hizmet aylığı oranlarının aşağıdaki gibi yükseltilmesini talep etmekteyiz.

Buna göre:

Ek göstergesi 2200’den daha az olan ve ek göstergesi olmayan kamu görevlileri için mevcut %55’in %100’e yükseltilmesini,

Ek göstergesi 2200 (dâhil) – 3600 (hariç) arasında olan kamu görevlileri için mevcut %85’in %130’a yükseltilmesini,

Ek göstergesi 3600 (dâhil) – 4800 (hariç) arasında olan kamu görevlileri için mevcut %145’in %160’a yükseltilmesini,

Ek göstergesi 4800 (dâhil) – 6400 (hariç) arasında olan kamu görevlileri için mevcut %165’in %180’e yükseltilmesini,

Ek göstergesi 6400 (dâhil) – 7600 (hariç) arasında olan kamu görevlileri için mevcut %195’in %200’e yükseltilmesini,

Ek göstergesi 7600 üzeri olan kamu görevlilerinin ek göstergesinin aynen korunmasını

Talep ediyoruz.

Bu talebimiz ile ek göstergeden yararlanabilecek tüm kamu görevlilerinin ek gösterge tablosunun 3600’e göre yeniden düzenlemenin kendi içerisinde adaletli olmasını, bu düzenlemeden 5434’e tabi olanların tümünün yararlanabilmesi için de özel hizmet aylığı oranlarının yükseltilmesini önererek adaletli bir teklif sunuyoruz.

Diğer yandan; Mayıs 2008 tarihinden sonra kamu görevine başlayan kamu grevlileri de dâhil olmak üzere emekli aylıklarının insan onuruna yakışır bir düzeye çıkarılması en az 3600 ek gösterge hususu kadar önem taşımaktadır.

Kamuoyunda hiç tartışılmayan ancak halen görevi başındaki kamu görevlilerinin çoğunluğunu ilgilendiren EMEKLİ AYLIKLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ ile ilgili iki temel önermemiz vardır.

Buna geçmeden önce 2008 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı yasadan önce emekli aylığı bağlama oranı neydi, sonradan nasıl oldu, maaşlara yansıması nedir hususuna açıklama getirmek aydınlatıcı olacaktır.

5510 sayılı Kanun sonrası emeklilik ve yaşlılık aylığı bağlama sistemleri Mayıs 2008 itibariyle tamamen değiştirilmek suretiyle, tüm sigortalılar açısından büyük bir hak kaybına neden olunmuştur.

Sigortalıların yaşadığı sorunun temelinde 5510 sayılı Kanun ile yaşlılık aylığı bağlama oranları ve güncelleme katsayısı parametrelerinin değiştirilmesi yer almaktadır.

2000 yılı öncesinde SSK kapsamında sigortalılar için “gösterge”, “üst gösterge” ve BAĞ-KUR kapsamındaki sigortalılar içinse “basamak” sistemi” uygulanmıştır.

2000 yılı öncesinde aylık bağlama oranları diğer dönemlere göre yüksek belirlenmiştir. SSK kapsamında sigortalılardan “gösterge” tablosuna göre aylık bağlama baz oranı % 60, BAĞ- KUR kapsamında sigortalılar için aylık bağlama baz oranı % 70 idi. Baz oranlarına, sigortalının yaş ve prim gün sayısına göre puan ilavesi yapılmaktaydı. İlave puanlar ile aylık bağlama oranları, sigortalının şahsında % 75-80 seviyelerine kadar çıkmaktaydı. Aylık bağlama oranları yüksek olmasına rağmen, gösterge ve basamak değerleri düşük olduğundan, bu dönemdeki hesaplama yöntemi sigortalılar açısından olumsuz olmuştur.

2000-2008/Eylül arasındaki 4447 sayılı Kanun döneminde, kapitalizasyon yöntemine geçilerek, 2000 öncesi uygulanan “gösterge” ve “basamak” gibi yöntemler kaldırılmıştır. Bu kapsamda, “güncelleme katsayısı” sosyal güvenlik sistemimize dâhil edilmiştir. 4447 sayılı Kanunla getirilen güncelleme katsayısı, TÜFE ile gelişme hızının çarpımından oluşmaktaydı. Böylece sigortalılar adına yatırılan primler, enflasyondan korunmaktaydı. Ayrıca, sigortalıların gelişme hızına bağlı olarak refah payı almaları da sağlanmaktaydı. Bununla birlikte, aylık bağlama oranları % 55 – 65 seviyesine gerilemiştir. Aylık bağlama oranlarında ki düşüşe rağmen; güncelleme katsayı nedeniyle, bu dönemde bağlanan yaşlılık aylıkları, diğer dönemlere kıyasla daha yüksek olmuştur.

5510 sayılı Kanun döneminde ise güncelleme katsayısı hesaplama yöntemi değiştirilmiş, aylık bağlama oranları da önceki dönemler ile kıyaslanamayacak ölçüde düşürülmüştür. Baz oran uygulaması yerine, her tam yıl için % 2 aylık bağlama oranı getirilmiştir. 5510 sayılı Kanundan sonra 25 yıl çalışana bir sigortalı için yaşlılık aylığı bağlama oranı % 50 seviyesine gerilemiştir.

Öte yandan 5510 sayılı Kanun, aylık bağlama oranları ile birlikte yaşlılık aylığı hesaplamasının önemli parametrelerinden biri olan güncelleme katsayısının hesaplama yöntemini de değiştirmiştir. Yukarıda belirttiğimiz üzere güncelleme katsayısı 4447 sayılı İşsizlik Kanunu ile sosyal güvenlik sistemine dâhil edilmiştir. 4447 sayılı Kanuna göre güncelleme katsayısı; TÜFE ile gelişme hızının çarpımıdır. Sigortalının her takvim yılına ait prime esas kazancı, kazancın ait olduğu takvim yılından itibaren yaşlılık aylığı talep tarihine kadar geçen takvim yılları için, o yıllara ait güncelleme katsayıları ile artırılarak güncellenirdi. Bulunan yıllık kazançlar toplamının, toplam prim ödeme gün sayısına bölünmesi suretiyle ortalama günlük kazanç belirlenir. Belirlenen günlük kazancın 30 katı, aylık bağlamaya esas ortalama kazancı oluştururdu.

5510 sayılı Kanuna göre güncelleme katsayısı ise TÜFE’nin % 100’ü ile gelişme hızının % 30’unun toplamına (1) tam sayısının ilâve edilmesi sonucunda bulunan değer olarak tanımlanmıştır. 4447 sayılı Kanunun aksine gelişme hızının tamamı değil sadece % 30’u hesaba alınmaktadır. Ayrıca, çarpım değil toplama işlemi yapılmaktadır.

Bunu çok genel bir örnekleme ile karşılaştıracak olursak;

TÜFE % 21, GH % 7,4  (2021 yılı 3. Çeyrek verileri) kabul edip örneklemeyi 1000 TL ve tek bir yıl için YAPARSAK:

4447 sayılı Kanun: 1299,54TL             FARK = 67,34 TL (Her bir yıl için)

5510 sayılı Kanun: 1232,20 TL                           1683,5 TL (25 Yıl İçin)

Rakamı ortaya çıkmaktadır.

Gelişme hızının tamamının alınmaması, çarpım işlemi yerine toplama işleminin yapılması nedeniyle, 5510 sayılı Kanuna göre hesaplanan güncelleme katsayıları, 4447 sayılı Kanuna göre hesaplanan güncelleme katsayılarından daha düşük olmaktadır. Güncelleme katsayısı hesaplama yönteminin değiştirilmesi, yaşlılık aylığı hesaplanmasına esas alınan ortalama aylığın düşmesine yol açmaktadır. Gelişme hızının sadece % 30’un hesaplamaya alınması, sigortalının refah payından yararlanmasını önlemektedir. Toplumsal gelişmeden emekli yararlanamamaktadır.

Zira yaşlılık aylığı hesaplanırken sigortalının prime esas kazançları güncelleme katsayıları ile çarpılmaktadır. Görüleceği üzere, güncelleme katsayısı hesaplama yönteminin değiştirilmesi, yaşlılık aylığı hesaplanmasına esas alınan ortalama aylığın bariz şekilde düşmesine yol açmaktadır. Güncelleme katsayısı hesaplama yöntemi ile aylık bağlama oranlarının değiştirilmesi sonucunda, 2008/Mayıs ayından sonra bağlanan yaşlılık aylıkları, önceki döneme kıyasla oldukça geride kalmaktadır.

Dolayısıyla, yaşlılık aylıklarının düzeltilmesi için öncelikle 5510 sayılı Kanunun getirmiş olduğu sistem değiştirilmelidir. Yaşlılık aylığına esas aylığın hesaplanmasında kullanılan güncelleme katsayısının, 4447 sayılı Kanunda tanımlanan ilk halinde olduğu gibi TÜFE ile gelişme hızının çarpımı olmalıdır. YAŞLILIK AYLIĞI BAĞLAMA ORANLARI DA HER TAM YIL İÇİN İKİ PUAN YERİNE ÜÇ PUAN OLARAK OLARAK DEĞİŞTİRİLMELİDİR. Böylece, 25 yıl üzerinden emekli olan bir çalışana % 75 oranında yaşlılık aylığı bağlanması mümkün olacaktır. Ayrıca, alt sınır aylık kontrolü getirilmek suretiyle, bu şekilde bulunacak olan yaşlılık aylığının, brüt (ya da net) asgari ücretin altında (bekâr, çocuksuz) olmaması kabul edilmelidir.  

TALEBİMİZİN KABUL EDİLMESİ DURUMUNDA SONUCUNDAN TÜM ÇALIŞANLAR VE EMEKLİLER ETKİLENECEKTİR.

İktidar bu yüzden emekli aylığı bağlama oranı konusunu tartışmaya açmamakta, değişiklik taleplerine kulaklarını tıkamaktadır. Oysa kilit ve en önemli konu EMEKLİ AYLIĞI BAĞLAMA ORANI ve elbette ki EMEKLİ AYLIĞI GÜNCELLEME KATSAYISIDIR.

İktidarın tüm vatandaşları ilgilendiren bu denli önemli konuyu niçin gündeme getirmediği emek karşıtı, sermaye yanlısı politikalarından dolayı şaşırtıcı değildir. Ancak Yandaş Konfederasyonun gerek TİS görüşmelerinde ve gerekse de bağlantılı olması nedeniyle 3600 ek gösterge tartışmalarında konuyu hiç gündeme getirmiyor olması kabul edilemezdir.

Sorunun çözümü;  on yıl boyunca kurulan toplu sözleşme masalarına yansıyan tutumu ve altına imza attığı mutabakatlar başta olmak üzere altı milyon kamu emekçisinin ve emeklinin temel taleplerini savunmaktan uzak olduğunu defalarca ispatlayanlar ile iktidar arasında kapalı kapılar ardında yapılacak görüşmelere bırakılamaz. Kaldı ki, tüm geriliklerine rağmen mevcut 4688 sayılı yasa hükümlerine göre kamu emekçilerinin ve emeklilerinin geneline ilişkin görüşmelere en çok üyeye sahip üç konfederasyonun katılması zorunludur.

Dolaysıyla yarın yapılacak toplantının TİS mevzuatına ve toplu sözleşme ruhuna aykırı olduğuna dikkat çekmek istiyoruz. Milyonları ilgilendiren bir konu sırf iktidara yakın diye tek bir konfederasyonla bağıtlanacak, tartışılacak bir durum değildir

Tüm kamu emekçilerini yakından ilgilendiren ek gösterge adaletsizliğinin çözümü ve bu temelde 3600 ek gösterge talebinin ele alınmasını kapalı kapılar ardında yapılan toplantılarla oldubittiye getirilmesini doğru bulmuyoruz.

MEMUR SEN kamu emekçilerinin hak çıkarlarını gözden çıkarma pahasına iktidarın elini rahatlatmaktan, iktidar da diyet olarak MEMUR SEN’i büyütmek için sendikal ayrımcılığı körüklemekten vazgeçmelidir.

KESK olarak,  Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı temel hak ve özgürlüklere, tüm eksiklerine rağmen 4688 sayılı yasa başta olmak üzere kendi yaptığı yasalara ve temel ILO sözleşmelerine uymaya çağırıyor,  “toplu sözleşme” masasının konusu olan ek gösterge adaletsizliğinin çözümü, 3600 ek gösterge ve emekli aylığı bağlama oranı ile emekli aylığı güncelleme katsayısının artırılması talebinin karşılanması için bir an önce tüm konfederasyonların katılımının sağlandığı toplantıları hayata geçirmeye davet ediyoruz.