ÇİĞDEM TOKER: DOKTORUN ‘ÖLÜMÜ’ (08. 11. 2018)

245

Farklı bir vesileyle yazdım daha önce. Tekrarında zarar yok:
İçinde “bazı” kelimesi geçen bir kanun düzenlemesi duyarsanız korkun.
İçinde “bazı” kelimesi geçen kanun düzenlemeleri “torba“dır.
Bu torbalar da genellikle, AKP’ye biat etmemişlerin yaşam alanını daraltan, buna karşın, başta seçilmiş müteahhitler olmak üzere iktidar gücüyle dağıtılan bütçe kaynaklarıyla hayat bulmuş bazı kesimleri daha da palazlandıracak maddelerle doldurulmuştur.
Palazlandırma, ömür uzunluğu için önemli malum.
Sırf prosedüre uygun olsun diye bir kanun teklifi gibi getirilen, sırf prosedüre uygun olsun diye altında konularla ilgili meslekten gelen iktidar vekillerinin imzaları bulunan bu “bazı“lardan sonuncusu Meclis’te.
Hep aynı yöntemi izliyor iktidar.
Toplumsal bir sorunla ilgili sarsıcı bir olay yaşandığında, hemen çıkıp sorunu çözecek bir düzenleme yapılacağı sözü veriliyor. Üç beş haftaya öyle bir “torba” geliyor ki, asıl derdi çözecek doğru düzgün bir madde olmadığı gibi, farklı çıkar gruplarına hitap eden ilgisiz onlarca maddeyle doldurulmuş.
5. Madde’deki adalet (!)
Bugün gündemde olan son “torba” da benzer bir hikayeyle vücut buldu. Psikiyatr hekim Fikret Hacıosman’ın 2 Ekim’de görevinin başında hasta şiddetine maruz kalarak öldürülmesi üzerine, sağlıkta şiddeti önlemeye dönük yasa diye gündeme geldi.
Güya sağlıkta şiddete deva olacaktı. Deva diye çıka çıka, mevcut ceza mevzuatına göre zaten izlenmesi gereken adli yol yöntemin tekrarı çıktı. Buna karşın, dünyanın en zor eğitimlerinden birini alan, insan yaşamına adanmış bir mesleğin mensuplarını yaşarken “öldürmek” üzere yazılmış bir madde konuldu.
5. maddesi sadece Anayasa, hukuka değil, vicdana ve insanlık değerlerine aykırı. Haklarında meslekleriyle ilgili ceza içeren bir mahkeme kararı
bulunmayan, ihraç edilmiş, kamu görevine alınmayan
doktorları işsizliğe ve açlığa mahkum ediyor. Kamu görevinden ihraç edilen, güvenlik soruşturması olumsuz çıkan doktorların çalışmalarını neredeyse ortadan kaldırıyor. Doktorluğun vazgeçilmez unsuru tıbbi rapor düzenleme yetkisini elinden alıyor.
Altında, dördü doktor, ikisi eczacılıktan gelen altı milletvekilinin imzası bulunan madde gerekçesi şöyle:
“Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek kamu görevinden çıkarılan veya güvenlik soruşturması sonucuna göre kamu görevine alınmayan tabipler ve diş tabiplerinin meslek icralarına ilişkin kurallar getirilmektedir. “
Şu çerçevedeki adalet anlayışına hayran olmamak mümkün değil…
Şehir hastanesine avantaj
44 maddelik “torba” sadece doktorların sivil ölümünü düzenlemiyor tabii. Diğer yandan Sağlık Bakanlığı’nın ta baştan kiracı olmayı kabul ettiği, sözleşmelerini döviz üzerinden yaptığını halktan gizlediği şehir hastaneleri müteahhitlerinin bilançolarını ihya eden maddeler de konulmuş aynı kanun teklifine. “Hizmet
bedeli” tanımı şirket lehine değiştirilmiş. “Tıbbi destek hizmetlerinde on yılı geçmemek üzere” ekiyle tıbbi hizmetlerde şirketlere süre garantisi verilmiş oluyor. Oysa Sağlık Bakanlığı daha önce hep beş yılda bir “Pazar testi” yapılacağını bildirmişti. Diğer avantaj da vergi istisna muafiyetiyle ilgili. Normalde şehir hastanesi yapan şirketler yatırım süresi boyunca harç ve damga vergisinden muafken, yeni kanun teklifiyle bu avantaj işletme süresini de kapsayacak.
Bu ne mi demek? Falanca şehir hastanesini yapan X şirketinin 25 yıl boyunca harç ve damga vergisi ödememesi demek. Bu da devletin onlarca şirketin 25 yıl boyunca ödemesi gereken vergiden vazgeçmesi anlamına geliyor.
Ekonomide dengelenme böyle mi oluyor sahi?
Doktoru “öldürüp”, kamuyu zayıflatıp, şirketi kalkındırarak?
8 KASIM 2018 – SÖZCÜ