NİLGÜN TUNÇCAN ONGAN: MİLLİ GELİR YÜKSELİRKEN (19. 12. 2016)

234

TÜİK’in milli gelir hesaplama yöntemini değiştirmesiyle birlikte Türkiye ekonomisinin alarm veren tüm göstergeleri bir gecede iyileşti. Beraberinde getirdiği “zenginleşme” de cabası.
Buna göre cari açığın milli gelire oranından orta gelir tuzağına, iç tasarruf miktarından yatırım düzeyine ve ithalata bağımlılığa kadar ekonominin başlıca sorun alanı olarak değerlendirilen pek çok veri “sorun” olmaktan çıktı.
Yöntem değişikliğinin ekonomik tabloyu “tozpembe” seviyesine getirebilmesi birçok teknik ve karmaşık hesaplamalara dayanıyor. Ancak meselenin ruhunu bir örnekle açıklamak mümkün.
Mesela kimi tüketim kaleminin bundan sonra yatırım harcaması sayılması gibi.
Yani yatırımları arttıramıyor musunuz? O zaman siz de artan kalemlerin bir kısmını “yatırım” sayın! Böylece reel gelirde herhangi bir değişiklik olmaksızın daha zenginmiş gibi görünmek mümkün hale geliyor. Dahası alt edemeyeceğiniz hiçbir gösterge kalmıyor.
Bu durumda tasarruf yetersizliğinden dem vurmak da beyhude! Bir de bakıyorsunuz ki, yüzde 15,5 sandığınız tasarruf oranı yüzde 25’e dayanıvermiş.
O zaman zorunlu BES uygulamasına duyulan ihtiyaç da ortadan kalkmış olmalı.
Ama öyle olmuyor işte. Ekonomik göstergeler kağıt üzerinde makyajlanırken, borç sarmalı içindeki emekçilere yaptırılan zorunlu tasarruftan vazgeçilmiyor.
İktidar kanadı ve ekonomi bürokratları ise gelen eleştirilere hep aynı yanıtı veriyor: “AB’ye uyum. “
Buna göre hesaplama yönteminde yapılan bu değişikliğin uluslararası nitelikte olduğu ve milli gelirin artmış gibi görülmesinin de tüm ülkeler için söz konusu olduğu ifade ediliyor. Ancak gelişmiş ülkelerde sektörlerin oturmuş olması nedeniyle bu etkinin daha sınırlı kaldığına da dikkat çekiliyor.
İşin sırrı tam da burada aslında. Gelişmiş ekonomilere uygun olan hesaplama yöntemlerinin pek çok açıdan Türkiye ekonomisinin yapısal koşullarıyla örtüşmemesi.
Resmi verilerin halkın çalışma ve yaşam koşullarını yansıtmamasının başlıca nedeni bu.
Ancak hesaplama yönteminin uluslararası nitelikte olması, bir başka ifadeyle mucidinin TÜİK olmaması, verilerle gerçek durum arasındaki farkı bir sorun olmaktan çıkarmadığı gibi iktidarı da sorumluluktan muaf tutmuyor.
Temel haklar söz konusu olduğunda uluslararası standartlara çekince koymadaki maharetin, iş illüzyon verilere engel olmaya gelince yaşadığı çaresizlik(!) ibret verici…
Şirvan’da çöken maden ocağında, günler sonra son işçinin de cenazesine ulaşılıyor,
Soma’da can veren işçilerin aileleri Şirvanlı ailelerle buluşuyor,
BHS’de işçiler robotlarla yarıştırılırken, inşaat işçileri dinlenme sürelerini 12 metre yükseklikteki ahşap iskelede uyuyarak geçiriyor.
İşte bütün bunlar milli gelir “yükselirken” oluyor.
19. 12. 2016 – EVRENSEL