YENİ EKONOMİK PROGRAM VE TÜİK ENFLASYONU İLE İLGİLİ SENDİKAMIZIN GÖRÜŞ VE TALEPLERİNİ KAMUOYUYLA PAYLAŞTIK. . .

225



Yeni Ekonomik Program ve TÜİK Enflasyonu ile ilgili değerlendirmelerimizi, 8 Ekim 2020 Perşembe günü Genel Merkezimizde yaptığımız basın toplantısıyla kamuoyuyla paylaştık.
Genel Başkanımız Serpil Akpınar tarafından yapılan açıklama aşağıdadır:
BASINA VE KAMUOYUNA
MALUMUN İLANI: YEP


345px; 230px; 2018 yılında Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından 2019-2021 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program ilk defa “Yeni Ekonomi Programı” adı altında açıklandı. Dengeleme, Disiplin, Değişim sloganı ile kamuoyuna duyurulan, YEP’te ortaya konulan neredeyse tüm hedefler 2020 yılı sona ermeden iflas etti. YEP’te çizilen çerçeve ve belirlenen hedeflere göre hazırlanan yıllık bütçeler daha önce Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanılırken, bu yetki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na devredildi.

29 Eylül 2020 tarihinde açıklanan 2020-2023 yıllarını kapsayan YEP’te açıklanan programın AKP’nin dilinden düşürmediği “Hedef 2023” dönemini de kapsıyor olması ve 2023 yılı için ortaya konulan hedeflere bakıldığında, bırakın Türkiye’yi ileri taşımayı on yıl öncesine götürdüğü görülmektedir. Programın açıklandığı dönemde döviz piyasalarında yaşanan dalgalanma ve TL’nin birçok ülkenin parası karşısında değer kaybetmesine rağmen Hazine ve Maliye Bakanı’nın “kur benim için hiç önemli değil, hiç oraya bakmıyorum” sözleri, hazırlanan Yeni Ekonomi Programının ciddiyetini de ortaya koydu.
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve pandemi koşullarında açıklanan YEP emekçiler, kadınlar çiftçiler, yoksullar, işsizler, EYT’liler için hiçbir çözüm üretmeyerek, milyonlarca kişinin geleceğe dair karamsarlıklarını daha da artırırken, Başta TOBB olmak üzere birçok sermaye örgütü tarafından övgüyle karşılandı.
Bugüne dair hiçbir hedef ortaya koyamayan programın geleceğe dair ortaya koyduğu hedeflerin inandırıcılığı bulunmamaktadır. Programın satır aralarında emekçilerin kazanılmış haklarına dair saldırılar devam ederken esnek çalışma adı altında kıdem tazminatının gaspı planlanmaktadır. İşçilerin önümüzdeki yıl yapılacak toplu sözleşme süreçlerinde gerçekleşen enflasyonun değil hedeflenen enflasyonun veri olarak kabul edilmesi programda yerini bulurken bu saldırılar aynı zamanda IMF tarafından hazırlanan Türkiye raporlarında talimat olarak yer almıştır. YEP IMF’ye karşı sorumluluklarını yerine getirirken, emekçilerin ve yoksul halkımızın taleplerini yine görmezden gelmiştir. İşgücü piyasasında güvencesizliği, kayıtdışılığı en çok yaşayan, eğreti konumda yer alan kadınlar ekonomik kriz ve pandemi kıskacında gittikçe işsizleşirken, yoksullaşırken ve artan türlü şiddet biçimlerine maruz kalırken, bu yepyeni YEP de kadını görmemiştir.
Türkiye’de başta TÜİK ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere açıklanan hiçbir veriye güven kalmamıştır. Başta makro ekonomik veriler olmak üzere, pandemi sürecinde ortaya çıkan vaka ve hasta sayıları bir avuç sermeye çevresinin çıkarları gözetilerek manipüle edilirken bunun adı ulusal çıkar olarak ifade edilmektedir.
Kürt sorunu temelinde savaş politikalarının ve süreklileştirilen OHAL koşullarının sunduğu olanaklarla toplumsal muhalefete yönelik baskılar her geçen gün arttırılmaktadır. Anayasa Mahkemesinden tutun seçilmiş milletvekilleri ve belediye başkanlarına kadar her kesim yoğun saldırıların hedefi haline gelmiştir. Bir gün TTB hain ilan edilirken, başka bir gün EYT’lilerin mücadelesi ekonomiye darbe girişimi olarak ifade edilebilmektedir. Yargı ise siyasi iktidarın elinde adeta tehdit, intikam ve iltimas aracına dönüştürülmüş durumda.

öte yandan başta kamuda olmak üzere çalışma yaşamında liyakatın yerini tamamen sadakat almış durumda. İktidar “benden olmayana olmayana ekmek de yok yaşam hakkı da yok” siyaseti güdüyor. Sayıştay raporlarında bile gizlenemeyen yolsuzluklar her geçen yıl artarak devam etmektedir. İsraf ekonomisi itibardan tasarruf olmaz denilerek meşrulaştırılmaya çalışılmakta, kamu ihalelerinde yaşanan hukuksuzluklar artarak devam etmektedir.
İşsizlik ülkemizin en temel sorunu haline gelmiştir 13 milyonun üzerinde işsiz mevcutken ekonomik gidişat yeni işsizlerin bu sayıya ilave olacağı bir dönemi işaret etmektedir. EYT’lilerin taleplerinin karşılanması her zamankinden daha elzem bir duruma gelmiştir. Eğitim ve sağlık sistemi çökmüş durumdadır. Parası olmayana hatta pandemiyle birlikte nerdeyse parası olana dahi eğitim de sağlık hizmeti verecek bir sistem kalmamıştır. Kamusal eğitim, sağlık ve sosyal güvenliğin önemi içinde bulunduğumuz süreçte bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Dört tarafla tutuşulan savaşlar sonucu savunma giderleri her geçen gün artmaktadır. Savaş ekmeğimizi küçültmektedir. Diyanete, islami vakıf ve cemaatlere büyük bütçeler ayrılmaktadır. Yandaş şirketlere büyük mali imtiyazlar ve vergi indirimleri ve afları uygulanmaktadır.
Geçtiğimiz dönemde Merkez Bankası’nın yedek akçesi ve İşsizlik Fonu gibi fonlarda birikmiş paraların da kullanılmasına rağmen bütçe açığının artmasının önüne geçilemedi. 2018’e göre 2019 yılında neredeyse ikiye katlanan bütçe açığı artmaya devam ediyor.
Toplu İş Sözleşmesinin emekçilerin gerçekliğiyle uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor!
Ekonomik tablo bu denli ağır ilerlerken, kamu emekçileri ve emeklilerini sefalet zamlarına mahkum eden orta oyununa dayalı Toplu Sözleşmenin sonucu olarak önümüzdeki yıl için %3+%3 zam sözkonusudur. Diğer yandan ise ekonomik kriz ve pandemi koşullarında asgari ücret açlık sınırı rakamlarının altında seyretmekte, asgari ücret bile %20’lik vergi dilimine girmektedir.
Dolayısıyla, 2021 yılı için hazırlanacak bütçede emekçilerin talepleri yok sayılamayacağı gibi ertelenmesi de kabul edilemez. Ve emekçilerin talepleri YEP adı altında açıklanan orta vadeli programla geçiştirilemez.
Bundan önceki bütçelerde talep ettiğimiz toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderecek kalemlere yer verilmesi, pandemiyle birlikte bugün çok daha aciliyet kazanmıştır. Cinsiyetçi, kadın düşmanı politikalarıyla, diyanetin yayınladığı kadının erkeğin kölesi olduğuna dair fetvalarıyla, kadına yönelik şiddette cezasızlığı temel almış yargısıyla kadın katliamlarının %1400 oranında artmasına neden olan iktidar bir yandan da İstanbul Sözleşmesini uygulamadığı gibi kaldırmak için uğraşmaktadır. Hal böyle değilmiş gibi bir de kadına yönelik şiddeti azaltacağına dair propaganda yapan iktidar, pandemi koşullarında ev içinde daha çok şiddete maruz kalan kadınlar için 2021 bütçesinde kadına yönelik şiddeti önleyici ve kadınları koruyucu mekanizmalara yer vermek zorundadır.
2021 yılı bütçesinde taleplerimizin yer alması savaş ve rant için değil halktan emekçiden yana bir bütçe için tüm mağdurların birlikte mücadelesi birinci görevimizdir.
BES olarak bütçe hakkımıza sahip çıkacağız, TÜİK emekçileri tarafından toplanan verilerin çarpıtılarak kullanılmasına daha fazla ses çıkaracağız. Katılımcı, demokratik bir bütçe için mücadele ederken, savaşa karşı barışı, yoksulluğa karşı insanca yaşamaya yetecek gelir ve iş güvencesi için halktan, emekçiden yana bir bütçe mücadelemizi yükseltmeye devam edeceğiz.
Bütçe takviminin her aşamasını takip ederek
kamuoyunu bilgilendirmede üzerimize düşen sorumluluğu yerine getireceğimizi ifade ediyoruz.
“Herkes biliyorgeminin su aldığını,herkes biliyorkaptanın yalan söylediğini,herkes biliyorzarların hileli olduğunu. “

MERKEZ YÖNETİM KURULU