BAŞBAKAN ÇAĞDAŞ DEĞİL, YANDAŞ SENDİKA İSTİYOR!

266

Hakkında bilgisi olsun olmasın, hemen her konuda ahkam kesmesine artık alıştığımız Başbakan, sendikacılık konusunda da, “malum sendikal çevrelere” ders verecek kadar birikimli olduğunu göstermiştir.
Memur-Sen’in 4.olağan kongresinde konuşan Başbakan Erdoğan, kendince “çağdaş sendikacılık” adı altında yandaş sendikacılığın tarifini yaparken, mücadeleci kimliği ile kamu emekçileri nezdinde saygın bir yeri olan sendikalara da kin kusmaktan geri durmamıştır. Memur Sen’in kongresi vesilesi ile Sayın Başbakanın sendikacılık konusundaki engin bilgilerini bir kez daha öğrenme fırsatı bulduk.
Başbakan, Memur Sen’e referandumdaki “evet” oyları için teşekkür edip, kendinden menkul sendikacılık anlayışını överken, sendikal hakları için mücadele eden sendikaları ise , “ideolojik sendikal anlayış” ifadesiyle küçümsemeyi ve kendisinin istediği tarzda “biat eden” bir yaklaşımı benimsemediği için insafsızca eleştirmeyi ihmal etmemiştir. Kongrede yaklaşan seçimler nedeniyle, oy avcılığına soyunan başbakan, sözleşmelilerin seçimden sonra kadroya alınacağı vaadinde bulunmuştur. Böylece, kendi iktidarının yarattığı sözleşmeli çalışanlar sorununu çözmeyi de seçim yatırımına dönüştürmüş bulunmaktadır.
Kavramları Çarpıtmada Kalfalıktan Ustalığa Geçiş!
Başbakan’ın “Bugünün dünyasında sendikacılık, geçmişte olduğu gibi, kırmakla, dökmekle, eylemle, grevle özdeşleşen bir yapı asla sergileyemez” ifadesi, kelimenin tam anlamıyla sendika, sendikal hak ve özgürlükler düşmanlığıdır.
Sendikacılığın abc sini bilen herkes, sendikal mücadelenin temelinin toplu sözleşme ve grev hakkının yanı sıra bu hakların özgürce kullanılması olduğunu bilir. Bunları sayın başbakanın da çok iyi bildiğine eminiz. Ancak, başbakanın, kendi siyasal ve sınıfsal çıkarlarını korumak adına, kavramları çarpıtarak kullanmakta kalfalık dönemini geride bırakarak ustalık dönemine geçtiğini de göz ardı etmememiz gerekiyor.
Grev hakkı; işçi sınıfının tarihsel olarak bedel ödeyerek kazandığı bir haktır. Grev; işçi ve emekçilerin hak ve taleplerini koruma ve geliştirmek için sahip oldukları bir güvencedir. Başbakanın, işçi ve emekçilerin bu hakkı kullanmasından korkması boşuna değildir. Başbakan da biliyor ki, bu güne kadar siyasi iktidarların korkulu rüyası olan işçi ve emekçilerin birleşik ve örgütlü mücadelesidir. Bu korkudan dolayı grev hakkı üzerinden işçi ve emekçilerin mücadelesine saldırmaktadır. Saldırısında sınır tanımayan Başbakan’ın,” Kan görmekten rahatlayan zihniyetler” ifadesi, sendikal hakları için mücadele edenleri değil, bu mücadeleyi bastırmak için her türlü şiddeti kullanmaktan geri durmayanları tanımlamaktadır.
Başbakan’ın, başta Türkiye’nin altına imza attığı İLO sözleşmeleri olmak üzere sendikal hak ve özgürlükler konusundaki yasal düzenlemeleri bilmesine rağmen, grev hakkını “kırmak, dökmek” gibi ifadelerle yan yana kullanması AKP iktidarının emek düşmanı politikalarının başbakanın sözlerine bilinçli bir yansımasıdır.
Emperyalizmin Deli Gömleğini Giyenlere Göre Grev Suç!
Emek ve demokrasi mücadelesine hükümetin yaklaşımı yapmış oldukları uygulamalarla ortadadır. Bu nedenle başbakanın sözleri bizleri şaşırtmamıştır. Basılmamış kitabı bombayla eşdeğer gören, ortaya serilen şifre skandalı sonrası hakları için alanlara çıkan öğrencileri provokatörlükle itham eden bir başbakanın, sendikal hak mücadelesi verenleri de “ideolojinin deli gömleğini giymiş zihniyetler” olarak nitelendirmesi şaşırtıcı değildir. Emperyalizmin deli gömleğini yıllardır gururla sırtında taşıyan zihniyetlerden, 12 Eylül darbesinin yarattığı “yeşil kuşak projesinin” vücut bulduğu iktidardan, elbette, emekçilerin sorunlarına duyarlı olması beklenemez.
Ancak anlaşılmaz olan, kamu emekçilerinin çıkarlarını korumakla görevli bir konfederasyon olduğunu iddia eden Memur Sen’in, başbakanın sendikal hak ve özgürlüklere hakaretler içeren konuşmasını alkışlarla karşılamasıdır. Örgütlenme düzeyinin gerçekte % 5’ler civarına düştüğü, kayıt dışı istihdamın % 43′ lerde, olduğu bir ülkede, sendika olduğunu iddia edenlerin kürsüsünden, işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına saldırmak, ibret verici bir durumdur. AKP iktidarına yakınlığı uluslararası çalışma örgütlerince de tescil edilmiş olan ve Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (ITUC) üyeliği bu yüzden ret edilen Memur Sen’in nasıl bir sendika olduğunun yorumunu kamuoyunun ve Memur Sen üyelerinin takdirine bırakıyoruz.
Farklı konfederasyonların çatısı altındaki sendikalara üye olsun ya da herhangi bir sendikaya üye olmasın, tüm kamu emekçisi arkadaşlarımıza, hükümetin saldırı politikalarında konfederasyon üyeliği ayrımı yapmadığını tekrar hatırlatıyoruz. Performansa dayalı, esnek, güvencesiz çalışmanın hakim çalışma haline getirilerek, tüm emekçiler üzerindeki baskının daha da artırılacağı bir dönemden geçiyoruz. Böylesi dönemlerde sarı sendikaların varlığı ve tarih boyunca işçi ve emekçilerin mücadelesi açısından oynadıkları Truva atı rolü de bilinmez değildir.
Bir “konfederasyonun” genel kurulunda başbakanın dile getirdiği yaklaşım, kamu emekçileri açısından artık ertelenemez bir tercihi net olarak ortaya koymuştur. Kamu emekçileri, ya kendilerine biat edilerek kul olmayı dayatanların yanında yer alacaktır, ya da insan onuruna yaraşır bir hayat için sendikal mücadele sürdürenlerin saflarına katılacaktır.
Biz, sendikal hak ve özgürlükler mücadelesini ve onun ayrılmaz bir parçası olan demokrasi mücadelesini, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kimseye biat etmeden, insan onuruna yaraşır bir yaşam mücadelesi için sürdürmekte kararlı olduğumuzu bildiriyor, tüm kamu emekçilerini bu mücadelede omuzdaş olmaya davet ediyoruz.