MUSTAFA SÖNMEZ: PARILTILI BÜYÜMENİN KARANLIK YÜZÜ (03. 04. 2018)

198

Dövizde sert tırmanış sürerse Merkez Bankası’nın faiz artırarak ve/veya diğer para politikası araçları ile etkili müdahalelerde bulunması beklenebilir. Bu yapılmazsa özellikle iç aktörlerin dövize yönelişi kuru daha da yukarı çeker ve ekonomik tahribatı artırabilir
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 29 Mart’ta yaptığı açıklamayla Türkiye Gayri Safi Yurtiçi Hasılası’nın (GSYH) 2016’ya göre
[

Türkiye’nin 2017’deki yüzde 7. 4’lük büyüme performansı, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma örgütü’ne ([
üçüncü sırayı yüzde 5’lik oranla Slovenya aldı.
Madalyonun bir de öteki yüzü var elbette. öteki yüz, bu parıltılı büyümenin tekrarlanması zor bir devlet desteğine, aşırı borçlanmaya, artan kırılganlıklara mal olduğunu gösterirken büyümenin sosyal ayağının da sorunlu olduğunu, özellikle alt sınıfların bu büyümeden iş ve gelir artışı olarak yararlanamadığını gösteriyor.
Başbakan Yardımcısı
[

2017 yılı yüzde 12 ile tamamlandı. 2017’de dolar fiyatı yıllık yüzde 21. 7 arttı. Bu artan dolar fiyatıyla yapılan ithalat, ayrıca enerji ve emtiada artan dış fiyatlar, içerideki üretimin maliyetlerini artırdı ve üretici fiyatlarındaki artış yıllık yüzde 15’i geçti. Dolayısıyla büyüme madalyonunun arka yüzünde baş edilmesi zor bir enflasyon yer aldı.
Tüketim odaklı büyüme ithalatı kamçılarken Türkiye’nin döviz açığı hızla büyüdü ve
[

ulaşan dış borç stokunun yüzde 70’i özel sektöre ait ve stokun milli gelire oranı yüzde 53. 3’ü bulmuş durumda.
Dolayısıyla madalyonun öteki yüzünde devasa cari açığın yanı sıra büyüme için yapılan dış borçlanmaların sürdürülmesinin ağırlığı da var.
Büyüme kamunun vergi teşviklerinden de rüzgâr aldığı için kamu maliyesi açığı büyüdü ve cari açıkla birlikte “çifte açık” oluştu.
Peki parıltılı yüzde 7. 4 büyüme iş ve gelir adaleti yarattı mı? Bu sorunun yanıtı da pozitif değil. Yüksek büyüme oranına rağmen işsizlik oranı 2017’de 2016’ya göre değişmeyerek yine
[

ve 2 puan azaldı. Bu da parıltılı büyümede bölüşümün işçiler aleyhine bozulduğunu gösteren adaletsiz bir sonuç.
Türkiye’nin büyümesinin yüzde 7. 4 olarak açıklandığı saatlerde Türk Lirası’nın dolar karşısında psikolojik eşiği aşarak 4 TL basamağına yerleşmesi de ironikti. Normalde parıltılı bir büyümeden beklenen, yabancı yatırımcıların ülkeye üşüşmeleri, yatırım yapmaları ve bu sayede bollaşan dolar ile yerli paranın değer kazanmasıydı. Oysa TL sadece mart ayında dolar karşısında yüzde 5 eridi ve bu erimeyle öteki yükselen ülke yerel paralarından önemli ölçüde ayrıştı. Bu, büyümenin beraberinde kırılganlıkları artırmasının ve güven tesis edememiş olmasının bir sonucu.
Nitekim kredi risk primi olarak adlandırılan Türkiye’nin beş yıllık CDS’leri 203 baz puana çıktı – ki bu kasım 2017 ortalarından beri görülen en yüksek seviye. Bu yılın başında 160 seviyesinde olan CDS hem dış piyasalarda yaşanan gelişmeler hem de Türkiye’deki ekonomik ve politik riskler nedeniyle yükselmiş görünüyor.
Türkiye CDS’inin yükselişi, ülke risk priminin daha fazla fiyatlanması, tahvil faizlerinde görülen yükselişin bir yansıması. Bu riskler ortadan kalkmadıkça prim de ödenen faiz de düşmüyor. Türkiye’nin 10 yıllık tahvil faizi mart ayı içinde yüzde 13’e yaklaştı. Hatta kasım ayında yüzde 13. 2 olarak gerçekleşti.
Risk priminin yüksek seyretmesinde uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu
[