SERKAN ÖNGEL: SANA DÜN BİR TEPEDEN BAKTIM AZİZ İSTANBUL (25.12.2013)

240

Türkiye 17 Aralık’ta gerçekleştirilen yolsuzluk operasyonunun sarsıntısını atlatabilmiş değil. Açığa çıkarılan yolsuzluk ilişkilerinin nereye kadar uzandığı ise pek çok kişi için net. Hükümetin operasyonun derinleştirilmesini değil de üstünün kapatılmasını amaçlayan hamleleri bu kaygının bir ifadesi olarak okunabilir. Yolsuzluk zincirinin üst basamaklarına doğru atılan her adım AKP’nin ve Erdoğan’ın geleceği ile yakından ilgili.
Hükümet, iktidarlarıyla kader birliği yapmış olan medya aygıtları eli ile yolsuzluk zincirini aklama operasyonunu başlatmış durumda. Türkiye’nin bitmeyen ekonomik büyüme masalı da dillerde. Bir yerde milyar dolarların telaffuz edildiği yolsuzluk zinciri, öbür yanda artan faizler, yükselen döviz kuru. Kitlelere vermek istedikleri mesaj şu: “Türkiye’nin büyümesine tahammül edemeyenler Gezi’den sonra yeni bir komplo ile hükümeti alt etmek istiyorlar”. Ellerinde olsa bu yolsuzlukları açığa çıkartanları linç edip, vatan haini ilan edecekler. Gezi direnişinde kentine sahip çıkıp, yağmaya dur diyenlere yaptıkları düşünülürse bu ruh halleri şaşırtıcı değil.
Bir dönem “rüşvetin belgesi mi olur” sözü son derece popüler olmuştu. Oysa ben yaklaşık 20 yıldır her gün vapur ile İstanbul’un bir yakasından diğer yakasına geçen biri olarak bir belgenin içinde yaşıyorum. Bu belge yolsuzluğun belgesidir. Bu belge gelecek kuşaklardan, çocuklarımızdan çalınanların hatırasının bile yok edildiği, dünyanın en güzel kentlerinden birinin yağmasının belgesidir.
Bugün Yahya Kemal Beyatlı mezarından kalkıp İstanbul’a bir tepeden baksa, her semtini sevmeyi ömre bedel olarak gördüğü bu kentin geldiği halden dehşete düşerdi.
Yolsuzluğu para kutularında, kasalarında aramanın bir hükmü yok bence. İstanbul kenti başlı başına bir yolsuzluk belgesidir. Kente yönelik işlenen suçların başkentidir. Bu kente şöyle bir göz ucuyla bakanlar kamu arazilerinin, ormanların, yerinden yurdundan edilen emekçilerin derme çatma evlerinin üzerine basarak yükselen gökdelenlerin, residansların, AVM’lerin hukuku ayaklar altına almadan, yolsuzluk zincirlerine bulaşmadan, o semtlerde yaşayan insanların iradelerini çiğnemeden inşa edilemeyeceğini anlarlar.
Normal koşullarda yolsuzluk, yani bir şahsın bulunduğu görevi ya da sahip olduğu yetkiyi kendi menfaatleri için kötüye kullanması kabul edilemez. Toplum nezrinde hırsızlığın farklı bir biçimi olarak değerlendirilir. Ama gerçekte yolsuzluk, toplumsal kaynaklara mal ve mülk sahipleri adına el koymanın bir biçimi olarak, içinde yaşadığımız paramalcı (kapitalist) sistemin temel gıdalarından biridir. Toplumsal kaynaklara el koyma işlemi ya yasadışı yollardan elde edilen gelirlerin ayakkabı kutularının içine para istifleme yöntemi ile ya da yasalar, bütçeler yardımı ile gerçekleştirilir.
17 Aralık yolsuzluk operasyonu gündemimize girdiğinde, 2014 yılı bütçe görüşmeleri devam ediyordu. Kanun ile geliri işçilerin ve emekçilerin ürettiği değerden ve vergilerimiz oluşan bütçeden 10 milyar TL’yi aşkın devasa bir kaynak teşvik adı altında sermaye kesimlerine aktarıldı. Bu tutarla 300 bin kamu emekçisini istihdam etmek, kamudaki öğretmen açığını kapatmak mümkündü. Açık olan şu ki, 2008 yılında emeklilik yaşımız 65’e çıkaran, prim ödeme sürelerimiz artıran, emeklilik aylığı bağlanma oranı düşüren, sağlığı ticarileştirenler, kaynak musluklarını kendilerine ve yandaşlarına çevirmek için bunları yaptılar.
Ekonomik büyüme masalına gelince, 2012 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 2,2 büyüdü. 187 ülke arasında 115. sırada yer aldı. İşsizlik artmaya başladı. Ne Gezi vardı, ne kutu kutu paralar. Ama onların kasalarındakiler büyümeye devam etti. Sonuç olarak birileri yalanla doyurulacak ki, açlıklarını unutsunlar. Unutsunlar ki yolsuzluğa, haksızlığa ses çıkarmasınlar. Susun Türkiye uyusun!

25.12.2013 – BİRGÜN