Bu ülkenin alın teri ile geçim mücadelesi veren, hayatı emeği ile var eden tüm emekçi kesimleri,
yoksulları olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz.
Tüm dünyayı saran pandemi her gün aramızdan yüzlerce can koparıyor. Vaka sayılarına her gün on binlerce vatandaşımız ekleniyor.
Sağlık Bakanlığı’nın Turkuaz renkli tablolarına yansımasa da güneş balçıkla sıvanmıyor.
İşçiler, emekçiler, işsizler, emekliler, küçük esnaf kısacası ülkenin tüm
yoksulları pandemi ve pandemi ile gittikçe derinleşen kriz koşullarında hem sağlıklarını hem de
işlerini ve gelirlerini kaybediyor.
Buna rağmen ülkeyi yönetenler pandemi tehdidi karşısında tüm sorumluluğu vatandaşlara yıkmaya devam ediyor.
Bir taraftan “Maske, Mesafe, Hijyen” nakaratları,
‘evde kalın’ çağrıları, “evde hayat var” kampanyaları tam gaz sürdürülüyor.
Diğer taraftan binlerce kişinin çalıştığı fabrikalarda, iş yerlerinde ter döken işçilere, emekçilere ‘Siz evde değil, işte kalın. Fiziksel mesafeyi korumanız imkansız da olsa otobüsle, minibüsle, metroyla her koşulda işe gidin. çalışmasanız size hayat yok’
deniliyor.
Pandemiye ilişkin alınacak önlemlerin açıklanacağı söylenen canlı yayınlar adeta Cumhurbaşkanı’nın seçim mitingi konuşmalarına çevriliyor.
Büyük şirketlerin vergi borçlarını sıfırlayanların açtığı her paketten bizim payımıza sadece borç yükümüzü daha da ağırlaştıracak krediler düşüyor.
İşçilerin,
emekçilerin, dar gelirlilerin
“salgından veya açlıktan ölme” tercihine mahkum bırakıldığı bu ağır koşullarda 83 milyon olarak hepimizin geleceğini yakından ilgilendiren bütçenin parlamentodaki görüşmeleri devam ediyor.
Hem bütçe yasa tasarısının içeriği hem de şu ana kadar kamuoyuna yansıyan tablo ülkeyi yönetenlerin pandemi koşullarında bile sermayenin çıkarlarını halkın sağlığının, emekçilerin haklarının önüne koyduğunu göstermektedir.
Sadece bütçe görüşmelerinde iktidar kanadından sarf edilen kimi sözler bile tek başına bu durumu ispatlamaya yetmektedir.
ülkede yoksulluk, işsizlik, çaresizlik hat safhada. Milyonlar işsizlikten,
hayat pahalılığından intiharın eşiğine sürükleniyor.
Her altı çalışandan biri asgari ücretin bile altında bir ücrete mahkumken,
her iki çalışandan biri asgari ücret ile geçim savaşı veriyor.
Milyonlarca çalışana
‘ücretsiz izin desteği’ adı altında günlük 39 aylık 1. 167 TL’nin reva görülüyor. Kişi başına gelir on yıl önceki rakamların altına düşmüş, açlık sınırı 3 bin, yoksulluk sınırı 8 bin TL’ye dayanmış bulunuyor.
Halk ekmek kuyrukları her gün biraz daha uzuyor.
Tüm bunlara rağmen bu ülkenin Aile, çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Türkiye’de yoksulluğun sorun olmaktan çıktığını söyleyebiliyor.
Hızını alamayan bir başka iktidar milletvekili ise “Millet kuru
ekmek yiyorsa
demek ki
aç değil” diyebiliyor.
Aklımızla dalga geçen bu sözler ülkeyi yönetenlerin halkın, emekçilerin sorunlarına ne kadar yabancılaştığını tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır.
Bundan önceki süreçlerde olduğu gibi 2021 bütçe sürecinde de halkın bütçe hakkı yok sayılmaktadır.
Maaşlarımızdan, ücretlerimizden kesilen, attığımız her adımda ödediğimiz vergilerin nereye, kime harcanacağına dair bize hiçbir söz hakkı tanınmamıştır.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da bütçe kamuoyuna ‘eğitime, sağlığa, sosyal yardımlara en çok pay ayrılan bütçe’
olarak sunulmuştur.
Oysa 2021 yılı bütçesi emekçi kesimler ve dar gelirliler için bir acı reçete, kuru ekmek bütçesidir.
Bütçenin tüm yükü her 100 TL’nin 65 TL’si dolaylı vergilerden karşılanacak olan adaletsiz vergi sistemiyle yine ücretli kesimlere yıkılmıştır.
Buna karşın bütçenin asıl kaynağı olan işçi ve emekçiler olarak bizlerin yaşadığı iş ve gelir kaybını giderecek, acil ekonomik ve toplumsal ihtiyaçları karşılayacak tek bir önleme yer verilmemiştir.
Salgın ve ekonomik kriz ile sağlık, beslenme, barınma, eğitim gibi temel acil ihtiyaçlara ulaşmakta çok daha zorlanan dar gelirliler, yoksullar bir kez daha görmezden gelinmiştir. Ülkenin kaynaklarını yağmalayan yerli ve yabancı sermayeye, rantiyecilere, güvenlik adı altında savaş harcamalarına öncelik verilmiştir.
Yükü maaşlarımızdan-ücretlerimizden kaynakta kesilen Gelir Vergisi ile KDV ve öTV başta olmak üzere harcamalarımızdan alınan dolaylı vergilerle omuzlarımıza yıkılan yükten
patronlara destek için 50. 6 milyar lira
kaynak ayrılmıştır. İşverenler tarafından SGK’ye ödenmesi gereken
27. 7 milyar lira
tutarındaki prim için İşsizlik Sigortası Fonu’na yani işçilerin cebine el uzatılmıştır.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi asgari ücretliler kadar bile vergi ödemeyen servet sahipleri, büyük holdingler kurumlar vergisinde indirim ile ödüllendirilmek istenmektedir.
Siyasal iktidar emekçilerin taleplerine karşı o kadar duyarsızlaşmıştır ki;
COVİD-19’un sağlık emekçileri için meslek hastalığı kabul edilmesine bile kulaklarını tıkamıştır.
–
Salgına karşı canı pahasına mücadele edenlerin bu haklı talebi ‘maliyet’ olarak görülürken Milli Piyango’nun ve At Yarışlarının KDV’si sıfıra indirilmektedir. Böylece buraları devralanlara halkın cebinden 65 Milyar TL servet transfer edilmektedir.
–
83 milyonun sağlığı için bütçeden ayrılan tutar 77 Milyar lirada kalırken, savunma ve güvenlik harcamaları adı altında savaş bütçesine bu tutarın yaklaşık iki katı, 148 milyar TL,
ayrılmaktadır.
üstelik bu rakamın içinde Cumhurbaşkanlığına bağlı tüm örtülü ve yedek ödenekler, Savunma Sanayii Destekleme Fonu kaynakları, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen tüm gizli harcamalar yoktur.
– Son açıklanan esnaf paketi ile 1 milyon 200 bin esnafa sadece 5 Milyar TL verilmesi hedeflenirken, 2021’de Cumhurbaşkanı tarafından kimseye hesap vermeden kullanılacak örtülü ödenek 16 milyar TL’ye ulaşmıştır.
–
Geçsek de geçmesek de, hizmet alsak da almasak da parası bizim cebimizden çıkacak olan şehir hastanelerine, otoyollara, köprü ve tünellere bütçeden 35 Milyar TL ayrılmıştır.
–
Yoksulluğu kader olarak gören, her türlü haksızlık karşısında susan, iktidara biat eden bir toplum yaratmanın araç haline getirilen Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi ise geçen yıla göre yüzde 23 artırılarak 13 Milyar TL’ye çıkarılmıştır. Böylece Diyanete bütçeden ayrılan pay 7 Bakanlılığa ayrılan payın toplamının üzerine çıkarılmıştır.
öte yandan sıraladığımız bu rakamlar açık bütçede öne çıkan temel başlıklardan ibarettir. Siyasal iktidarın buna ek olarak bir de Varlık Fonu ile kurduğu paralel bütçesi-hazinesi, nereye, kime, ne kadar kaynak aktarıldığı ‘devlet sırrı’ gerekçesi ile denetlenemeyen kapalı bütçesi olduğunu bilmeyen yoktur.
Pandemi ile derinleşen
işsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk cenderesinde sıkışan emekçilerin, halkın sırtına yıkılan yükü daha fazla büyüten bu sermaye, rant, savaş ve yağma bütçesi bizim bütçemiz değildir.
Toplumun %99’na karşı %1’nin çıkarlarını, ihtiyaçlarını temel alan bu bütçe bizim bütçemiz değildir.
TBMM genel kurulunda görüşülen
emekçilerin, dar gelirlilerin ihtiyaçlarını gidermekten uzak, toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren bu bütçe
geri çekilmelidir.
Kamusal hizmetleri geliştirecek, salgın süresince iş ve gelir kaybına uğrayan kesimleri destekleyecek halktan, emekten yana bir bütçe oluşturulmalıdır.
Salgın hızla devam ettiği koşullarda bütçe kaynakları halkın sağlığı ve geçimi için kullanılmalı,
sosyal devlet uygulamaları için şirketler ve büyük servetler vergilendirilmeli, dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki payı azaltılmalıdır.
KESK olarak Emekten-Halktan Yana Bütçe
mücadelemizi her şart altında sürdürmeye devam edeceğiz.
Pandemi koşullarında bile işsizliğe, yoksulluğa,
hayat pahalılığına terk edilen, eğitim- sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerinden yararlanma hakkı piyasalaştırma ile engellenmek istenen toplumun %99’unu oluşturan milyonları
bir kez
bütçe hakkına sahip çıkmaya
çağırıyoruz.
Yürütme Kurulu