ASLI AYDIN: BÜYÜK TEZGAH (26.12.2013)

220

“Asgari ücretle geçinilir, eğer ona mahkumsanız 800 lira da büyük bir paradır” diyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in yönetiminde asgari ücret tespit komisyonu bugün toplanıyor. Bugün rüşvetle yatıp yolsuzlukla kalktığımız, hangi taşı kaldırsak altından hırsızlığın havalandığı bir dönemde en büyük hırsızlığı nasıl yapıyorlar seyredin.

Asgari ücret nedir, ne değildir’
Ülkede bugün kaç kişinin asgari ücretle çalıştığına ilişkin kesin bilgiler yer almasa da, yaklaşık bu rakamın toplam çalışanların yüzde 50’sine dayandığını biliyoruz.

Dolayısıyla asgari ücreti yalnız “çalışanlara ödenecek en düşük ücret” olarak tanımlamak eksik olmanın da ötesinde yanlıştır. Asgari ücret, bugün yarı yarıya toplam işgücünün emeği karşılığı elde ettiği gelirdir. Asgari ücret, kapitalizmin cinsiyetçi işbölümünü kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için pekiştiren AKP politikalarının kadını eve, hatta şimdilerde evden çalışmaya itelediği bu düzende çoğu ailenin tek geçim kaynağıdır.

Bugün uluslararası işbölümünde ucuz işgücü kaynağı olarak görülen Türkiye’de 3-5 çocuk politikası da dikkate alındığında bu aileyi ortalama 4 kişilik bir aile olarak tanımlayabiliyoruz. Dolayısıyla açlık sınırının 1183, yoksulluk sınırının 3741(KESK-AR hesaplaması) olduğu bir ekonomik düzende 4 kişinin geçimi bu asgari ücrete bakıyor. Elbette her işkolu için geçerli olan bu asgari ücretin, diğer ücretlerin belirlenmesinde de alt sınırı oluşturduğu unutulmamalı.

İki aşamalı hırsızlık
Böyle bir tanıma ve öneme sahip asgari ücret bugün 1021 lira. İşçinin eline geçen ise net 803 lira. Aradaki fark vergi ve sigorta primi. Yani bir işçi toplam gelirinin beşte birini vergi ve prime ödüyor. Vergiyi, kamu hizmeti alabilmek adına ve ulaşım, barınma vb asli yatırımlarla devlet asli görevini yerine getirebilesin diye ödüyor. Karşılığında ne aldığı herkesin malumu. Hatta şimdilerde “fona” devredilmeye hazırlanan Kıdem Tazminatıyla, bu en temel hakkının maliyetine de katlanmak zorunda. Hükümet sermayenin üzerinden kıdem tazminatı “yükünü” alıyor, işçiye yüklüyor. Bunu devlet katkısı aldı altında yapıyor, kaynak olarak işçilerin ödediği vergilerden oluşan İşsizlik Fonu’nu kullanıyor. İşte bu birinci hırsızlık.

Şimdi asgari ücrete ilişkin bütçede öngörülen rakamlar doğrultusunda ilk altı ay için yüzde 3, ikinci altı ay için de yüzde 3 zam tartışılmakta. Bu rakamın işçilerle dalga geçmek, emeğin karşılığını gasp etmek olduğunu birkaç rakamla tasvir etmeye çalışalım; insanca bir yaşam için 4 kişilik bir ailenin Ekim ayına göre gıda tüketimine harcaması gereken tutar 1183 lira, konut-su-yakıta harcayacağı 1058 lira, sağlığa 83 lira, eğitime 73 lira. Bir senede balığın gördüğü fiyat artışı yüzde 24, biberin yüzde 92, patatesin yüzde 66, hastane yatak ücretinin ise yüzde 118. Değerli hocam Korkut Boratav, geçtiğimiz yıllarda yaptığı bir analizinde 2010 yılında sanayideki reel ücretlerin on iki yıl öncesine göre yüzde 12.5 düştüğünü rakamlarla ortaya koymuştu. Enflasyon karşısında erimeye terk edilen, milli gelirden pay verilmeyen işçi ücretlerindeki bu erime de buyurun ikinci hırsızlık.

***
AKP döneminde kuşkusuz bölüşüm ilişkilerinin sermaye lehine dönüşümü hızlandı ve de güçlendi. Kapsamı sadece mali ve sosyal haklarla sınırlı olmayan, esasında güvencesizlikten sendikal özgürlüklere kadar uzanan bir mücadelenin parçası olan toplu sözleşme, toplu pazarlık süreçleri hem işçilerle hem de kamu emekçileriyle apaçık alay eden bir yapıya dönüştürüldü. Sosyal haklar veya çalışma yaşamına ilişkin talepler ise her zaman olduğu gibi “önemsiz” ve emeğin radikal söylemleri olarak kamuoyuna sunuldu. Bu hırsızlığın hortumları, inşa edilen rejimin esnek-güvencesiz zemininde, sendikal mücadeleye karşı sürdüğü Truva atları eşliğinde tek tek döşendi. Bugün hızlı bir polisiye filmi andıran yolsuzluk ve rüşvete konu olan para kimin sanıyorsunuz’

‘26.12.2013 – BİRGÜN