ÇİĞDEM TOKER: FESİH YETKİSİ, HEM DE KEYFİ (31. 03. 2017)

204

İki gün önce İstanbul’daydım. Havaalanından şehir merkezine giderken bir ara kendimi Türkmenistan’da sandım.
Yolun iki yanında aralıklarla Cumhurbaşkanı
Erdoğan‘ın devasa fotoğrafları yer alıyor. Yanında millet için, birlik için gibi somut olmayan önermelerle eveti dikte eden panolar. Türkmenistan hissi uyandıran, yolda bir Cumhurbaşkanı fotoğrafı görmüş olmak değil tabii. Afişin boyutları.
Bugüne dek, kaç seçime tanıklık ettiğimi hatırlamıyorum. Ama yaşadığım süre boyunca, Türkiye’de bu kadar büyük açık hava görseli görmediğimi not düşeyim. Afişin eni ve boyunun bir dili var. O dil şöyle diyor:
Bakılan kişi öyle yüce, öyle ulu, öyle yukarılarda ki, oraya bakan kendini küçücük, güçsüz hissetmeli.

***

Aslında anayasa değişikliğiyle istenen de tam olarak bu.
Yurttaşlığı küçük gören, nihayet ortadan kaldıracak bir teklife evet dememiz isteniyor bizden. 16 Nisan’da işte bu devasa afişlere, fiziken yansıtılan niyetin anayasal bir zemine oturtulması hedefleniyor. Yurttaş olma hak ve hukukunu güvence altına alan parlamenter sistemi içi boş bir kabuğa dönüştürerek.
Fakat bu niyet açıkça söylenmediği için, gerçeğin hukuksal düzlemde ortaya çıkıp görünür hale gelmesi telaşa yol açıyor. Bu telaşı Cumhurbaşkanı’nın Meclis’i feshetme yetkisine dair tartışmada bariz biçimde görüyoruz.
Anlaşılan o ki, Meclis’i fesih yetkisinin bu kadar geniş bir itirazla, giderek tabanda tepkiyle karşılaşacağı tahmin edilmedi. Dört bir koldan fesih ve yenilemenin aynı şey olmadığı bağırılıp duruyor.
***

Anayasa hukukçuları biraz mahcup. Sesleri pek gür çıkmıyor. Hukuk tarihinden örnekler vererek, iki kavramın farklı olmadığını (Prof. Dr.
İbrahimKaboğlu
gibi) anlatanlar tabii ki var. Ama olması gerektiği kadar güçlü bir ses değil bu.
Kısa bir süre önce “Saray Rejimi” isimli kitabı yayımlanan siyaset bilim doktoru
Deniz Yıldırım
da bu konuda sosyal medya hesabında düşüncesini paylaştı. Herkesin sosyal medya izlemediğini öngörerek, Yıldırım’ın yaklaşımını burada paylaşıyorum:
– İki nokta önemli:
İlki, karşılıklı fesih yetkisi var
mı?
Var. Başkan’a Meclis’i fesih yetkisi
verildiği gibi, Meclis’e de seçime
götürme yetkisi verilmiş. Fark şu:
Meclis bunu ancak 360 vekille yapabilecekken,
yürütme gücünü elinde tekelleştiren
Başkan tek başına bu kararı
alabilecek.
Meclis’in 360’ı mı
bulması, yoksa tek kişinin istediği zaman
bu kararı alabilmesi mi kolay?
çok açık: Ağırlık, yasamadan tek kişiye
geçmiş.
– Diğer konuya gelelim:
Paketi savunanlar
“CB’nin seçime götürme yetkisimevcut anayasada zaten var, yeni
değil” diyerek suyu bulandırıyor. Aynı
değil. Anayasa 77. madde “Anayasada
belirtilen şartlar altında Cumhurbaşkanıncaverilecek karara göre de
seçimler yenilenir” diyor. Getirilen teklifteyse”Anayasada belirtilen şartlar”
sınırı artık yok. Fesih anayasal şartlara
değil, keyfe göre kullanılacak bir yetki.
– Eğer bu yetki yine “anayasal
şartlar”a bağlansa, yani hangi koşullardakullanılabileceği açıkça pakete
yazılsaydı bu kadar tartışılmazdı. Hangianayasal şartlar altında olacağı yazılmadan
yetki kişiye devredilmiş veMeclis’in iradesi dışında seçime götürülmesi
mümkün kılınmış. Bu nedenlerlede sonuçta Cumhurbaşkanı’na
sağlanan yetkinin adı tartışmasız, şahsi,
keyfi Fesih yetkisidir. Hem geniş,
hem dar anlamıyla.
Not düşelim: Fesih, teklifin 116/2 maddesinde “Cumhurbaşkanı’nın seçimlerinyenilenmesine karar vermesi
halinde” ifadesiyle geçiyor.
özetle, anayasa değişiklik paketinde, Cumhurbaşkanı’na hiçbir koşula bağlı olmadan Meclis’i fesih yetkisi verildiği tereddütsüz.
Halkın iradesinin, tek kişinin kararıyla çöpe atılması, yurttaşlığın hiçe sayılması anlamına gelen fesih yetkisine hayır.
31. 03. 2017 – CUMHURİYET