BÜRO EMEKÇİLERİ, 18 MARTTAKİ TALEPLERİNE SESSİZ KALAN HÜKÜMETİ, BUGÜN TÜM İŞYERLERİNDE İŞ BIRAKARAK, ALANLARDA UYARDI…

233

” ‘0’ ‘5’


‘5″>
]Bugün 14 Nisan 2009. Bugün ülkemizin dört bir yanında Büro Emekçileri Sendikasının örgütlü olduğu tüm işyerlerinde kamu hizmeti vermekte olan Büro Emekçileri, ülkemiz, haklarımız ve geleceğimiz için yarım gün süreyle İş Bırakıyor.
Bizler 18 Mart 2009 tarihinde iki saat süreyle İş Bırakmış ve geleceğe dair kaygılarımızı ifade ederek Hükümeti göreve davet etmiştik.
Uluslar arası sermayenin çıkarları doğrultusunda İMF ve Dünya Bankası tarafından hazırlanan ve ülkemize dayatılan yıkım politikaları çerçevesinde ülkemizde özelleştirmelerin yaşanmasına, tüm varlıklarımızın özelleştirme adı altında yerli ve yabancı sermaye kesimlerine peşkeş çekilmesine, işçilerin işten atılmasına, tarım kesiminin yok edilmesine, üreticilerin mağdur edilmesine, doğanın tahrip edilmesi girişimlerine karşı yıllardır alanlarda mücadele ediyoruz.
” ‘0’ =’188′ ‘5’

‘5’ ‘250″>
]Yeniden Yapılanma adı altında yürütülen Neo Liberal Plitikalarla Kamu Hizmetlerinin Piyasalaştırılmasına, Vatandaşların Müşteri, Kamu İşyerlerinin Ticarethane haline getirilmesine, Kamuya ait İşletme ve Fabrikalarının Kapatılmasına, bu kapatmaların ardından yerli ve yabancı sermaye kesimlerine sınırsız kaynak aktarılmasına, Kamu Gelirlerinin, Verimliliği Artırma ve Kaliteli Hizmet Üretme/Sunma adı altında yerli ve yabancı sermaye kesimlerine kaynak olarak sunulmasına karşı çıkan bizler; 5000’li yasalar olarak bilinen Neo Liberal düzenlemelere karşı (5018 ‘ 5345 – 5510 vb. yasalar) inatçı ve ısrarlı bir mücadeleyi verdik, vermeye de devam ediyoruz.
Gelinen noktada 5345 sayılı Gelir İdaresi Yasası, onu savunanların iddia ettiğinin aksine Vergi Gelirlerini arttırmadı. Gelir İdaresi Yasasıyla öne sürülenin aksine, Pırlantadan hala vergi alınmayan ülkemizde arttırılan tek şey yoksul vatandaşların sırtına yüklenen Dolaylı Vergiler oldu.
5345 sayılı yasa Kayıt Dışı Ekonomiyi kayıt altına alamadı. Kayıt Dışı İstihdam giderek artarken, Kayıt Altında bulunan Vergi Mükellefleri daha da fazla ezildi, sömürüldü.
Bu yasa ile daha Etkin ve Verimli Vergi İncelemesi yapılacağı iddiası gerçekleştirilemedi. İncelenen Mükellef sayısı da, inceleme yapılan işyeri oranı da giderek düştü.” ‘0’ =’145′

‘5’ ‘240″>

Denetim birimleri arasındaki yetki kargaşası: Müfettiş ‘ Hesap Uzmanı ‘ Kontrolör ve Denetmenler arasında ‘güç ve iktidar kavgalarına’ dönüştü.
5345 sayılı yasanın Vergi Mükelleflerine daha kaliteli hizmet sunma iddiası sadece Büyük Mükellefler olarak bilinen bu ülkenin ‘zenginleri’ için geçerli birtakım yeni birimlerin açılmasına neden oldu ama ‘küçük esnafın’, ‘dar gelirlinin’ lehine yeni bir yapılanma sağlanmadı.
Ne Maliye Bakanlığı ve ne de Gelir İdaresi Başkanlığı personelinin yaşam koşulları değişmedi. Ücretleri artmadı. Almakta oldukları Ek Ödemeler yaklaşık olarak beş yıldan bu yana tek bir kuruş artmadı. Ek Ödemeler Emekli Maaşlarına yansıtılmadı.
Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığından emekli olan personelin yerine yeni personel istihdam edilmemesi nedeniyle İş Yoğunluğu geçmişe oranla giderek daha da arttı.
Yeniden Yapılanma adı altında Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığında hayata geçirilen ve ‘Eşit işe, Eşit Ücret’ ilkesini yok sayan ‘Uzman’laşma nedeniyle iş barışı bozulmaya başladı. Yıllarını bu kuruma vermiş olan Emekçiler yok sayıldı.
GİB dışındaki Maliye Bakanlığına bağlı birimlerin Uzmanlık Sınavlarındaki ‘Mülakat’ şartı onlarca kez Yargı Kararıyla ortadan kaldırıldığı halde bu uygulamadan vazgeçilmedi.
Yeniden Yapılandırmaya tabi tutulan tüm kurumlarda olduğu gibi Gelir İdaresi Başkanlığında da gelecek kaygısı ve istihdam belirsizliği nedeniyle Emekçiler huzursuz.
Aynı masalarda aynı işi yapan Emekçilerin, aynı adli, idari, mali ve cezai sorumluluğa sahip olan personelin arasında yaratılan ‘Ücret Adaletsizliği’ çalışanları derinden sarsmaya devam ediyor.
Bu sorunun çözümü konusundaki önerilerimizi görmezden gelenler, kurumun giderek, içten içe patlamaya hazır bir bombaya dönüştüğünü kendileri de görüyor.
Ülke genelinde tüm Kamu Emekçilerine sınavsız olarak verilen ‘Veri Hazırlama Kontrol İşletmeni’ kadrolarının Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığında sınava tabi kılınması; Hükümetin, Maliye Bakanlığının ve Gelir İdaresi Başkanlığının ‘Adalet’ anlayışını ortaya koyuyor.
” ‘0’ =’203′ ‘5’

]Bu nedenlerle, Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı personelinin Anti Depresan ilaç kullanımı her geçen gün daha da artıyor. Maliye Bakanlığı ve GİB Emekçilerinin psikolojisi bozuldu. Psikiyatrik rahatsızlıklar başta olmak üzere; Kalp ve Damar Hastalıkları, Bel Fıtığı, Boyun Fıtığı ve Göz Hastalıkları Maliye Bakanlığı ve GİB Emekçilerinin ‘Meslek Hastalıkları’ haline geldi.
Son zamanlardaysa; Gelir İdaresi Başkanlığı, Yeniden Yapılandırma adı altında direk olarak İMF’ye bağlanmaya çalışılıyor. Ülkemizle İMF arasından pazarlıkları süren son Stand-By anlaşmasının en önemli şartı: Gelir İdaresi Başkanlığının ‘Özerkleştirme’ adı altında İMF’ye teslim edilmesi.
Bizler; Duyun-i Umumiyenin ne demek olduğunu bilen yurttaşlar olarak, bu ülkede kimlerden ne kadar vergi alınacağına ve bu vergilerle oluşturulacak olan bütçeden hangi kesimlere ne kadar kaynak aktarılacağına karar verme yetkisinin İMF’ye teslim edilemeyeceğine inanan insanlarız ve bu ülkenin İMF Mandasına girmesine izin vermeyeceğiz.
Hükümet gerçekten Gelir İdaresini etkin ve verimli bir hale getirmek istiyorsa İMF ile değil, Büro Emekçileri Sendikasıyla ve bu alanda faaliyet yürüten Emek eksenli Kurum ve Kuruluşlarla tartışmalı ve ülkenin, halkın ve Gelir İdaresi Emekçilerinin hak ve çıkarlarını bizzat kendilerinden dinlemelidir.
Bu ülkede Devlet Bakanı olarak görev yapan ve hem Türkiye hem de İngiltere vatandaşı olan Mehmet ŞİMŞEK’in bu konularla ilgili olarak İMF ile sürdürülen müzakerelere bizzat katılması kamuoyunu ciddi bir biçimde kaygılandırmaktadır.” ‘0’ =’203′ ‘5’


5502 ve 5510 sayılı yasalarla Yeniden Yapılandırılan Sosyal Güvenlik Kurumunda da durum farklılaşmadı. Emekli Sandığı, SSK ve Bağ Kur’un birleştirilmesiyle daha nitelikli Sağlık ve Sosyal Güvenlik Hizmeti sunulacağı söylemleri karşılıksız kaldı.
Sosyal Güvenlik Kurumunun oluşturulmasıyla halka yerinde, daha nitelikli, eşit ve ulaşılabilir Sağlık ve Sosyal Güvenlik hizmeti sunulacağı iddiaları boşa çıktı.
SGK Başkanından başlayarak tüm Sosyal Güvenlik Kurumu ‘Vekaletle’ yönetilen bir kurum haline getirildi. 5502 sayılı yasada yer almamasına rağmen yasa dışı bir biçimde yeni Sağlık ve Sosyal Güvenlik birimleri oluşturuldu.
Hükümetin siyasi ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulan Sağlık ve Sosyal Güvenlik birimlerine ‘Siyasal İktidarın İhtiyacına Göre Üst Kademe Personel Görevlendirmeleri’ yapıldı. Yeni oluşturulan birimlerdeki ‘Personel İhtiyacı’ ise ‘Geçici Görev’ adı altında ‘SGK Emekçilerinin Sürgün Edilmesi’ yoluyla karşılandı.
” ‘0’ =’203′ ‘5’

]Tüm uyarılarımıza rağmen Sosyal Güvenlik Kurumunun gerçekten ihtiyacı olan sayı ve nitelikte yeni, kadrolu ve işgüvenceli personel istihdam edilmedi.
İşyoğunluğu ve istihdam belirsizliği nedeniyle SGK Emekçileri de GİB Emekçileriyle aynı Meslek Hastalıklarının pençesine teslim edildi.
Tüm itirazlarımıza rağmen Memur ve Şef kadroları dışında, özellikle Sosyal Güvenlik Kontrol Memurluğu, Sosyal Güvenlik Uzmanlığı, Müdür ve Müdür Yardımcılığına yönelik olarak Kurum içi Görevde Yükselme Sınavları yapılmadı.
Sınavla hak edenin yükselmesi gereken görevlere, kendileri de vekil olan üst düzey SGK amirleri tarafından, kendilerine siyasiler tarafından verilen emirlere uygun olarak yeni vekillerin ‘Görevlendirilmeleri’ sağlandı.
Adalet ve Hakkaniyet ilkeleri zedelendi. Performans Ödemesi adı altında SGK Emekçileri birbirine düşman edilmeye çalışıldı.
Halbuki SGK Emekçileri, tüm Emekçiler gibi, Yarışmadan değil, Dayanışmadan yana olduklarını her eylem ve etkinlikte en içten attıkları sloganlarıyla ifade etmeye devam ediyorlar.
Adalet Bakanlığında görev yapan Yargı Emekçileri hala ezilmeye devam ediliyor. Adalet dağıtan bir kurumun kendi içinde ‘Adalet’ yok.
Hakim ve Savcıların ücretleri artırılırken, bu iki kadronun dışında kalan Yargı Emekçileri ‘Diğer Personel’ olarak görülmeye ve yoksulluk ücretinin de altında ücretlerle yaşamaya mahkum ediliyor.” ‘0’ =’180′ ‘5’


İktidar sahipleri hala anlayamadılar. Mübaşirlerin, Zabıt Katiplerinin, Yazı İşleri Müdürlerinin olmadığı yerde ‘Mahkeme’ olmaz. İfade alınamaz. Tespite, Keşife ve Otopsiye gidilemez. Dava ve İcra Dosyası oluşturulamaz. Yargılama yapılamaz. Yargı Emekçileri birbirinden ayrı değerlendirilemez.
Ücretleri 657 sayılı yasaya tabi kılınan Hakim ve Savcılar dışında kalan Yargı Emekçilerinin Soruşturma ve Cezalandırma işlemlerinde 2802 sayılı Hakim ve Savcılar Kanununa tabi kılınması ‘Adil’mi dir’
Adliye binaları söylendiği gibi ‘Saray’ değildir. Adliye Saraylarının içindeki masalardan tavanlara doğru yükselen Dava ve İcra Dosyalarının altında ezilen Yargı Emekçileri ‘Kapıkulu’ olarak görülmemelidir.
Yargı işkolu bir bütün olarak ele alınmalı ve tüm Yargı Emekçileri için tek bir yasal düzenleme yapılmalıdır.
” ‘0’ =’225′ ‘5’

]Anayasa Mahkemesinin İptal Kararına rağmen, 3717 sayılı yasanın İptal Kararı Gerekçesine uygun olarak, yasal süresi geçmesine rağmen yeniden düzenlenmemesi, Siyasi İktidarın Hukuk tanımazlığını ve Adalet Bakanlığının ‘Adalet’ konusundaki duyarsızlığını göstermektedir.
Ancak; bilinmelidir ki, 3717 sayılı yasanın yeniden düzenlenmesi ve bu yasa ile oluşturulan Havuzda toplanan paranın Yargı Emekçilerine dağıtılması konusundaki ısrarlı mücadelemiz hiç bitmeyecektir.
27 Ekim 2008’de Samsun’dan başlattığımız ve 30 Ekim 2008’de Adalet Bakanlığı önünde bitirdiğimiz ‘Yargı’da Adalet, Bağımsız Demokratik Türkiye Yürüyüşü’müzün ardından Adalet Bakanlığı ile Sendikamız arasında imzalanan Kurum İdari Kurulu Tutanağında yer alan tüm hususlar hayata geçirilene kadar ısrarımızdan ve mücadelemizden taviz vermeyeceğiz.
Adalet Bakanlığı imzasına sahip çıkmadığı sürece bizleri karşısında bulacaktır. 30 Nisan 2009 tarihinde yapılacak olan Kurum İdari Kurulu Toplantısından önce Adalet Bakanlığınca imza altına alınan KİK Tutanağının gerekleri yerine getirilmelidir.
Bizler; Mücadelede Kararlı Büro Emekçileri olarak, doğru bildiğimiz Yolda tek başımıza kalsak da yürümeye kararlıyız. Bizler doğru bildiğimiz Yolda, kim ne derse desin yürümeye ve Mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz.
Büro Emekçileri Sendikası olarak topladığımız onbinlerce imzanın, açtığımız binlerce davanın sahibi ve takipçisi olacağız.
2001 yılından bu yana Toplu Görüşme Masalarında Kamu Emekçilerinin Hak ve Çıkarlarını Hükümetlere teslim edenlere, Mücadele ettiğimiz için bizi karalamaya, Hükümetlere yaranmaya çalışanlara, Makam Arabalarıyla saltanat sürenlere inat; Kriz nedeniyle işsiz kalan İşçilerle, İş Güvencesi olmayan 4/B’li ve 4/C’li Kamu Emekçileriyle, üretemez hale getirilen Üreticilerle, Emeklilerle, siftah yapamadan kepenk kapatan Küçük Esnafla, Köylülerle, Demokrasi ve Özgürlük Mücadelesi veren tüm Emek ve Demokrasi Güçleriyle birlikte, yan yana, omuz omuza olmaya devam edeceğiz.” ‘0’ ‘5’

‘5″>

Bizleri ne Sürgünlerle, ne de Soruşturmalarla Yıldıramazlar. Ülkemizde yaşanan olumsuzluklara itiraz eden ve Sendikal Mücadelemizin neferleri olarak bilinen İzmir Şube Sekreterimiz Zeynep ÇETİN’i sürenler, Hakkari Şube Başkanımız Mahmut CEYHAN’ı Yozgat Kadışehrine gönderenler ve son olarak Diyarbakır Şube Başkanımız Mehmet Sabri GÜL’ü Hakkari Şube Başkanımızla aynı il’e, Yozgat’a sürmeye çalışanlar bilmelidir ki, Baskılar Bizi Yıldıramaz.
İş Bırakma Eylemlerimizi yasa dışı ilan etmeye çalışanlar bilsinler ki, eylemlerimiz meşrudur ve hukuka uygundur. Bu konuda verilmiş Danıştay ve AİHM Kararları ortadadır. 18 Mart 2009’da gerçekleştirdiğimiz iki saatlik İş Bırakma Eylemimizle ilgili olarak yapılan İdari Soruşturmanın sonucu da bizim bu söylemimizi teyit etmiştir.
Bizler; AİHM’in Tüm Bel Sen lehine vermiş olduğu Kararda da yazılı olduğu gibi ‘Türkiye’deki Kamu Emekçilerinin Toplu Sözleşme Yapma Hakkı Vardır’ diyoruz.
” ‘0’ =’166′ ‘5’

‘5’ ‘221″>
]Şimdi sıra tüm Kamu Emekçilerinindir. 2001 yılından bu yana Toplu Görüşme Masalarında kazanım elde edilmediğini gören, bilen ve yaşayanlar olarak, Toplu Görüşme Masasına oturmak için Kamu Emekçilerinden Yetki İsteyenlere İnat; Bizler Toplu Sözleşme Hakkımızı elde edene kadar İş Bırakma Eylemlerini gerçekleştirmek üzere son hazırlıklarımızı yapalım ve Hükümet Toplu Sözleşme Masasına Oturana Kadar G(ö)revde olmayı başaralım.
Bu hedef tüm Kamu Emekçilerinin hedefidir. Gerçekçi olup imkansızı isteyenler, Mücadele edenlerin her zaman kazanamadığını ama Kazananların hep Mücadele edenler olduğunu bilenler olarak, Kamu Emekçileri Mücadelesinin artık Toplu Sözleşme yapmak üzere harekete geçeceğinin ve bunu başaracağının bilinmesini istiyoruz.
2009 yılında AKP İktidarını kendisiyle Toplu Görüşme Masasına oturmak isteyenlerle baş başa bırakıp, Mutlu ve Umutlu bir Türkiye’yi varetmek üzere, Kararlı bir tutumla, Israrla ve İnatla Yürüyeceğimiz Mücadele Yolunda, Yolumuz Açık Olsun, Hepimize Kolay Gelsin…

MERKEZ YÖNETİM KURULU