SOSYAL GÜVENLİK VE GENEL SAĞLIK SİGORTASININ GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ

296

Sosyal Güvenlik Reformu Yasa Tasarısı Başta Kadınlar Olmak Üzere Toplumun Geneline Nasıl Bir Güvenlik ve Sağlık Sunuyor…Halen TBMM’nde görüşülmekte olan Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı, Türkiye’de yasa koyucuların kadınlara bakış açısını göstermek açısından çok önemli bir belge niteliğindedir.Yasalar, sadece günümüz toplum yaşamını düzenlemekle kalmaz, aynı zamanda toplumun geleceğinin hangi mecralara evirileceğini de gösterir. Bu nedenle, yasa değişiklikleri aynı zamanda bize yasa koyucunun nasıl bir toplum istediğini anlatır.Bu Tasarı, Başta Kadınlar Olmak Üzere Nüfusun Önemli Bir Bölümünü Sosyal Güvenlik Dışına İtmektedirBir sosyal güvenlik sisteminden beklenen, toplumsal yaşamda varolan eşitsizlikleri görerek ve devletin adil ve eşitlikçi dağıtım rolünü kullanarak, ülkedeki tüm yurttaşlara insan onuruna yaraşır bir yaşlılık ve analık dönemi, kaza, hastalık ve engellilik koşullarında gelir ve bakım güvencesi ve ölüm durumunda arkada bıraktıklarına gelir güvencesi tesis etmesidir. Ülkemizde zaten sınırlı ve yetersiz olan sosyal güvenliğin, bu Yasa Tasarısı ile hem kapsadığı nüfus hem de sunulan hizmetler açısından geriye gittiğini görüyoruz. Devletin yeniden dağıtıcı rolü gittikçe artan oranda, belirli gruplara ve sadece geçici dönemler için verilen yardımlara dönüşerek dar bir alana sıkıştırılmaktır. Oysa, daha özgürlükçü ve eşitlikçi bir topluma doğru evirilmenin önemli koşullarından biri, insanların erişebildiği sosyal haklar kümesini genişletmektir.Bu Tasarı, sadece sosyal haklar kümesini daraltmakla kalmamakta, iddia edilenin tam tersine, nüfusun birçok kesimini dışlamaktadır. Toplumun tüm fertlerini, yurttaşlık konumlarından kaynaklanan bir hak olarak sistemin içine dahil etmek yerine, esas öznesi olarak, çalışan ve prim ödeyen, yani kayıtlı çalışanları seçmiştir. Bunun da ötesinde, kapsam içine alınan, yani prim ödeyen nüfusun önemli bir bölümü de sadece kâğıt üzerinde sigortalı durumdadır. Bu kişiler, ya dayatılan koşulları tutturamadığı ya da istenen katkı payını ödemeye güçleri yetmediği için birçok alanda sosyal güvenlik korumasından yoksun kalacaklardır. Yeni Tasarı, bazı haklar sadece kâğıt üstünde kalsın, kimse tarafından kullanılmasın diye hazırlanmış gibidir. Sosyal güvenlikten dışlanan grupların başında kadınlar gelmektedir.Ev kadınları ve sigortasız çalıştırılan kadınlar (yani sosyal güvenlik primi ödenmeyen kadınlar), sosyal güvenlik açısından, eşlerine ve babalarına (eğer sigortalıysalar) bağımlı kılınmıştır. Bu uygulamanın ardında yatan bakış açısının iki önemli yönü vardır. İlk olarak, bu tasarı, kadınların emek verdikleri bakım hizmetlerini yok saymaktadır. Kadınlar, gelir getirici bir işte çalışsınlar ya da çalışmasınlar, sigortalı olsunlar ya da olmasınlar, bu sistem tüm kadınların bakım hizmetlerine harcadıkları emeği yok saymaktadır. Oysa, bu hizmetlerin büyük çoğunluğu kamunun, işverenin ve erkeklerin yapması gereken ama yapmadığı işlerdir. İkinci olarak, ev içinde ya da dışında ücret ve gelir karşılığı çalışan birçok kadını sosyal güvenlik sisteminin dışına itiyor. Örneğin, ev hizmetlerinde çalışan (temizlikçi) kadınlar, tarımda geçici (mevsimlik) işçiler, geliri asgari ücretin altında olup gelir vergisinden muaf olan küçük üreticiler, esnaflar, ev eksenli çalışanlar ve ücretsiz aile işçilerinin emekleri yok sayılmaktadır. Tasarı, bir lütuf gibi, bu grupların sosyal güvenlik sistemine, kendi isteklerine bağlı olarak, dahil olabileceklerini söylemekte, her türlü caydırıcılık mekanizmasını kurguladıktan sonra, dışlayıcı niteliğini gizleyebilmek için, isteğe bağlı sigortalılığı ileri sürmektedir.Bu Tasarı, Toplumda Kadınlar Ve Erkekler Arasındaki Varolan Eşitsizlikleri Derinleştirmeye ve Artırmaya Yöneliktir.Bu Tasarı, kişiler arasındaki farklılıkları ve eşitsizlikleri büyük ölçüde görmezden gelmektedir. Oysa, bu konudaki Anayasa Mahkemesi kararı şöyle demektedir: ‘Farklı durumda olanlara, yani eşit olmayanlara, farklı kurallar uygulanması, yani eşit olanların eşitsizliği eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz’ (E.1988/7, K.1988/27, K.T. 27.9.1988, AMKD, Sayı:24, s.421). Eşit olmayanlara eşitmiş gibi davranılması toplumdaki eşitsizliklerin büyümesine yol açacaktır. Bu tasarı, farklılıkların tanınıp, eşitlik pratiklerinin içine yerleştirildiği bir sistemden uzaktır. Kadınlar/erkekler, düşük gelirliler/yüksek gelirliler, çalışmaya çok erken yaşta başlayanlar/üniversiteyi bitirdikten sonra başlayanlar gibi birçok farklılık ve eşitsizlik bu tasarıda önemli ölçüde yok sayılmaktadır.Aynı zamanda, bu tasarı, kadınları özgürleştirici değil, tam tersine üstlerindeki sosyal kontrolü artırıcı bir rol oynayacaktır. Kadın ve erkekler arasında varolan eşitsizlikleri doğalmış gibi sunarak kadınların erkeklere olan bağımlılığını daha da artırmaktadır.Bu bakış açısı, belli bir yaşa geldiklerinde kadınların evlenmelerini ve evlilik içinde kalmalarını öngörmektedir. Kadınların bağımlı kılındığı bir sigortalı erkeğin ölmesi durumunda ise, sosyal güvenlik sistemi kadınlara ölüm aylığı ödemektedir. Ancak, sistem bu rolünü de çok uzun süre sürdürmek istememekte, o nedenle, kocası ölen kadınlara tekrar evlendikleri durumda evlenme ödeneği vererek tekrar bir erkeğin himayesine geçmelerini teşvik etmektedir. Oysa, evliliği ve aileyi bu denli vazgeçilmez sayan devletin kendi topladığı istatistikler kadınların aile içinde yaşadığı eşitsizlikleri ve şiddeti açık bir şekilde sergiliyor. Vatandaşını, yaşam içinde karşılaşacağı risklerden korumayı vaat eden bir sosyal güvenlik sisteminin kadınların aile içinde kalmalarının mümkün olmadığı durumlar için bir sosyal güvenlik hakkı geliştirmesi beklenirdi. Bu konuları gündemine bile almamış olması, bu yasa tasarısının siyasi iktidarın gözünde kadınların konumunu açık bir biçimde sergilemektedir.Kadınların erkeklere bağımlı olmadığı özgürlükçü bir toplum tahayyülünden, ‘her koyunun kendi bacağından asıldığı’, dayanışmanın olmadığı bir bireyselleşme anlamı çıkarılmamalıdır. Toplumsal yaşamda bireylerin birbirine bağımlı olmalarını zaaf olarak algılamıyoruz. Sadece, dayanışmacı bağımlılık ile ezme/ezilme ilişkisine dayalı bağımlılık arasında çok önemli bir fark olduğunu vurguluyoruz. Başka bir deyişle, kadınların özgürlüğünü istemek, toplumsal yaşamda bireylerin birbirine olan dayanışmacı bağımlılığını yadsımak anlamında kullanılmamaktadır.Bu Tasarı, Toplumsal Gerçekliklerden Kopuk, Toplumsal Yaşamda Ve Çalışma Koşullarında Son Yıllarda Artan Riskleri Görmezden GelmektedirBu Tasarı, ülkemizde her yıl daha da özellikle 1980’lerden beri sürdürülen neo-liberal politikaların yol açtığı yeni bireysel ve toplumsal riskleri, değişen yaşam ve çalışma koşullarını görmezlikten geliyor, hatta tetikliyor. Değişen koşullarla birlikte insanların karşı karşıya kaldıkları yeni riskler ve yüklerle baş edebilmeleri için uygun güvence sistemleri geliştirilmek yerine, tam tersine, neo-liberal sistemin eşitsizlikleri artırıcı rolü benimsenerek neo-liberal politikaların uygulanmasını kolaylaştırmaya yönelik mekanizmalar sunuyor.1980 sonrası uygulanan neo-liberal politikalar sonucu, toplumun geniş kesimleri için ücretlerin düşmesi, gelirlerin daralması, kayıt dışı çalışmanın artması, iş bulmak amacıyla ailelerin bazı fertlerinin göç etmesi, daha uzun çalışma saatleri, yoksulluk, yalnız yaşayan kadın sayısındaki artış, ailenin tüm fertlerinin geçim mücadelesine katılması, ev içinde ve dışında kadınların emeği ile karşılanan hizmetleri artırmış ve bu artıştan yeni riskler ortaya çıkmıştır (hastalık, iş kazası, erken yaşlanma gibi). Sosyal güvenlik sisteminde ise bu artan risklere karşı bilinçli olarak hiçbir önlem alınmamıştır.Ayrıca, Sosyal Güvenlik Yasası (tazmin edici) ile İş Yasası’nın (önleyici) birbiriyle uyum içinde ve birbirini tamamlar nitelikte olması gerekir. Oysa, yürürlükteki İş Yasası kayıt dışı çalışma biçimlerini artırır niteliktedir. Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı ise, kayıt dışı çalışma yokmuş gibi bir kabulden hareket etmekte ve bu grubun sosyal güvenlikten dışlanmaları sonucunu doğurmaktadır.Devletin sosyal hizmetleri kıstığı bir ortamda, çalışma koşullarının ağırlaşması ve ücretlerin düşmesi, devletin sorumluluğunda olan birçok hizmetin kadınların üzerine yıkılmasına neden olmaktadır. Oysa, aile ve toplumsal yaşam içinde diğerlerine bakmakla yükümlü kılınan ve bu emekleri yok sayılan kadınlar, bu Tasarı’da da evin erkekleri tarafından himayeye ve bakılmaya muhtaç bireyler konumunda sunulmaktadır. Aslında, bağımlı olan kadınlar değil, kadın emeğine bağımlı olan devlet, işveren ve erkeklerdir.YENİ YASAYLA EMEKLİ OLMAK ZORLAŞIRKEN, KADINLAR AÇISINDAN İMKANSIZ HALE GETİRİLİYORUluslar arası finans kuruluşları olan Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS), Dünya Bankası’nın ‘yapısal uyum projeleri’ ve IMF programı bu yasal düzenlemelerin belirleyicisi olmuştur.Yasanın 1. maddesinde ‘mali bakımdan sürdürülebilir, adil, kolay erişilebilir ve yoksulluğa karşı etkin koruma sağlayan bir sosyal güvenlik sisteminin oluşturulması’ şeklinde belirtilen amacın ‘mali sürdürülebilirlik’ dışındaki amaçlarının bir aldatmadan ibaret olduğu açıktır.Bu Yasayla Emeklilik Zorlaştırılıyor, Emekli Aylıkları Düşürülüyorİlk kez sigortalı olacakların emekli aylığına hak kazanmasında en büyük zorluk, kademeli olarak yaşın 65’e yükseltilmesidir. Prim ödeme gün sayısının 7000’den kademeli olarak 9000 güne çıkarılması da emekliliği zorlaştırıyor. Mevcut uygulamada 9000 gün prim karşılığı aylık bağlama oranı kademeli hesaplanmakta ve %65 olarak belirlenmektedir. (mevcut uygulamada kadınlar 58, erkekler 60 yaş iken) Tasarı yasallaştıktan sonra ise her yıl için ‘%2 aylık bağlama oranı’ öngörüldüğünden, 9000 gün karşılığı %50 aylık bağlama oranına denk gelecek. Aylık bağlama oranı yönünden 9000 gün değerlendirmesinde 15 puan kayıp var. Bu değişiklik aylığı azaltacak en temel ölçüttür.Diğer yandan, Sigortalıların geçmiş yıl kazançlarının ve emekli aylıklarının güncellenmesinde kullanılan ‘güncelleme katsayısı’ değiştiriliyor. Yıllık tüketici fiyatlarındaki (TÜFE) artış ile o yılın GSYİH gelişme hızının tamamının bir tam sayısına ilave edilmesiyle hesaplanan ‘güncelleme katsayısı’ artık her yılın aralık ayında açıklanan TÜFE ile o yılın GSYİH gelişme hızının %25’nin toplamına bir tam sayısının ilave edilmesiyle hesaplanacak. Böylece hem emekli aylıklarının hesaplanmasında, hem de eski emekli aylıklarının güncellemesinde düşüşler olacak.Yine, emekli aylığı bağlama oranlarında “alt sınır” kaldırılıyor. Yeni düzenleme ile ortalama aylık kazanç ile aylık bağlama oranının çarpımı sonucunda bulunan tutar sigortalının yaşlılık aylığını oluşturacak. Alt sınır kaldırıldığında özellikle kısmi aylıklarda düşüş olacak.Yaş Bakımından Emeklilik Koşulları AğırlaşıyorMevcut kanunda yaştan emekli olmak için gerekli olan 4500 prim/gün sayısı, yeni tasarıyla 5400’e yükseliyor. Bu durumda prim/taksim gün sayısı ve yaş koşulu birlikte yerine getirmeyenler emekli olabilmek için fazladan 3 yıl daha bekleyecek.Maluliyet Bakımından Emeklilik ZorlaşıyorMevcut uygulamada 5 yıl sigortalı ve 900 gün prim ödeme koşulu ile malullük aylığına hak kazanılıyordu. Anayasa Mahkemesince iptal edilen yasada 10 yıl sigortalı olma ve 1800 gün prim yatırma koşulu getirilmiştir. Bir başkasına muhtaçlık söz konusu olduğunda ise, prim gün sayısı 900 gün olarak belirlenmişti. Komisyondaki tasarı yasallaştığında ise koşullar daha da ağırlaşacak. Malulen emeklilik için 10 yıl sigortalı olmak ve 1800 gün prim ödeme koşulunun yanı sıra bir başkasına muhtaç olanlar için 900 olan prim gün sayısı 10 yıl şartı aranmaksızın 1800 güne yükselecek. Malullük aylığı bağlama oranı da %60’dan %50’ye düşürülüyor.Malul olarak çalışmaya başlayanlara yaşlılık aylığı bağlanması için gereken prim gün sayısı 3960 güne çıkarılıyor.Yurtdışı hizmetlerini borçlanarak emekli olanlar, sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışamayacaklar.Emzirme Yardımı Düşürülüyor5510 sayılı yasanın ilk halinde asgari ücretin 3/1’i oranında ve 6 ay süreyle ödenmesi öngörülen emzirme yardımı, yeni düzenlemede asgari ücretin 1/3’ü ve bir defayla sınırlı tutuldu.Paran Kadar Sağlık Dönemi BaşlıyorTasarının ilk halinde her vatandaştan 144,00 YTL sağlık katkı payı alınması öngörülmüştü. Ancak, gelen eleştiri ve tepkiler üzerine gelire göre kademeli genel sağlık sigortası primi alınması öngörülüyor.Yeni düzenlemeye göre geliri, brüt asgari ücretin üçte biri ile asgari ücret kadar olanlar bugünkü rakamlarla 24,35 YTL, asgari ücret ile asgari ücretin 2 katına kadar geliri olanlar 73,01 YTL, asgari ücretin 2 katından fazla geliri olanlar ise 146,02 YTL Genel sağlık sigortası primi ödeyecekler.GSS Borcu Olanlar Sağlık Hizmeti AlamayacakKatılım paylarını, temel teminat paketi dışında kalan hizmetlerin bedelini yatarak tedavide yatak ve hizmet ücretleri ile ileri tetkik ücretlerini ödeyemeyen veya GSS prim borcu olan yurttaşlar sağlık hizmetlerinden yararlanamayacaklardır.15 ile 45 yaş arasındakiler diş sağlığı hizmeti alamayacaklar.Geçici İş Göremezlik Ödeneğinde Alt Sınır KaldırılıyorGeçici iş göremezlik derecesi %25’ten az olacak şekilde iş kazası geçiren ve bu hallerinin 3 yıl içerisinde değişmeyeceği belirleyen sigortalıların geçici iş göremezlik ödeneğinin peşin ödenmesi uygulaması kaldırılıyor.İş kazası veya meslek hastalığı sonucu iş göremezlik derecesi %25 ve üstünde olan işçilere bağlanacak sürekli iş göremezlik gelirinin alt sınırın altında tespiti mümkün hale geliyor.Başka birinin sürekli bakımına muhtaç sigortalıya ödenecek tam iş göremezlik ödeneği sınırlanıyor. Aylık bağlama oranı düştüğünden ve GSS primi kesileceğinden, emekli aylıkları azalıyor.Sigortalı Eş ve ÇocuklarıSigortalının 18 yaşını, orta öğrenimde ise 20 yaşını, yüksek öğreniminde ise 25 yaşını doldurmamış erkek çocukları sigortalı olarak çalışıyor olsa dahi kendilerine iş kazası ve meslek hastalığı ölüm geliri veya ölüm aylığı bağlanabilmekte iken yeni düzenleme ile sigortalı çalışmaya başlayan erkek çocuk sigortalı annesi veya babasından dolayı hak sahibi sayılmayacak, iş kazası veya meslek hastalığı ölüm geliri veya ölüm aylığı alamayacak.360 gün prim ödemeden ölen sigortalının hak sahiplerine cenaze masrafı ödemeyecek, ölüm aylıklarının oranı düşecek, ölen sigortalının kız çocuklarına yapılan evlenme (çeyiz) yardımı 24 aylık maaş tutarından 12 aylık maaş tutarına düşecek.Ölen Sigortalının Çalışan Dul Eşine Ödenen Dul Aylığı %75’ten %50’ye düşecek.Çocuklar 18 yaşını dolduruncaya kadar sağlık sigortasından yararlanacaklar. Sigortalının 18 yaşını, ortaöğrenimde ise 20, yüksek öğrenimde ise 25 yaşını doldurmamış malul çocukları evli olmamak koşulu ile bakmakla yükümlü olunanlar sayılacak, bu yaşları doldurduğunda ise kız veya erkek çocuklar sigortalıdan kaynaklı sağlık yardımından yararlanamayacaklar.İşsiz kalan sigortalının daha önce 6 ay daha devam eden sağlık yardımı hakkı, bu yasayla işten çıkarıldığı gün sona erecek.Yıpranma payı bazı işler için kalkıyor. İki ayrı kurumda emekli olanların aylıklarında düşük olanının yarısı kesiliyor, Bağ-Kurlularda %10 GSS primi kesiliyor.Emekli olduktan sonra çalışmaya başlayan işçinin emekli aylığı kesiliyor.SSGSS İLE İLGİLİ GENEL DEĞERLENDİRMEYeni yasa tasarının içerdiği değişikliklere bakıldığında, birçok hükmü iptal edilen 5510 sayılı yasada olan ve tüm nüfusun çalışsın, çalışmasın Genel Sağlık Sigorta sistemi içinde yer almasını zorunlu kılan temel yaklaşımın muhafaza edildiği görülmektedir. Kapsam açısından tüm nüfusu kavradığı için ilk bakışta olumlu gibi görünen bu yaklaşımın öngördüğü hak ve yükümlülükler incelendiğinde, neredeyse bütün unsurlarıyla yetersiz düzeyde işlediğini bildiğimiz yürürlükteki sisteme belirli ölçülerde övgülerde bulunmak mümkün.Kurulması öngörülen genel sağlık sigortası sisteminde iki grup insan tanımlanmaktadır. Birincisi, genel sağlık sigortası, ikincisi de bakmakla yükümlü olunan (bağımlı) kişidir. Sistemde öncelikle Sağlık Bakanlığı tarafından sağlık hizmeti sunucuları (devlet veya özel hastaneler, sağlık ocakları, tıp merkezleri vs.) birinci, ikinci ve üçüncü basamak olarak sınıflandırılacaktır. Bu basamaklar çerçevesinde sağlık hizmet sunucuları arasında sevk zinciri Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından belirlenecektir. Başka bir deyişle, sağlık sorunu olan genel sağlık sigortalısı veya bağımlı bir kişi öncelikle sağlık ocakları, aile hekimi gibi birinci basamak hizmet sunucularına başvuracak, sorunun özelliğine göre ya o basamakta tedavi edilecek yada izleyen basamaklardaki sağlık hizmet sunucularına sevk edilecektir. Genel sağlık sigortalısı ve bağımlıların sevk zinciri kurallarına uygun hareket etmemeleri (iş kazası, meslek hastalığı, afet ile acil haller dışında) durumunda sağlık hizmeti sunucularına yapılan başvurularda alınacak katılım payları %50 oranında fazla olacaktır.Genel Sağlık Sigortası, kişilerin ihtiyaç duyabilecekleri tüm sağlık hizmetlerini karşılıksız olarak sağlamaktan uzaktır. Hem sağlık hizmetlerinin kapsamını, türünü, miktarını, süresini belirleme hem de ihtiyaç duyuldukça değiştirebilme yetkisi Sosyal Güvenlik Kurumu’na verilmiştir. Öte yandan, kurum tarafından istendiğinde daha da kısıtlanabilecek sağlık hizmetlerini alırken, genel sağlık sigortalısı ve bağımlılar tarafından, ayakta tedavi için de, (ilk defa) yatakta tedavi için de ödenmesi gereken katılım payları bulunmaktadır. 5510 sayılı yasa ve Yeni Yasa Tasarısında, katılım payları yürürlükteki mevzuata göre çok daha fazla artırılmaktadır.Sağlık hizmeti veren özel sektör sağlık kuruluşlarının genel sağlık sigortalılarına bakarken ek olarak sağlık hizmetleri tutarının %20’sine kadar ilave ücret alması da öngörülmektedir. Özel sektör sağlık kuruluşlarının, gün geçtikçe artan oranda, sistemin temel aktörleri konumuna getirildiği ve büyük bir hızla genişleme yönünde olduğu göz önünde bulundurulduğunda, kısa bir süre sonra ilave ücretin de katılım payı gibi rutin bir ödeme olacağını kestirmek güç değildir. Kamu idaresi hizmet sunucularında ise bu ilave ücret, otelcilik hizmetleri (yatak ve bakım hizmetleri) ve öğretim üyesi (doktor) farkı olarak alınacaktır. Böylelikle, devlete sosyal harcamalar yapması için verilen vergilerin yanı sıra, Genel Sağlık Sigortası’na üye olanlar, sağlık hizmetine ancak sigortaya ödedikleri prim, sağlık hizmeti alırken ödeyecekleri katılım payı ve özel hastanelere gittikleri takdirde verecekleri ilave ücret sonucunda ulaşabileceklerdir.Dünyada bu tür sağlık sigortalarının bulunduğu ülkelerdeki uygulamalar, sigortalıların önemli bir bölümünün ek ödentileri karşılayamadıkları için sağlık hizmetlerinden yararlanamadığını göstermektedir. Bu kişiler mümkün olduğu kadar evde bakım ile yetinmektedir. Böylelikle sağlık, bireyin temel hakkı (Anayasa md.2, md. 5, md. 56) olmaktan çıkarak kamu hizmeti niteliğini yitirmekte, satın alma gücü olanların yararlanabileceği, yoksulların erişemeyeceği bir mal haline dönüşmektedir.Hemen akla şu soru gelmektedir. Bir işi olmayan ya da kayıt dışı bir işi olup da düşük geliri olan kişiler nasıl bu sistemin sigortalısı olacaklardır’ Daha doğrusu prim yükümlülüklerini nasıl karşılayacaklardır’ Karşılayamazlarsa ne olacaktır’ Belirli bir gelirin altındakiler Yeşil Kart alabilirlerse genel sağlık sigorta primleri devlet tarafından karşılanacaktır. Yeşil Kart alabilme koşullarını sağlayamayanlar ise sağlık sigortası primi yatırmak zorundadırlar. Yatıramayanlara ise haciz işlemi başlatılacaktır.Genel sağlık sigortası primi, genel olarak çalışanlar için hesaplanacak prime esas kazancın %12,5’idir. İşçiler veya kamu çalışanları açısından bu primin %5’i sigortalı, %7,5’i ise işveren hissesidir.Yalnızca genel sağlık sigortasına tabi olanların genel sağlık sigortası primi, prime esas kazancın %12’sidir. Halen brüt asgari ücret 608 YTL olduğuna göre, yaklaşık en az ödenecek olan tutar 72 YTL’dir.Buna karşın koruyucu sağlık hizmetlerinin (aşılama vs.) ilk defa sigorta rejiminin konusu haline getirilmesi sağlık alanında devletin temel sosyal işlevlerini yitirdiğini çok açık bir biçimde göstermektedir. Finansmanının tamamen bütçe olanaklarından, dolayısıyla vergi havuzundan sağlanması gereken bir kamu hizmetinin primlere dayalı olarak sigortalılarca karşılanması devletin geçirdiği dönüşümün kavranması açısından çok tipik, açıklayıcı bir siyasal tercih olarak karşımızda durmaktadır.Görülüyor ki SSGSS, özel sağlık ve emeklilik sigortası şirketlerinin çıkarlarına gerçekleştiriliyor. Bundan zarar gören işçiler ve emekçiler örgütlü ve birlikte, etkili eylemlerle karşı durmadıkça da bu saldırılar engellenemeyecek.[kck]/p[rn][byk]