AZİZ ÇELİK: ÇALIŞMA HAKKI, AYRIMCILIK VE AKADEMİK İHRAÇLAR: OHAL KOMİSYONU YARGI KARARLARINA UYMALIDIR (28. 12. 2020)

238

2021’de OHAL Komisyonu daha da gecikmeksizin AYM ve ceza mahkemelerinin kararlarının gereğini yerine getirmeli ve imzacı akademisyenler için gecikmeksizin görevlerine iade kararı vermelidir.



Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun görev süresinin bir yıl süreyle uzatılması hakkında karar (2020/562) 25 Aralık 2020 tarihli Remi Gazete’de yayımlandı. Bilindiği gibi 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çok sayıda Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. Komisyon tarafından açıklanan bilgilere göre bu KHK’ler ile
125 bin 678 kamu görevlisinin ihracı başta olmak üzere, 3 bin 213 rütbe alma, 270 yurtdışı öğrencilikle ilişiği kesilme, 2 bin 761 kurum ve kuruluş kapatma
da dahil olmak üzere
toplam
131 bin 922 işlem gerçekleştirildi.

KHK’ler ile yapılan kamu görevinden ihraç işlemlerinin ezici çoğunluğu darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETö yapılanması üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya irtibatı gerekçesiyle yapılırken, darbe teşebbüsü ile uzaktan yakından ilgilisi olmayan ve sadece “bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiriyi imzalayan 406 akademisyen de “darbe girişimi” torbasına konularak KHK’ler ile görevlerinden ihraç edildi.
öte yandan bu işlemlere karşı yargı yoluna başvurma ve adil yargılanma hakkı da ortadan kaldırıldı ve KHK’lerle ilgili itirazlar için idari bir kurul olan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kuruldu. 7075 sayılı Kanuna göre toplam yedi kişilik komisyonun üç üyesi Cumhurbaşkanı tarafından kamu görevlileri arasından, bir üyesi İçişleri Bakanı tarafından mülki idare amirleri arasından, bir üyesi Adalet Bakanı tarafından hâkim ve savcılar arasından ve iki üye de HSK tarafından Danıştay ve Yargıtay üyeleri arasından seçiliyor. İdari nitelikli bir kurul olan Komisyonun çoğunluğu idarecilerden oluşuyor.
Komisyon
23 Ocak 2017’de kuruldu, Aralık 2017’den itibaren karar vermeye başladı. KHK ile ihraç edilenler Komisyon karar verdikten sonra, Komisyon kararlarına karşı Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nca belirlenen Ankara idare mahkemelerinde ilgilinin en son görev yaptığı kurum veya kuruluş& 807; aleyhine iptal davası açabiliyor.

İki yıl görev yapması öngörülen komisyon henüz işlemleri tamamlayamadığı gerekçesiyle görev süresi yeniden uzatıldı. Komisyonun açıklamasına göre 2 Ekim 2020
tarihi itibariyle Komisyona yapılan toplam 126 bin 300 başvurunun 110 bin 250’si karara bağlandı. 12 bin 680 başvuru kabul edilirken, 97 bin 570 başvuru reddedildi.
İncelemesi devam eden başvuru sayısı
ise 16 bin 50. Komisyon bugüne kadar “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bir bildiriyi imzalayan akademisyenler hakkında hiçbir karar vermedi. Adil ve hızlı bir yargılama işleminin olmaması (dahası yargı sürecinin işlememesi) nedeniyle KHK’lerle yapılan ihraçlar büyük mağduriyetlere yol açtı. çalışma hakkı ihlal edildi. Barış Bildirisine imza attığı için ihraç edilen çukurova üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nden akademisyen Mehmet Fatih Tıraş ihraç kararının ardından intihar etti.

Yargı: Hak ihlali
var ve suç yok

Bildiriyi imzalayan 822 akademisyen hakkında caza davaları açıldı. Bu davalarda verilen bazı cezalar nedeniyle konu bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine taşındı. Anayasa Mahkemesi 2018/17635 sayılı başvuruyu 26 Temmuz 2019 tarihinde karara bağladı ve karar 19 Eylül 2019 tarih ve 30893 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak kesinleşti. Anayasa Mahkemesi, bildiriyi imzalayanlara verilen cezaların hak ihlali olduğuna ve yeniden yargılama yapılarak hak ihlalinin ortadan kaldırılmasına hükmetti. Böylece ülkemizin en üst yargı organı olan Anayasa Mahkemesi “bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalamanın ifade özgürlüğü kapsamında olduğuna ve suç olmadığına hükmetmiş oldu.

Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu kararını takiben ceza mahkemeleri Barış Bildirisine imza atan akademisyenlerin beraatine karar verdi. Ceza mahkemelerinin vermiş olduğu kararlarda “Terör örgütü propagandası yapmak suçundan cezalandırılmaları istemiyle mahkememizce kamu davası açılmış ise de sanığın üzerine yüklenen suçun yasal unsurlarının oluşmadığı, bu haliyle sanık için yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğu anlaşıldığından sanığın beraatine karar verilmiştir” denmektedir. (Bu konudaki bazı kararlar şöyledir: İstanbul. 13. Ağır Ceza Mahkemesi Dosya No: 2019/448 E. , 2019/353 K. , C. Savcılığı 2019/45540 E. , İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi Dosya No:2019/98 E. , 2019/314 K. , C. Savcılığı 2019/27142 E. ).

Bilindiği gibi Anayasanın 153. maddesine göre “Anayasaya Mahkemesi kararları kesindir” ve “Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. ” Anayasanın 138. Maddesine göre ise “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. “

Anayasa Mahkemesi ve ceza mahkemeleri Barış Bildirisini imzalayan akademisyenler ile ilgili kesin ve bağlayıcı kararını vermiştir. AYM ve ceza mahkemelerine göre bildiriyi imzalamak suç değildir. Bildiriyi imzalayan akademisyenler beraat etmiştir. Bu kararlar idareyi bağlar ve bu kararın uygulanmasının geciktirilmesi Anayasanın 138 ve 153. maddelerinin ihlalidir. Komisyon bir açıklamasında “yargı mercileri tarafından verilen kararlar da UYAP sistemi üzerinden takip edilmektedir” demektedir. Yargı organlarının kararları ortadadır ve Komisyon AYM ve ceza mahkemelerinin kararlarını esas alarak Barış Bildirisi imzacısı akademisyenlerin ihraç işlemlerini iptal etmeli ve görevlerine iadelerini karara bağlamalıdır.

12 Eylül, 1402’likler
ve ILO normları

İhraç edilen Barış Bildirisi imzacısı akademisyenleri sadece ifade özgürlükleri değil çalışma hakları da ihlal edilmektedir. çalışma haklarının ihlali ciddi yaşam hakkı ihlallerine de yol açıyor. çalışma hakkı Anayasa ve Türkiye tarafından onaylanan Uluslararası çalışma örgütü’nün (ILO) 111 sayılı sözleşmesi ile güvence altına alınmıştır. Türkiye 12 Eylül döneminde de benzer bir süreç yaşamış ve darbenin ardından sıkıyönetim komutanlarına hem merkezi hem de yerel çalışanlarının işten çıkarılma yetkisinin verilmesi üzerine, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan binlerce kişi ideolojik nedenlerle işten çıkarılmıştı. Üniversitelere yönelik en büyük tasfiye dalgalarından biri de 12 Eylül sonrasında yaşanmıştı. “1402’likler” olarak bilinen bu tasfiye ile 70’den fazla öğretim üyesi üniversiteden çıkarıldı. 1402’likler arasında Kokut Boratav, Alpaslan Işıklı, Mete Tunçay, Bülent Tanör de vardı. 1402’liler uzun bir hukuk mücadelesinin sonunda 1990’ların başından itibaren üniversitedeki görevlerine döndüler.

“1402’likler” ILO tarafından da gündeme alındı ve ILO Aplikasyon Komitesi 1989 yılında Türkiye’nin özel paragrafa alınmasını kararlaştırdı. “özel paragraf” ilgili ülkenin ağır hak ihlali yaptığı anlamıma geliyor. ILO kararında sıkıyönetim komutanlarına tanınan tüm kamu kurumlarında çalışan personelin işine son verme ve yerini değiştirme yetkisinin politik değerlendirmeler doğrultusunda yapıldığı vurguladı. Komitenin raporuna göre Eylül 1980’den sonra 8 bin 500 kişinin (üniversite öğretim üyesi, öğretmen, sivil memur ve kamu teşebbüslerinde çalışan memurlar) 1402 sayılı yasanın uygulamasıyla ya işini kaybettiğini ya da başka bir yere sürüldü. Komite bu uygulamanın 111 sayılı iş ve meslekte ayrımcılıkla ilgili ILO sözleşmesinin ağır ihlali olduğu sonucuna vardı.

Türkiye’nin de taraf olduğu 111 sayılı Sözleşme “ırk, renk, cinsiyet, din, siyasal düşünce, ulusal veya sosyal menşe bakımından yapılan iş veya meslek edinmede veya edinilen iş veya meslekte tabi olunacak muamelede eşitliği yok edici veya bozucu etkisi olan her türlü ayrılık gözetme, ayrı tutma veya üstün tutma …” şeklinde işlemleri ayrımcılık olarak tanımlıyor.

KHK’ler ile yapılan ihraçların ardından ILO, 2017 yılından itibaren 111 sayılı sözleşme kapsamında Türkiye’yi yeniden izlemeye aldı. Nitekim ILO Uzmanlar Komitesi, 2020 yılında Uluslararası çalışma Konferansı’na sunulmak üzere Türkiye’nin durumu ile ilgili 111 sayılı Sözleşme kapsamında ayrıntılı bir rapor hazırladı ve KHK’ler ile yapılan ihraçlar konusunu ele aldı. İhraç edilen Barış Bildirisi imzacısı akademisyenler yargı kararlarına rağmen işlerine döndürülmez ise önümüzdeki dönemlerde konunun ILO gündemine tekrar gelmesi kaçınılmaz olacak. ILO’nun 111 sayılı Sözleşmesi ve Türkiye’nin durumuna ilişkin daha ayrıntılı bilgi için Prof. Dr. Pir Ali Kaya’nın DİSK-AR tarafından yeni yayımlanan ILO 100. Yıl Kitabı’nda yer alan “ILO’nun 100. Yılında 111 Sayılı Sözleşme: Türkiye-ILO İlişkileri Açısından Bir Değerlendirme” başlıklı makalesine bakılabilir. Kitaba PDF olarak şu bağlantıdan ulaşılabilir: http://arastirma. disk. org. tr/?p=4682

Ocak 2021’de Barış Bildirisinin açıklanmasının üzerinden 5 yıl, ihraçlar üzerinden ise 4,5 yıla yakın süre geçmiş olacak. Anayasanın 138 ve 153. maddeleri herkesi bağlar ve yargı kararlarının uygulanmasının geciktirilmesi Anayasa’ya aykırılık oluşturan bir fiildir. AYM ve yargı organı kararları OHAL Komisyonunu da kesin biçimde bağlıyor. Açık ve uyulması zorunlu yargı kararlarına rağmen OHAL Komisyonu neyi bekliyor? 2021’de OHAL Komisyonu daha da gecikmeksizin AYM ve ceza mahkemelerinin kararlarının gereğini yerine getirmeli ve imzacı akademisyenler için gecikmeksizin görevlerine iade kararı vermelidir.
28 ARALIK 2020 – BİRGüN