ASLI AYDIN: FAİZLER ARTTI, ŞİMDİ NE OLACAK? (30.01.2014)

204

AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana yüksek reel faizle yaşıyoruz ama herhalde hiçbir dönem faiz, bugün olduğu kadar yaşamımızın içinde olmadı.
Salı günü, bir gece vardiyasında Merkez Bankası, faizleri yükseltmek bir yana direndiği dönemin açığını kapatacak bir oranla faizleri yukarı fırlattı. Bu, Erdoğan’ın lobi diye başlattığı propagandanın aslen AKP düzeninin kendi ekonomi-politiğinin dinamiği olduğu gerçeğini-şayet ki bilmeyen kaldıysa-bir kez daha ortaya sermiş oldu.
Sabaha karşı açıklanan MB kararıyla birlikte borç verme faizi yüzde 6’dan yüzde 15’e; politika faizi yüzde 4,5’tan yüzde 10’a, fonlama oranı ise yüzde 12’ye taşındı.
Daha 21 Ocak’ta “faizleri değiştirmeyiz”, “boyun eğmeyiz” diyen Merkez Bankası’nın tam da bu toplantı öncesi durduğu yerin dolar mı-faiz mi ikilemi olduğunu görerek Şimdi ne olacak’, Olmasaydı ne olurdu’ sorularına cevap vermeye çalışalım. Nitekim her iki seçeneğin de, oluşturacağı sonuçlar bakımından emekçiler açısından pek de fark yaratmayacağının önceden altını çizelim.
Faiz arttı da neye merhem olacak’
Faizlerin artışıyla dolar kuru bir nebze de olsa geriletildi. Söz konusu gece sabaha karşı anormal bir hızla döviz piyasaları hareketliydi. Dolar düştükçe, bunu ikinci el piyasadan ucuza tahvil toplayarak kazanca dönüştürmek isteyen dolar sahipleri dolarlarını sattılar. 2,18’lere kadar gerileyen döviz kuru, Çarşamba günü yeniden “faiz artırımı” öncesindeki seyrine döndü ve yukarı seviyelerine hareket etmeye başladı.
Bugüne kadar faiz silahını kasa altında tutarak dolar kurunu rezerv opsiyon katsayıları, likitide düzeyi veya fonlama maliyetleri gibi çeşitli faiz-dışı araçlarla zapt etmeye çalışan Merkez Bankası’nın mali sermayeye sunduğu bu muazzam rüşvetin ne kadar işe yarayacağı ise Çarşamba’nın gidişatından belliydi.
Ekonomi, 11 yıldır bünyesinde biriktirdiği sorunların yanında birçok koldan darbe alıyor. Mayıs ayı ile başlayan sıcak paradaki çıkış eğilimi, ABD yönünden gelen bir etki olarak hala ekonomi üzerindeki kara bulutları tutuyor. Bu bulutların altında Gezi direnişi sonrası toplumun geniş kesimleri nezdindeki meşruluğunu yitirmiş bir siyasi iktidarın, üzerine bir de ittifak bloğunun çatırdamasıyla tam bir hezeyana dönüşmüş siyasi portresi var. Bir zamanların tek adam rejimine heves etmiş Başbakanı, şimdi nereye gitse suratına kapı çarpılan sıradan bir bürokrata dönüştü. Keza en son İran ziyareti sırasında İran hükümeti tarafından hiç de “dostane” olmayan bir açıklamanın neredeyse Erdoğan’ın yüzüne yapılması, gelinen noktayı gözler önüne seriyor.
Bu kapsamda bugünlerde tartışılan “Merkez Bankası’nın itibarı” konusu, siyasi iktidarın kaybolan itibarının yanında solda sıfır kalmakta. Bir de dış dünyanın yaklaşan üç seçime Erdoğan açısından “bölgesel liderken, şimdi oldu seçimlere giden lider” gözüyle baktığını düşünürsek, küresel mali sermayenin “babam olsan güvenmem” dediği bir faiz ekonomisi zaten önümüzde duruyor.
Bilindiği gibi ekonomi güçlendikçe TL’ye talep artar ve diğer ülke para birimleri karşısında değeri yükselir. Şimdi, tüm bu siyasi konjonktürde ekonomik bir iyileşme beklemek nafile. Bizi, faiz artışı yapan diğer gelişmekte olan ülkelerden ayıran nokta da burası şüphesiz.
Peki, ilk etapta mali piyasalardan bile istediği tepkiyi alamayan faiz artışı kararının makro dinamikler üzerindeki etkisi ne olur’ Türkiye ekonomisinin öznel koşulları göz önünde bulundurulduğunda, yüksek ithalat bağımlılığı ve artan dış kaynak ihtiyacı ile bu etkide belirleyici olan yine döviz kuru. Kurdaki tırmanış önlenebildiği ölçüde enflasyon ve dış ticaret açığı dizginlenebiliyor. İthalat bağımlısı, rant ekonomisine dayalı; kendi üretim dinamiklerinden kopmuş, sanayileşme hedefi toz bulut olmuş bir ekonomide dolar ateşini söndürmezseniz, bugüne kadar özel kesimin elinde şişen döviz borçları, cari açık bir bir elinizde patlar.
Faizler artışına karşı mı çıkalım-çıkmayalım mı diye bir tercihi zorlayan hala varsa şayet, darmadağın olmuş çarpıklığın içinde kısa soluklu çözümler peşine sürüklenmenin çıkmaz sokak anlamına geldiğinin artık farkına varmalı.
Bugüne kadar yüksek reel faizle döndü bu ekonomi, bugüne kadar bu ülkenin işçilerinin-emekçilerinin ürettikleri değerler yüksek oranlarla küresel finans titanlarına sunuldu. Faiz, AKP ekonomisinin can suyudur. Bu ekonomik modelde attığı her adım ise emekçilerin canını yakmaktadır.

‘30.01.2014 – BİRGÜN