YAŞAM HAKKI EN TEMEL HAKTIR! TEDBİRSİZLİK NEDENİYLE DAHA FAZLA ÖLÜM YAŞANMASIN!

232



YAŞAM HAKKI EN TEMEL HAKTIR!TEDBİRSİZLİK NEDENİYLE DAHA FAZLA öLüM YAŞANMASIN!
Koronavirus salgınının ülkemizde de artmaya başlamasıyla birlikte işkolumuzda bulunan vergi daireleri, adliyeler, nüfus müdürlükleri, sosyal güvenlik merkezleri, İŞKUR Müdürlükleri, gümrük, TÜİK, Kredi Yurtlar Kurumu gibi birçok kurumda acil olarak tedbir alınması gerektiğini belirterek, örgütlülük alanımıza giren tüm kurumlara talep ettiğimiz tedbir taleplerimizi gerek yazı ile gerekse yüz yüze yaptığımız görüşmelerle bildirdik.
BES olarak işkolumuzda bulunan kurumlarda tespit edilen COVID-19 vakalarına ilişkin açıklamayı 30 Mart tarihinde yapmış ve tespit edebildiğimiz kadarıyla 12 büro emekçisine teşhis konulduğunu belirtmiştik. 30 Mart’tan bugüne kadar geçen sürede vaka sayılarındaki artışa bakıldığında işyerlerinde alınan tedbirlerin yetersizliği ortaya çıkmıştır. Başta vergi daireleri, adliyeler, sosyal güvenlik merkezleri ve İŞKUR olmak üzere işyerlerinde vaka sayıları hızla artmaya devam etmiştir. Bugüne kadar basına yansıyan ve sendikamızın tespitlerine göre 100’den fazla büro emekçisine COVID-19 teşhisi konulmuş, iki büro emekçisi de hayatını kaybetmiştir. Vaka tespit edilen birçok işyerinde ise çalışanların tamamına test yapılmamış, sadece izlemeye alınmışlardır.
Pandeminin her gün yüze yakın insanın canını aldığı bu günlerde gerekli tedbirleri almayan kurum yöneticileri-birim amirleri sorumluluktan kaçmamalıdır. Virüsün bulaşma aritmetiği dikkate alındığında bu sayının birkaç gün içerisinde kat be kat artacağı ortadadır. Hemen bu günden salgınla ilgili riskler ortadan kalkıncaya kadar zorunlu hizmetler dışında tüm emekçiler ücretli izne çıkarılarak, vaka görülen birimlerdeki bütün personele ve sosyal temas içinde oldukları kişilere test yapılması zorunluluktur.
Hükümetin bu süreçte ortaya koyduğu kriz yönetimi, salgınla mücadeleden çok işçilerle, kamu emekçileriyle, yoksul halkla mücadeleye dönüşmüştür. Hükümet “ekonomik çark dönmeli, üretimin ve ihracatın devamı en önemli önceliğimizdir” diyerek, önceliğin milyonlarca emekçinin sağlığı ve yaşam hakkı değil, ekonomi olduğunu göstermiştir. Bir taraftan emekçileri çalışmaya mahkûm ederken, diğer taraftan “işten atmaları yasaklıyoruz” reklamı altında ücretsiz izinleri meşrulaştırmaya, emekçileri asgari ücretin altında sefalet ücretine mahkûm etmeyi gündeme getirebilmektedir. Ülkeyi saran salgın karşısında bile işçilerin, yoksulların korunmasını esas alan sosyal devlet ilkesi hayata geçirilmemekte, varsa yoksa patronların neşelenmesi kısmıyla ilgilenmektedir. İşçilerin, kamu emekçilerinin, yoksulların evde kalmasını sağlayacak ekonomik tedbirleri almazken, lüks araba, inşaat gibi ihaleler aralıksız devam edebilmektedir. Bütün bu uygulamalardan çıkan sonuç hükümetin işçilerle, emekçilerle arasına sınıfsal mesafeyi koymuş olduğu gerçeğidir.

Kağıt üzerinde var olduğu söylenen 132 milyarlık liralık işsizlik sigortası fonunda gerçekte bu miktarın bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu süreçte işinden olan, evine ekmek götüremeyen işsizin yoksulun derdine çare bulması gerekenler, çareyi gene ücretlilerden bağış adı altında yardım toplamakta aramaktadır. Bütçe yeniden düzenlenmelidir. Sekiz bakanlığı geride bırakan Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi, pandemi ile mücadele ve işsizlere nakdi destek için kullanılmalıdır. Bu zamana kadar eşitsizliğin, yoksulluğun, kalitesiz ve yetersiz kamu hizmetlerinin sebebi olan ve sürekli zengini daha zengin yoksulu daha yoksul eden adaletsiz vergi sistemine son verilmelidir.
Su an yaşanan ekonomik krizden çıkış için zenginlerden servet vergisi alınmalıdır. Toplanan vergiler işsizliğin önlenmesi, yoksulluğun ortadan kalkması için kullanılmalıdır.
Maskesiz dolaşmanın yasaklandığı bir durumda, ne hazindir ki 10 kuruşluk maskeyi dahi halkına ücretsiz ulaştırma organizasyonu yapamayan bir devlet aklıyla yönetiliyoruz. Yerel yönetimlerin geliri olmayan yoksul halka ulaşma, bu kriz ortamında temel ihtiyaçlarını giderme çabasını engellemekte hükümetin bir diğer kriz yönetme biçimi olmuştur.
Görüyoruz ki koronavirüs salgını hükümete bugüne kadar tepkiler nedeniyle gerçekleştiremediği birçok şeyi gerçekleştirme imkanı da doğurmuştur. Tam da söyledikleri gibi krizi her anlamda fırsata çevirmektedirler. Hayatını kaybedenlerin sayısının bini aştığı, vaka sayısının elli bini geçtiği bugünlerde halk can derdindeyken, kamuoyunda tartışmalardan kaçırılarak Mecliste
infaz yasası adı altında ayrımcı af yasası kabul edilmiştir.
Geçtiğimiz hafta sonu 10 Nisan 2020 akşamı plansız bir şekilde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesinin ardından, yasağın ilan edildiği kentlerde yüzbinlerce yurttaşın bir anda sokağa dökülmesi ve fiziki mesafenin ortadan kalkmasıyla yaratılan riskler de işin tuzu biberi olmuştur. Burada gene kendi sorumluklarını perdelemek için suçu, evinde ekmek, çocuğuna süt alma telaşına düşen halka yüklemişlerdir. Bugün insanların sağlığının korunması ve geçiminin güvence altına alınarak sağlanması dışındaki bütün seçenekler emekçilerin sorunlarını çözmekten uzaktır. Salgının yaratacağı olası etkileri azaltmak amacıyla, göstermelik hafta sonu sokağa çıkma yasakları değil, temel gıda maddeleri, ekmek fırınları ve zorunlu hizmetler dışında, tüm kamu kurumları, yeraltı madenleri, fabrikalar, orta-küçük işletmeler kapatılmalı ve kamuda ve özelde çalışmak zorunda olan tüm emekçilere ücretli izin verilmelidir.

MERKEZ YÖNETİM KURULU