ALİ RIZA GÜNGEN: BORÇ KİME KALACAK’ (01. 05. 2020)

187

Karşımızdaki çöküş 2018-19 krizinin üzerine bindi ve uzun bir tahribat döneminin sonuna geldi. Sermaye gruplarına desteğin artması, kamunun hızlı borçlanması ve devlet bankaları sayesinde hızlı kredi genişlemesinin nelere yol açtığını daha önceki epizotlardan biliyoruz. Her seferinde geçici bir ferahlama ve ertelemeyi daha büyük bir çöküşün takip ettiğini gördük.
Pandemi sonrasında devam edecek finansal oynaklıklar karşısında ve zaman zaman alt üst olacak finansal piyasalar için ne gibi önlemler alınabileceği şimdiden konuşulmaya başlandı. Bugün verilen desteklerin, yarın yüksek bir bedel oluşturacağına dikkat çeken mali muhafazakâr
The Economist
dergisi, arazi ve veraset vergisi yanı sıra karbon vergisinin de uygulanabileceğini
[
ya tahvil alımlarına başladı ya da almaya başlayacaklarını duyurdu. Bu genişlemeyi daha fazla kamu harcaması ile ekonomik faaliyeti toparlama uğraşları ve şirketlere verilen desteklerin imkân el verdiğince genişlemesi takip edecek.
İyimser senaryoları ön plana çıkartan IMF
[

faaliyet giderleri daha yapışkan nitelik sergileyen şirketler kesiminin düşük gelir nedeniyle tüm dünyada sorunlar yaşadığını belirtip, gelirlerin yüzde 25 kadar azalmasının çok sayıda şirketin yükümlülüklerini yerine getirememesine yol açacağı uyarısında bulundu. Kısa vadeli borç ödemeleri 93 milyar doları bulan Türkiye özel sektörü, borcuna oranla daha az nakde ve kısa vadede gelir getirici yatırıma sahip.
Türkiye şirketlerinin varlıklarına oranla kısa vadeli açığının birçok başka ülkeye göre daha fazla olması hemen her şeyin “normal”e döndürülmesi için fazladan baskı oluşturuyor. Ekonominin yeniden açılması telaşının arkasında Türkiyeli şirketlerin dünyada likidite sorunu en ağır seyreden şirketler olması da yatıyor. Fakat tekin olmayan bir şeyler var: Türkiye’de Merkez Bankası ile ticari bankalar arasında kurulmuş
[

. Görüşümü koruyorum. Ancak ortaya çıkan yıkım nedeniyle daha kaygılıyım.
REKOR KIRILDI
Kaygımın borç verileriyle doğrudan ilgisi bulunuyor. Nisan ayı için Hazine nakit gerçekleşmeleri henüz açıklanmadı. Hazine’nin toplam net borçlanmasının nisan ayında 60 milyar TL’ye yaklaşarak
[

Borçlanma rekoru kırılırken tahvil faizlerinin artması beklenir. Ancak tam tersi gerçekleşiyor. Tahvil faizlerinin hızla düşüşünün arkasında ise ekonomi yönetiminin idare-i maslahatçılığı yatmakta. 18 Nisan’da BDDK’nin açıkladığı ve Mayıs ayından itibaren uygulanacak aktif rasyosu hesaplaması bankalara döviz mevduatındaki genişlemeyi durdurun demekle kalmıyor. Bankaları daha fazla Hazine tahvili alımına da zorluyor. Esas amaç kredi genişlemesini teşvik etmek, ancak bu riskli ortamda bankalar yeni düzenlemeye uymak ve fakat daha fazla kredi vermemek üzere
[

.
Karşımızdaki çöküş 2018-19 krizinin üzerine bindi ve uzun bir tahribat döneminin sonuna geldi. Sermaye gruplarına desteğin artması, kamunun hızlı borçlanması ve devlet bankaları sayesinde hızlı kredi genişlemesinin nelere yol açtığını daha önceki epizotlardan biliyoruz. Her seferinde geçici bir ferahlama ve ertelemeyi daha büyük bir çöküşün takip ettiğini gördük. Türkiye’nin 2020 çöküşüne karşı verilen tepkiler Merkez Bankası’nın bilanço genişletmesi nedeniyle önceki yıllarda ülkedeki kriz yönetimiyle de arada bir fark oluşturuyor. Lakin pandemi kaynaklı yeni çöküşte anlamlı olabilecek alım programı diğer unsurlarla birleşince toksik bir karışıma yol açıyor.
Türkiye’de ekonomi yönetiminin benzer bir kredi genişlemesine girdiği 2017’de açık siyasal hedef referandumu kazanmaktı. 2018’de tamamlanan siyasal rejim değişikliğini öncesini de bu bağlamda değerlendirmek mümkün. Sonuçta yapısal sorunların üzerine 2018’de küresel finansal koşulların sıkılaşması sırasında ekonominin son derece kırılgan hale getirilmiş olması eklendi. Bugün Covid-19 salgını nedeniyle bütün dünyada para ve maliye politikaları değişirken daha önce görülmedik önlemler devreye sokulabiliyor. Ancak Türkiye’de devletin sermayeden düzgün vergi almaması, vergi istisnalarını kaldırmaması, Köİ ödemelerine devam etmesi, politika yapımının kısa erimli olması ve yönlendirmeyle indirilen tahvil faizlerinin dahi yüksekliği hep birlikte çok ağır bir borç sorunu ortaya çıkartıyor. O borcun emekçinin sırtına binmesi ekonomi yönetiminin ilk ve neredeyse doğal tercihi. Bu nedenle geniş toplumsal kesimler için bitmeyen zorluklar devam edecek.
1 Mayıs işçi bayramını balkonlarda değil sokaklarda özgürce kutlama hasretiyle yazıyı bitireyim. “çifte bayram”dan ise umutlu değilim, çünkü asıl bayramların, krizle mücadelede halk yararına önlemler ve planlı müdahalelerle geleceğini bilenlerdenim.
[rn]1 MAYIS 2020 – GAZETE DUVAR