ERKAN AYDOĞANOĞLU: GÜVENCESİZ EMEK REJİMİ (25. 06. 2020)

191



Kapitalist üretim yapısı ve emek sürecinde yıllar içinde yaşanan dönüşümle birlikte değişen istihdam rejimleri, iş gücünün farklı kesimlerine (işçi-memur, kadın-erkek, genç-yaşlı, göçmen-yerli) göre farklılaşan, merkezinde kuralsızlaşma, esnekleşme ve güvencesiz çalışmanın yer aldığı karmaşık ve parçalı istihdam yapıları oluşturmaya başladı.
Sermayenin birikim mantığının temelinde sermayenin sürekli olarak üretim ve emek sürecini yenilemesi ihtiyacı yatar. Sermaye, kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda emek üretkenliğini (sömürüyü) artırarak hem maliyetleri azaltarak kâr oranlarını üst noktalara çıkarmak, hem de kapitalist rekabette daha güçlü konuma geçmek için emek sürecini kendi ihtiyaçları doğrultusunda düzenler.
İşçilerin haklarının korunmasına yönelik her türlü kural ya da güvence sermaye birikimi üzerinde kısıtlayıcı etki yaratır. Patronlar, işçiler üzerinden daha fazla artı değer elde etmek için yeni üretim teknikleri geliştirirken, istihdam yapısı ve çalışma biçimlerinin sermaye birikimini sınırlandırmayacak şekilde düzenlenmesini isterler.
Dünyada ve Türkiye’de Kovid-19 salgını sürecinde yaşanan gelişmeler, üretimin, emeğin, istihdamın, çalışma ilişkilerinin ve bir bütün olarak toplumsal yaşamın dönemin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi gerektiği tartışmalarını beraberinde getirdi. Salgın günlük yaşamın bütün alanlarını alt üst ederken, özellikle istihdam ve çalışma biçimlerinin ‘yeni normal’ gerekçesiyle yeniden düzenlenmesine yönelik planlar ve hedefler birer birer ortaya çıkmaya başladı.
Son 18 yıl içinde emekçilerin kazanımları birer birer ellerinin arasından kayıp giderken, özellikle gençlerin ve kadınların iş, gelir ve sosyal güvenlik hakları bakımından esnek ve korumasız olarak istihdam edilmesini temel alan esnek çalışma biçimleri (kısmi süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, evden çalışma, ödünç iş ilişkisi vb) hızla yaygınlaştırıldı. İktidar istihdam ve çalışma biçimlerini farklı ve birbirinin alternatifi haline getirerek, işçiler arasında geçmişte olduğundan çok daha derin ücret ve sosyal hak farklılıkları yaratmayı başardı.
Kıdem tazminatı ‘tamamlayıcı emeklilik sistemi’ üzerinden fiilen tasfiye edilmeye çalışılırken, Meclis gündemindeki ‘İstihdam Kalkanı Paketi’ ile 20 yaş altı ve 50 yaş üstü işgücünün belirli süreli, esnek ve güvencesiz çalıştırılması, bu işçileri istediği gibi işe alıp işten çıkarmak için yasal zemin oluşturulmak isteniyor.
4857 sayılı iş kanunundaki mevcut düzenlemenin aksine, işin süreli olup olmadığına bakılmadan zincirleme olarak belirli süreli iş sözleşmesi yapılması halinde sözleşme sürenin bitiminde bu yaş grubundaki işçilere ihbar ve kıdem tazminatı ödenmeyecek. Bu durumda mevcut işçilerin dörtte birinin ihbar ve kıdem tazminatı hakları elinden alınmış olacak. 25 yaşından küçükler ayda 10 günden az çalışması halinde sigorta yatırma zorunluluğu olmayacak. Kısmi süreli çalışmanın yaygınlaşması sonucunda genç ve orta yaşlı işgücü içindeki yüksek işsizlik oranları en azından kâğıt üstünde azaltılacak.
İş, gelir ve sosyal güvenlik güvencesizliği, düşük ücretler, sigortasız çalıştırma, ağır çalışma koşulları, sosyal hak kayıpları, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin olmaması ve sendikasızlaşma gibi farklı yönleriyle her açıdan güvencesiz bir emek rejimi inşası süreci ile karşı karşıyayız. İşçiler açısından yapılan işin, işyerinin, mesai saatinin, çalışma şekillerinin belirlenmesinde yasaların ve kuralların değil, piyasanın ve patronların ihtiyaçlarının belirleyici olacağı despotik bir emek rejimi oluşturuluyor.
Türkiye’de emekçilerin elinde kalan son ekonomik, sosyal ve demokratik hakları ortadan kaldırmaya yönelik adımların atıldığı, işçi sınıfının bütün kazanılmış haklarının hedefe konulduğu bir dönemde, kıdem tazminatı başta olmak üzere, iş ve gelir güvencesi ile kamusal sosyal güvenlik hakkına güçlü ve örgütlü mücadele üzerinden sahip çıkmak hayati derecede önem taşıyor.
25 HAZİRAN 2020 – EVRENSEL