MUSTAFA SÖNMEZ: NE KADAR İNŞAAT, O KADAR RÜŞVET! (30.12.2013)

218

‘AKP Rejimi’ inşaatla anılıyor ve anılacak. ‘İnşaat, ya resulallah!’ başlığı pek  tanımlayıcı oldu süreci. Önce, ‘neden ve ne kadar inşaat’ sorusuna yanıt bulalım; oradan inşaat ile paralel gelişen rüşvet mekanizmalarına geçeriz.
HER YER ŞANTİYE
 2002 sonrasında Türkiye’ye dış kaynak girişinde şansı yaver giden ‘AKP Rejimi’, her yıl ortalama 40 milyar doları aşan dış kaynak akışıyla, yıllık yüzde 5’e yaklaşan bir büyüme ivmesi yakaladı. Gelen dış kaynak, doğrudan yabancı sermaye girişi, borsaya gelen kısa vadeli yatırım, daha çok da dış kredi biçimindeydi. AKP Yönetimi, bu kaynağı çekmek için ‘yüksek faiz – düşük kur’ taktiğini uygulayınca; düşük kur, ihracattan çok ithalatı, iç pazarı cazip kıldı. Bunun da etkisiyle  şirketler, ihracata, döviz kazandırıcı diğer faaliyetlere pek iştahlı olmadılar. Onun yerine; dış rekabetten korunan alanlarda birikimi seçtiler. İnşaat, bunun başta geleniydi; perakendecilik, özelleştirme ile devletin çekildiği sağlık, eğitim, enerji, iletişim gibi alanlar; iç göç ve hızlı kentleşmeyle ortaya çıkan çeşitli hizmet sektörleri diğer yatırım alanları oldu. Banka kredilerinden önemli bir kısmı inşaata ve konut kredilerine aktı. Yatırımlarda inşaatın payı hızla arttı.
Toplam yatırımlarda inşaatın payını, ‘Harcamalara göre milli gelir’ verilerinden görmek mümkün. Cari fiyatlarla devlet ve özel sektörün inşaat yatırımlarını, yıllık ortalama dolar kuruna çevirdiğimizde görünen şudur: 2003 – 2013 döneminde, devlet yıllık 18 milyar dolarlık, özel sektör de 35 milyar dolarlık inşaat yatırımı yapmış görünüyor. Bu, yılda ortalama 53 milyar dolarlık inşaat yatırımı demektir.


255px; width: 400px;”>

 
Devletin de, özel sektörün de inşaat yatırımları 2003’ten 2013’e kadar üç kat artmıştır. Devletin toplam yatırımlarında inşaat, yüzde 80’in üstünde pay sahibi. Kamu inşaat yatırımlarında ulaştırma (Karayolları, DHLİ, DDY) ilk sırayı; kamu binaları yapımı, baraj, sulama kanalları vb ikinci sırayı almaktadır. Karayolları (duble yollar), havalimanları, GAP sulama, kentsel altyapılar, toplam devlet yatırımlarında inşaatın payını yükseklere çekti. Özel sektör yatırımlarında ise ‘inşaat’ın payının yüzde 36’ya yaklaştığını, diğerlerinin ‘makine – teçhizat’ yatırımı olduğunu görüyoruz.
 KAMU İŞLERİ
‘İnşaat’ın son 11 yılda bu kadar öne çıktığı koşullarda, merkezi idare ve yerel yönetimlerin en büyüklerinde hakim olan AKP Rejimi, hem devletin doğrudan, hem de özel sektörün inşaat işlerinden önemli ölçüde rüşvet almanın potansiyeline de sahip oldu.
Devletin bizzat yaptığı yatırımlar için açılan ihale ve / veya ihalesiz sözleşmeler, kendi başına işi alacak firmayı kayırmakla, ortaya büyük bir rüşvet – avanta marjı çıkarıyordu zaten.’Kamu-Özel ortaklığı’ (PPP) modeliyle yaptırılan 3. Havalimanı, 3. Köprü, Körfez Köprüsü, nükleer santraller, sağlık kampüsleri, Avrasya Tüneli, Filyos ve Çandarlı Limanları, Afşin – Elbistan Santralı gibi milyar dolarlarla ifade edilen ‘mega projeler’de ne rüşvetler, ne avantalar döndüğü, yürütülen soruşturmalar aksamaz ise ortaya dökülecektir.
TOKİ – Emlak Konut eliyle yaptırılan ve toplamı 500 bin konutu geçen projelerde gerçekleşmiş yolsuzluk, tahsil edilmiş ve edilememiş rüşvetlerin toplamını ise karakutu Erdoğan Bayraktar bir konuşmaya başlarsa, öğrenmek daha kolay olacaktır ama teknik takiple elde edilen bulgular da yeterli ipuçları veriyor zaten. Soruşturulan Ağaoğlu, Osman Ağca (Yorum) ve Emrullah Turanlı’nın (Taş Yapı’nın) TOKİ ile Emlak Konut üzerinden yürüttüğü proje stokunun bedeli 30 milyar TL’nin üstünde. Gerisini siz düşünün.
ÖZELDE RÜŞVETLER
Son 11 yılda ortalama yıllık 35 milyar dolarlık inşaat yatırımı gerçekleştiren özel sektörde, yolsuzluk-rüşvet mekanizmasının hem ruhsat alımında hem de kullanma izninde yaşandığı biliniyor zaten. İmara kapalı ya da kısıtlı alanı imara açmanın, bundan en çok yararlanacaklar için bir ‘fiyat’ı vardır elbette. SİT alanı, kıyı, orman, su havzası dinlemeyip inşaata ruhsat vermenin, kentin siluetini bozmaya göz yummanın belli bir ‘bedel’le idare edilmesi, olağan işler arasındadır. Bu ‘bedel’ler, belediyelerle, 2011 sonrası da buna ortak çıkan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, buna ilişkin tartışmaları kestirip atan ‘büyük patron’ arasında, pay konusu elbette.
Ağaoğlu’nun ‘Bakırköy 46’ örneğinde olduğu gibi, imar planında ‘yeşil alan – park’ görünen yeri plan değişikliği ile daha çok inşaata açmanın, yükseklik limitini zorlayarak inşaat yoğunluğunu artırmanın, buna yardımcı olanlara da pastadan pay vermenin ‘hediyesi’ yüz binlerce dolarla ölçülmektedir.
ZEHİRLENME AKP Rejimi, iktidarının daha ilk yıllarında, TBMM’de ‘tek parti iktidarı’ olmanın rahatlığıyla, rüşvet-yolsuzluk iddialarına ilişkin sorgu – suali savuşturmayı bildi. Muhalefet etkisizleştikçe, umudunu yitirdikçe gemi azıya aldı ve iyice hesap vermez hale geldi; yasama – yürütme – yargı üçlüsünü kontrolüne aldıkça deveyi hamuduyla götürmeye vardırdı yolsuzluğu. Bu, ‘güç sendromu’nun bir gün zehirlenmeye yol açacağını, ayağına dolanacağını hesap edemedi.
TCK – Madde 252: “Rüşvet alan kişinin kamu görevlisi olması gerekir” diyor. Bunlar, kamu görevlisi olmayan oğullarını bu işlere koşarak, ‘rüşvetçilik’ten yırtmanın önlemini mi aldılar acaba’ İnsan kendi evladını böyle işlerde kullanmaya nasıl kıyar’ Nasıl insanlar bunlar’

30.12.2013 – YURT