İBRAHİM Ö. KABOĞLU: İKTİDAR: DEMOS’UN MU, DEMOS İSTİSMARCILARININ MI’ (23. 11. 2017)

242

2019 oylamalarında seçmenler şu tercihle karşı karşıya gelecek veya gelebilmeli: Vereceğimiz oy, 2017 değişikliğinin öngördüğü üzere tek kişi için mi; yoksa, bunu değiştirme vaadi eşliğinde ‘demokratik anayasal düzen’e dönüş için mi? Başka bir deyişle, yürütme (doğrudan)-yasama(dolaylı) ve yargı (güdümünde) yetkilerini uhdesinde toplayan tek bir kişi yönetimi mi, yoksa, yürütme/yasama ve yargı erklerini kurullara/meclislere ve özerk-bağımsız organlara bırakan bir hukuk devleti mi?
Oyun kuruculuk mu, tuzak kuruntusu mu?
Bir yandan; “Türkiye çağ atladı, bölgede oyun kurucu olduk, İslam âleminin önderi olduk” vb. sözlerin sürekliliği; öte yandan; “bize kurulan komplo, tuzak ve tezgâhları bozacağız” biçimindeki söylem.

Bu ikili söylem arasındaki açık çelişki bir yana, iç çelişkiler de oldukça derin. önce, ilk dizi:

-Tanzimat-Meşrutiyet ve Cumhuriyet eksenindeki siyasal-anayasal birikimi yok etmeyi (6771 sy. K. ), ‘çağ atlamak veya yeni Türkiye’ olarak nitelemek,

-Bütün komşu ve bölge ülkeleri ile kavgalı olduktan sonra Putin’in oyun kuruculuğuna kerhen rızayı, ‘oyun kuruculuk’ olarak sunmak,

-Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD/DAEŞ) kurucularına terörist diyememek ile İslam âleminin önderliğini özdeş görmek; dahası, Ankara Garı önünde 10 Ekim DAEŞ katliamını, ‘kokteyl’ olarak iteleyerek sulandırmak.
İkincisine, yani “hainler, tezgâhçılar, tuzaklar” söylemine gelince:

-2010 Anayasa değişikliğine hayır diyenler,

-Gezi Direnişi yoluyla, post-modern demokrasi mantığını sergileyenler,

-Nükleer santrallar, HES’ler ve maden ruhsatları dağıtımı yoluyla ülkenin yağmalanmasına seyirci kalmayanlar,

-16 Nisan 2017 halkoylamasına karşı çıkanlar, “hain, işbirlikçi ve terörist” vb sözlerle sürekli hedef gösterilerek düşmanlaştırma yoluyla siyasal tahkimat yapmak.

Şimdi; ‘Rıza Sarraf’ kirli dosyası vb. aynı kefeye konularak, yurtseverlik etkinlikleri itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Anayasa; ortak yaşam belgesi
Giderek yoğunlaşan ve derinleşen çatıştırıcı söylem ve eylemler, aslında 2019 üçlü seçimleri yolunda demokratik açılım fırsatları.

Şöyle:
1)
Tek kişi ve güdümündeki parti ve destekleyicileri: Ayrıştırıcı, ötekileştirici, dışlayıcı ve çatıştırıcı söylem ve eylemlere ivme kazandıracak; kuşkusuz, ‘dörtlü tek’ nakaratı, beşincisi (‘tek kişi iktidarı’) telaffuz edilmeden sürdürülecek; tıpkı “ya kazanacağız, ya da kazanacağız” sloganı gibi.

2)
Buna karşılık; CHP ve HDP’den İyi Parti’ye kadar uzanacak geniş bir muhalefet yelpazesi, ‘demokrasi’ (demos+kratos/halk iktidarı) ereğinde kucaklayıcı bir söylem geliştirebilir. Bu söylem, eğer anayasa hukukunun büyük kavramları öne çıkarılarak örülebilirse, araç ve amaç uyuşumu sağlanabilir:

-Araç; partilere ortak dil kullanma olanağı sağlama anlamında;

-Amaç; 2019 üçlü seçimine demokratik seçenek sunmak şeklinde düşünülmeli.

Neler olabilir bu kavramlar? Kuşkusuz en başta, demokratik hukuk devletinin ortak kavramları: erkler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, anayasal denge ve denetim düzenekleri, yöneticilerin hesap verebilirliği (görev+yetki+sorumluluk), devletin insan hakları karşısındaki yükümlülükleri (saygı+koruma+geliştirme) vb.

Bunlar, ulusal kimlik ile özdeşleşen kavramlar (‘yerli ve milli anayasa’ nitelemesi, bunlardan başkası değil) olduğu kadar, çağdaş anayasacılık kavramları.

Dışa karşı ise, ( ‘R. Sarraf figürü’ eşliğindeki tuzak-tezgâh söylemleri değil), laiklik ve demokrasi eksenine dayanan hukuk devleti ereğindeki kazanımların Türkiye’ye sağladığı özgünlükten kaynaklanan güven ve güç.

Demokrasi bloku, seçimlere giden yolu, birleştirici ve kucaklayıcı söylemler eşliğinde döşeyebildiği ölçüde, 2019 üçlü seçimlerini kazanması durumunda ‘demokratik anayasal düzen’e dönüş üzerine de güven verici mesajlar verebilir halka.
O kadar güçlü ve inandırıcı sloganları var ki! Mesela, “Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri, teşkilat yapısı ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir” (6771 sy. K. , md. 10/son) şeklindeki hüküm için; “TBMM tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti kurumları, tek kişinin iradesine teslim edilemez” vb. sloganlar geliştirilebilir.
Demokrasi-anayasa diyalektiği
Sonuç olarak; ‘yeni Türkiye ve oyun kuruculuk’ kavramları eşliğinde, iç ve dış çatışma risklerini sürekli tetikleyen bir iktidar anlayışına dur diyebilmek, 2019’a giden yol ile seçim sonrasında içine girilecek sürecin birlikte düşünülmesi ve bunun eyleme geçirilebilmesi ile mümkün olabilir ancak. Bu nedenle, önümüzdeki iki yıl değil, iki ay değil, iki gün bile önemli şu soruya yanıt için: 100’üncü yılında Cumhuriyet’i, halk mı yönetecek, yoksa halk avcıları mı?
23 KASIM 2017 – BİRGÜN