YOK EDİLEN SOSYAL GÜVENLİĞİN HAFTASI KUTLANDI..!

229

” ‘0’ =’100′ ‘5’


]Son iki yıldır, SGK’nın kuruluş yıldönümünde “sosyal güvenlik haftası” adıyla kutlamalar yapılmaktadır. SGK’ca yapılan etkinliklere geçmeden önce, sağlığı ve sosyal güvenliği yok eden, “büyük değişim dönüşüm” “yüzyılın devrimi” olarak lanse edilen “sosyal güvenlik reformu”na bir göz atmakta yarar var.
Sosyal Güvenlik Reformuyla Ne yapılmıştır:
Bilindiği gibi 16 Mayıs 2006 tarihinde kabul edilen 5502 sayılı yasa ile Sosyal Güvenlik Kurumu kurularak Emekli Sandığı, SSK ve BAĞKUR bünyesinde sürdürülen sosyal güvenlik hizmetleri, “tek çatı” altında birleştirilmiştir. “Tek Çatı” Yasası ile eş zamanlı olarak gündeme getirilen ve işçi ve emekçilerin sürdürdüğü mücadele nedeniyle yasalaşması 1 Ekim 2008’e kadar uzatılabilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası ile emekçilerin yüzeli yıllık mücadele birikimleri yok edilmeye çalışılmıştır. Özetle, “sosyal güvenlik reformuyla” işçi ve emekçiler ve geniş halk kitleleri
‘sosyal güvencesizliğe’ ve ‘sağlıksızlığa’ terk edildiler. Çünkü, IMF, Dünya Bankası ve DTÖ gibi uluslararası finans kuruluşları, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarının tüm bileşenlerini daha fazla kar anlayışına uygun olarak dönüştürülmesini istemiş; AKP de, IMF ile yürüttüğü tüm müzakerelerde temel pazarlık konusu haline getirerek, sosyal haklarımızı kredi karşılığında pazarlamıştır.
Kayıt dışı istihdamın yaygın, yaşam süresinin düşük olduğu ülkemizde, ‘sosyal güvenlik reformu’ ile BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesinin 9. maddesinde tanımlanan ‘sosyal güvenlik hakkına’ aykırı olarak, emeklilik yaşı 65’e, prim gün sayısı 7200’e çıkarılarak, maaş bağlama oranları düşürülmüştür. Kısaca, sosyal sigorta hakları geriye götürülmüştür.
Genel Sağlık Sigortası ile sağlık hizmetlerinin sosyal devlet anlayışı içinde sunulmasından vazgeçilerek ‘paran kadar sağlık’ anlayışı getirilmiştir. Sağlıkta Dönüşüm projesiyle, halkın vergileri ile oluşan hazine olanakları, özel hastanelere, hizmet alınan şirketlere transfer edilmiştir.
Kayıt dışı istihdamı önlemek için hiçbir tedbir alınmamaktadır. Binlerce insan, sigortasız, sendikasız ve 13-14 saate varan çalışma süreleriyle kölece koşullarda çalıştırılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu ise, bu koşulları ortadan kaldırmaya yönelik ne denetim hizmetlerini arttırmakta, ne sosyal güvenlik emekçilerinin insanca yaşam, sağlıklı çalışma koşullarına yönelik çözümler üretmekte, ne de işçi ve kamu emekçilerinin sendikal örgütlenme, grev ve toplu sözleşme haklarını güvenceye alacak girişimlerde bulunmaktadır. Bu konulara dair bir hafta süren kutlama etkinliklerinde en ufak bir açıklaması dahi yoktur.
Kutlanan Halkın Sosyal Güvenlik ve Sağlık Hakkının Gaspedilmesidir. Kutlanan işçi ve emekçilerin sosyal haklarının yok edilmesidir.
” ‘0’ =’188′ ‘5’

]Oysa ki, birkaç ay geriye bakıldığında bile Sosyal Güvenlikle ilgili söylenebilecek o kadar gelişme oldu ki neredeyse takip etmek olanaksız hale geldi. SSGSS yasası ve yeni Sağlık Uygulama Tebliği’nin yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden bu yana katılım payı uygulamasının yaygınlaşması, 1 Ocak’tan itibaren Memurlardan da katkı payı alınması; 10 gün içerisinde 2. kez aynı kliniğe gidilirse tedavi giderlerinin hastaya yüklenmesi, 8-10 haftaya kadar analık hizmeti yardımından yararlandırılan hamile kadınların faturalarının SGK tarafından ödenmemesi gibi sağlık hizmetine ulaşımı zorlaştıran ve giderek paralı hale getiren uygulamalar bunlardan bir kaçı.
Soruyoruz: SGK Başkanı Fatih ACAR’ın Aralık ayında açıkladığı SGK tahmini bütçesindeki 30 Milyar TL açığı, GSS’nin bu evresinde, en az düzeye hatta sıfıra indirme hedefi, krize rağmen gerçekleştirilebilecek midir’ Bilindiği üzere IMF ile yapılan görüşmelerin en önemli maddelerinden birisi, hükümetin SSGSS Yasası ile ilgili uygulamaları; artık Sosyal Güvenliğe bütçeden pay ayrılması düşünülmüyor. Eylül 2008’den bu yana oluşan tablo bize bunun çok kolay olmayacağını göstermektedir.
Sosyal Güvenlik Haftası Kutlamaları’ çerçevesinde SGK Başkan Vekili Fatih ACAR; Anıtkabir, TBMM Başkanı ziyaretlerinin yanı sıra ‘Yandaş Sendika Konfederasyonlarını’ da ziyaret etmiş. Bazı işverenlere plaket töreni, ilköğretim çocuklarına ‘önce sosyal güvenlik’ resim yarışması ve çeşitli sportif etkinlikler de gerçekleştirilmiştir.
SGK tarafından bilbordlara ve TV kanallarına reklamlar verilerek, bir taraftan hazine olanakları yandaş medya organlarına transfer edilirken, bir taraftan da gelecekleri karartılan, 18 yaşından sonra sosyal güvenlik kapsamı dışında bırakılan çocuklar ve kadınlar kullanılarak gerçekler çarpıtılmaya çalışılmaktadır. Bir başka reklamda ise ‘zor günde işverenlerimizi düşündük’ mesajı ile SGK’nın hangi kesimin çıkarlarına hizmet ettiği açıklanmaktadır.
Yine bu hafta kapsamında SGK Emekçilerine, Vakıf Emekliliğin poliçelerinin indirimli pazarlanması ise, Sosyal Güvenlik Kurumunun, kendini tasfiyede hızla yol aldığını bize göstermektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, bir kamu hizmeti olan sigorta hizmetlerini geliştirecek önlemler almak yerine, özel sigortacılığı teşvik edecek uygulamalar bulunması aslında, sosyal güvenliğe nasıl baktığını göstermektedir. Keza, hafta boyu birlikte oldukları yandaş sendikalar da sosyal güvenliği ve sigorta hizmetlerini ‘ticari bir iş’ olarak görmektedir. SGK’nın her türlü özel sigortacılığı özendirdiği gibi, Türk Kamu Sen ‘viza kartı’ pazarlamasından, ‘kasko sigortası’ pazarlamaya; Memur Sen ise, ‘Kaza Sigortası’ pazarlamaya kadar ‘sigortacılık’ işlerini ilerlettiler. İşverenin (SGK) ve Yandaş Sendikaların sosyal güvenliğe bakışları bu kadar açıktır. Onlar için, ‘sosyal güvenlik’ kamu hizmeti değil ‘sigortacılık’ ve ticari bir alandır.
Türkiye Kamu Sen ve Memur Sen konfederasyonlarını ard arda ziyaret eden SGK Başkan Vekili Fatih ACAR’ın; ülkemizdeki Sosyal Güvenlik Sistemini tasfiye eden 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Yasasına karşı çıkan, Halkın ve Emekçilerin talepleri üzerinden ‘Herkese Sağlık, Güvenli Gelecek’ mücadelesini sürdüren KESK’i ve BES’i ziyaret etmesi beklenemezdi.
Şimdi görev, Kamu Personel Rejimini ‘Esnek Çalışma’ ve ‘Performans Esaslı Yönetim Modeline’ uygun bir biçimde düzenlemek üzere göreve getirildiği bilinen yeni Çalışma ve Sosyal ve Güvenlik Bakanının olsa gerektir.
Bilinmelidir ki, ne Sendikamız BES ve ne de bağlı olduğumuz Konfederasyon olan KESK, Kamu Emekçilerinin kazanılmış haklarının ellerinden alınmasına da, Halkın ve Emekçilerin Sağlık ve Sosyal Güvenlik hakkının daha fazla zarar görmesine de izin vermeyecektir.
Sosyal Güvenlik Haftasında Sosyal Güvenliğin Durumu:
Eylül 2008’de 9.163.639 olan zorunlu sigortalı sayısı (hizmet akdi ile çalışan), Şubat
2009’da 8.362.639’a düşmüş, sadece Aralık 2008 ile Ocak Ayı arasında 400.000 sigortalı işçinin işsiz kaldığı anlaşılmaktadır. Mart 2009 tarihinde geçen yılın aynı ayına göre sosyal güvenlik kapsamındaki aktif sigortalının 15.258.608’den 14.686.122’ye gerileyerek % 3,8 daralmış bulunuyor.
Bunlara paralel olarak Sosyal Güvenlik kurumunun gelir gider dengesine bakıldığında 2008 Yılında 26 Milyar TL açık verdiği ve Kuruma 35 Milyar TL bütçe transferi gerçekleştiği, Aralık Ayında 6.987.694 TL olan Kurum gelirlerinin Ocak Ayında 6.014.396 TL’ye Şubat ayında ise 5.988.857’e gerilediğini buna karşılık giderlerin aylık ortalama 8,5 Milyar TL civarına yükseldiğini; yine SGK’nın en önemli gelir kaynağı olan prim gelirlerinin ise, Ağustos Ayında 6.022.735 TL iken Şubat Ayında 3.849.658 TL. ye kadar düştüğü görülmektedir.
Bu rakamlar, sigortalı sayısındaki düşüşün sağlık giderlerini azaltmadığı gibi işverenden Kurumun prim toplayamadığını; böyle giderse yıl sonunda geçen yıl 54.5 Milyar TL olarak gerçekleşen yıllık prim gelirinin yakalanamayacağını ve yine işveren prim aflarının söz konusu olacağını söylemek kehanet olmayacaktır.
Sosyal Güvenlik açısından bir başka önemli istatistiki veri ise, prim gelirlerin aylık bağlama ve sağlık giderlerini karşılama oranının 2008 Yılı ortalaması olan % 64,6’dan, Şubat Ayına gelindiğinde %51,4’lere kadar düşmüş olmasıdır. Bu da kıdem tazminatları ve emekli aylıkları üzerindeki sermaye tehdidinin artacağını ve TBMM’de bu yöndeki hazırlıkların hız kazanacağını bize göstermektedir.
Sağlık harcamalarında Devlet Hastanelerine giden pay aylık 800 Milyon TL’lerden 450 Milyon TL’lere kadar düşerken, Özel Hastanelere giden pay 280 Milyon TL’lerden 350 Milyon TL’lere kadar yükselmiş durumdadır. Bu verilerden anlaşılmaktadır ki, SGK sayesinde kriz, Özel Hastaneleri teğet geçiyor, prim geliri düşüyor ama Özel Hastane ödemeleri düşmüyor. İlaç ödemeleri ise aylık 1 Milyar TL’ye yaklaşıyor ve giderek yükseliyor. Sosyal Güvenlik şemsiyesi, işten atmalar ve katılım payları ile resmen ve fiilen giderek daralırken sadece Şubat Ayında yapılan 4.529 Milyar TL sağlık harcamasının; AKP’nin iktidarı devraldığı 2001 Yılı Kurumun toplam sağlık harcama tutarına eşit olması söylenecek fazla söz bırakmıyor aslında.
SGK’nın rakamlarına göre sosyal güvenlik kapsamı dışında kalan nüfus ise 2008 Aralık sonunda 4.074.214 iken 5.795.003’e yükselmiş bulunuyor. Üstelik sosyal güvenlik kapsamındaki bakmakla yükümlü tutulanların sayısı ise 32 Milyonu aşıyor. Yani Sosyal Güvenlik Haftasına gelindiğinde, SGK’nın sosyal güvenlikten bahsetmesi pek olanaklı olmuyor herhalde, çünkü sosyal güvenlik yok artık !
‘Sosyal Güvenlik Haftası’ çerçevesinde yapılan etkinlikten ikisi ayrıca dikkat çekicidir. Biri sigorta prim borcunu ödeyen birkaç patrona plaket verilmesi, diğeri ise ‘Önce Sosyal Güvenlik’ Resim Yarışması’
Yasa gereği sigorta prim borcunu ödediği için patronlara ‘ödül ya da plaket vermek’ sosyal güvenliğe verilen önemi değil, sermayeye verilen tavizleri, teşvikleri göstermeye yetiyor. Sigortasız işçi çalıştırdığı için, sendikalaştıkları için işçilerini işten atan patronlara plaket değil, ağır, caydırıcı cezalar verilirse kayıt dışı istihdam engelleneceği gibi, hazine kayıpları da önlenebilecektir.
İlköğretimde okuyan çocuklara ‘önce sosyal güvenlik’ adıyla resim yarışması açmakla sosyal güvenlik bilinci mi oluşturmaya, yoksa, ‘sosyal güvenlik reformuyla’ gelecekleri karartılan, onlara 65 yaş emekliliği, güvencesiz, sigortasız çalışmayı, paran kadar sağlık hizmeti reva görülen gençlerimizin bilinçleri mi karartılmaya çalışılıyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanını göreve davet ediyoruz. Ekonomik krizin giderek derinleştiği, hasta çocuğunun tedavisini yaptıramayan anne ve babaların TV kanallarında yalvar yakar gözyaşı döktüğü, hayır severlerin insafına terkedildiği, bir parça ekmek için çocuğunu satılığa çıkaran annelerin basına düştüğü, esnafın siftah yapamadan kepenk kapattığı, işçilerin işsiz kaldığı, açlığın ve yoksulluğun giderek arttığı koşullarda; ‘hamaseten sosyal güvenlik’ nutuklarından vaz geçin, gerçeklere gözünüzü açın. Artık bir avuç sermaye çevresinin değil emekçilerin, halkın taleplerine kulak verin.
SGK Emekçileri başta olmak üzere, Tüm Emekçilerin ve Halkımızın insanca yaşam; ücretsiz, eşit, nitelikli sağlık ve sosyal güvenlik hizmeti talebinin ve iş yükünün azaltılması için kadrolu güvenceli eşit haklara sahip yeni personel istihdam edilmesi, insanca yaşam ücreti, siyasi kadrolaşma, geçici görevlendirme, rotasyon ve personel arasında ayrımcı uygulamalara son verilmesi, kreş, servis, yemek hizmetlerinden tüm personelin eşit yararlanması, yükselmelerde eşitlik ve liyakat ilkesinin esas alınması, tarafkir tutumlardan vazgeçilmesi, grev ve toplu sözleşme hakkı vb. tüm taleplerimiz karşılanana kadar mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğimizi bir kez daha duyuruyoruz.

MERKEZ YÖNETİM KURULU