ERKAN AYDOĞANOĞLU: ENFLASYON GİZLENEBİLİR Mİ?

454

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ekim ayı enflasyon verilerini açıkladı. TÜİK’in iddiasına göre Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) geçtiğimiz ay yüzde 2.39; yıllık yüzde 19.89 artmış. Daha önce olduğu gibi tahminlerin oldukça altında açıklanan son verilere bakınca TÜİK’in enflasyonu açıklarken mağazaların tüketici algılarını etkilemek için kullandıkları fiyat etiketlerinden fazla esinlendiği görülüyor.

TÜİK’in her ay açıkladığı resmi enflasyon verileri ile halkın hissettiği enflasyon arasındaki makas daha önce hiç olmadığı kadar açıldı. Devletin diğer kurumları gibi tek adam rejiminin ihtiyaçları doğrultusunda hareket ettiği anlaşılan TÜİK, fiyatlardaki gerçek değişimi ölçmeyi bir tarafa bırakarak iktidarın ekonomik hedeflerine uyumlu hesaplamalar yapmayı sürdürüyor.

TÜİK’in ülkenin ve halkın ekonomisinin gerçeklerinden tamamen kopuk veriler açıklaması artık kimseye şaşırtıcı gelmiyor. Bu noktada TÜİK’in asıl amacının enflasyon verilerini gerçekte olduğu gibi açıklamaktan çok, ‘Çarşıda, pazarda ve mutfakta yaşanan yangın nasıl gizlenir?’ hesabıyla hareket ettiği anlaşılıyor.

Ekim ayı enflasyon rakamlarını önemli kılan bir diğer nokta gelecek yıl vergi, harç ve cezalarda ne kadar artış olacağını gösteren ‘yeniden değerleme oranı’nın belli olması. Yeniden değerleme oranı belirlenirken dikkate alınan Üretici Fiyat Endeksi’nin (ÜFE) on iki aylık ortalamalara göre değişim oranı yüzde 36.20 oldu. Cumhurbaşkanı daha düşük bir oran belirlemez ise gelecek yıl vergi, harç ve cezalar bu oranda artacak.

Döviz kurundaki ani artışlar nedeniyle Türk lirası bu yılın ilk on ayında yüzde 30 değer kaybetti. Vatandaşın geliri hızla erirken temel tüketim ürünlerine peş peşe gelen zamlar nedeniyle, halkın satın alma gücü daha önce hiç olmadığı kadar azaldı. Bu durum Türkiye’de yüksek enflasyonun kronik hale geldiğini, mevcut ekonomi politikalarında ısrar edilmesi halinde ülke ekonomisi açısından çok daha ağır sonuçların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Enflasyon, mal ve hizmetlerin fiyat düzeyinin yükselmesi nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen düşüşü ifade ederken, halkın zihninde enflasyon denildiğinde ilk akla gelen hayat pahalılığı ve zamlar oluyor. Fiyatlar genel düzeyinin yükselmesiyle birlikte enflasyonun artması, üretici maliyetlerindeki artışın fiyatları sürekli yukarı doğru yükseltmesi enflasyonun daha da artmasına neden oluyor ve bu durum en çok ücretli emekçileri ve onların ailelerini etkiliyor.

Halkın geliri enflasyondaki artışa paralel olarak artmadığından sürekli yükselen fiyatlar karşısında satın alma güçlerini koruyamıyor, her geçen gün yoksullaşıyorlar. Bu durum enflasyonun etkisinin özellikle ücretli emekçiler, günübirlik kazanç sağlayanlar, düzenli gelir sahibi olmayanlar ve özellikle işsizler üzerinde çok daha ağır ve yıkıcı olmasına neden oluyor.

Yüksek enflasyon toplumun düşük gelirli kesimleri ile yüksek gelirliler arasındaki uçurumun büyümesine, gelir dağılımının zenginler lehine, yoksullar aleyhine bozulmasına neden oluyor. Çünkü toplumda yüksek gelirliler satın alma gücünü enflasyona karşı koruma şansına sahipken, sabit ya da düzensiz gelirle yaşamını sürdürmeye çalışan milyonlarca emekçinin gelirinde artış olmadığı için satın alma gücü enflasyon karşısında dramatik şekilde azalıyor. TÜİK resmi enflasyonu çeşitli istatistik oyunlarıyla gizlemeye çalışsa da, insanların günlük yaşam alanlarında, işte, sokakta, evde yaşadığı ağır ekonomik sorunları gizleyemiyor.

Türkiye’de iktidar yandaşları, büyük patronlar ve zenginlerin ekonomisi (serveti) büyümeye devam ederken, önümüzdeki ayların milyonlar açısından çok daha ağır koşullarda ve zor geçeceği anlaşılıyor.

4 KASIM 2021 – EVRENSEL