ERKAN AYDOĞANOĞLU: MÜCADELE SINAVI (25. 04. 2019)

185

İşçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarının belirgin bir şekilde zorlaştığı, en temel haklarına, hatta yaşamlarına yönelik saldırı ve tehditlerin arttığı bir dönemde işçi ve emekçiler, 1 Mayıs’ta bir kez daha ‘İnsanca yaşam ve çalışma koşulları’ talebiyle Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanında alanlara çıkacaklar.
Dünyanın farklı ülkelerinde yapılan 1 Mayıs gösterileri ya da kutlamaların, içerikleri ve biçimsel özellikleri farklılıklar gösterse de dünyada 1 Mayıs kadar evrensel nitelik taşıyan, kitlesel ve yaygın olarak kutlanan ikinci bir gün yok. 1 Mayıs’ı diğer önemli günlerden farklı kılan, işçi sınıfının sömürüye, kapitalizme ve emperyalizme, iktidarların emek ve işçi düşmanı politikalarına karşı birlik, mücadele ve dayanışmasını dosta düşmana net bir şekilde göstermesidir.
ülke tarihinin en ağır ekonomik kriz sürecinin yaşandığı, iktidarın krizin yükünü emekçilerin sırtına yıkmak için hazırladığı ‘saldırı planı’nı günler öncesinden ilan ettiği koşullarda 1 Mayıs’a gidiliyor. Kamu kaynaklarının batık şirketleri kurtarmak için bankalara aktarılması, kıdem tazminatının zorunlu bireysel emeklilikle birleştirilerek fona devredilmek istenmesi, tarımın şirketleşme üzerinden özel sektörün yağmasına açılması, sosyal güvenlik reformu bahanesiyle emeklilik yaşı ve prim oranlarında yapılmak istenen değişiklikler tüm emekçileri ve ailelerini yakından ilgilendiriyor.

Türkiye’de TÜİK’in resmi verilerine göre çalışan nüfusun üçte ikisi (yüzde 68) ücretli emekçilerden oluşuyor. İşçi sınıfının en temel ekonomik ve demokratik haklarına yönelik tehditlerin ve saldırıların yaşandığı Türkiye gibi bir ülkede, 1 Mayıs’a giderken işçi sınıfının temel gündem başlıklarının ve mücadele taleplerinin en güçlü şekilde dile getirilmesi gerektiği ortada. Ancak özellikle 1 Mayıs öncesinde yürütülen tartışmaların büyük ölçüde mitinglerin nasıl organize edileceği ve kimlerin nasıl katılacağına indirgeniyor olması dikkat çekici. Türkiye’de yıllardır sürdürülen ve bir türlü aşılamayan bu tutumun, aksi yöndeki tüm çabalara rağmen, hâlâ sürmekte olduğu görülüyor.

Bu yıl 1 Mayıs, işçi ve emekçilerin acil ekonomik, sosyal ve demokratik talepleriyle, en temel hakların ve özgürlüklerin açıkça tehdit altında olduğu bir dönemde yapılacak. Bu nedenle 1 Mayıs’tan itibaren temel ekonomik-demokratik talepler ile ‘tek adam yönetimi’nin işçi sınıfının kazanımlarına yönelik saldırıları arasında somut bağlar kurularak hareket edilmesi, sadece 1 Mayıs açısından değil, 1 Mayıs sonrasında yaşanacaklar açısından da büyük önem taşıyor.

1 Mayıs’ın nasıl bir içerikte ve hangi taleplerle kutlanacağı konusunda en büyük sorumluluk, kuşkusuz az çok sınıf kaygısı duyan mücadeleci sendikalara, emek ve meslek örgütlerine düşüyor. Kıdem tazminatı ve iş güvencesi elinden alınmak istenen, kamusal emeklilik hakkı hedef alınan, yüksek enflasyonun ezdiği yetmiyormuş gibi, yeni vergilerle cebindeki üç kuruşa göz dikilen tüm emekçiler için bu yıl 1 Mayıs kutlamalarının hem nicelik, hem de nitelik olarak güçlü geçmesinin ayrı bir önemi var.

1 Mayıs gibi evrensel bir günün, ülke çapında yaygın, kitlesel ve günün hakkını vererek güçlü bir şekilde kutlanması elbette önemlidir. Fakat en az bunlar kadar önemli olan, 1 Mayıs sonrasında işçi ve emekçilerin, onları temsil etme iddiasında olan sendikal ve siyasal yapıların iktidarın saldırılarına karşı nasıl bir tutum takınacağı, nasıl bir mücadele çizgisinin izleneceğidir. Emekçiler ve emek örgütleri, iktidar tarafından açıkça ilan edilen saldırılara karşı önemli ve tarihi bir ‘mücadele sınavı’ ile karşı karşıyalar.
25 NİSAN 2019 – EVRENSEL