ERKAN AYDOĞANOĞLU: EMEKÇİNİN KRİZİ (17. 11. 2016)

197

Bir ülkede ekonomik, siyasal, toplumsal ve hukuki alanlarda meydana gelen olumsuz gelişmeler zincirleme bir reaksiyon şeklinde yaygınlaşma eğilimi gösterdiğinde, tüm dengeler hızla bozulmaya başlar ve bu durumun ilk somut sonuçları ekonomik yaşamda görülür. Bu durum hem tek tek ülkeler açısından, hem de o ülkede yaşayan emekçiler açısından benzer sonuçlar ortaya çıkarır.

Ekonomi ve siyaset arasındaki iç içe geçmiş ilişki ve çelişkilerin niteliğini ısrarla göz ardı eden iktidar temsilcilerinin, özellikle emekçilerin giderek derinleşen ekonomik krizi koşullarında tamamen yalan propaganda ve hamasete dayalı değerlendirmeler yapması yaşanacaklar açısından yeterince endişe verici.

öncesi bir tarafa, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında iç ve dış politikada yaşanan olağanüstü gelişmelerin etkisiyle bozulan ekonomik dengeler karşısında “vatan-millet” edebiyatı dışında hiçbir önlem almayan Hükümet, ülkeyi tarihin en büyük ekonomik krizine doğru sürüklüyor. Siyasal alanda yaşanan sorunların, kaçınılmaz bir şekilde insanların ekonomik durumunu ve geçim koşullarını doğrudan etkilediği somut bir gerçek. Kitlesel işsizlik başta olmak üzere, ülke ekonomisinde en temel ekonomik göstergeler hızla bozulmaya başladı.

Emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının dayanılmaz hale geldiği, halkın uygulanan politikalar nedeniyle ciddi anlamda kredi ve borç batağına saplandığı gerçeği bütün açıklığı ile gözler önündeyken bile, ekonomide her şey yolundaymış gibi davranmayı sürdürmeleri dikkat çekici.

Yıllarca Türkiye’nin ekonomik anlamda büyük adımlar atarak dünyanın güçlü ekonomileri arasında yer aldığını iddia edenler, Türkiye’nin kendisi ile aynı kategoride bulunan ülkeler arasında neden hızla “en kırılgan ekonomi” olarak liste başı olduğunu görmezden gelmeyi sürdürüyorlar.

Türkiye uzunca bir süredir işsizlik ve enflasyon sorunu ile uğraşıyor. İşsizlik oranının mevsimsel etkiler nedeniyle düşük olması gereken ağustos ayında yüzde 11. 3 olması ve resmi işsiz sayısının uzun bir aradan sonra 3. 5 milyona dayanması, özellikle genç işsizlik verilerindeki istikrarlı artış, 2016 sonu açısından tablonun çok daha kötü olacağının işaretlerini veriyor.

Sadece son birkaç ay içinde, iç ve dış politikada yaşanan olağanüstü gelişmelerin doğrudan etkisiyle, TL’de yaşanan değer kaybı halkın satın alım gücünü en az yüzde 10 oranında azaltmış durumda. Yıllardır geçimlerini büyük ölçüde borçlanarak sürdüren, kredi ve borç batağına saplanan emekçi aileleri, ülkede yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle mevcut borçlarını çeviremeyecek duruma geldi. Eylül 2016 itibariyle ödenemediği için yasal takip başlatılan tüketici kredileri ve kredi kartı borçları 20 milyar TL’ye dayandı. Bütün ekonomik göstergeler, ülkenin 2001 krizine kıyasla çok daha ciddi bir ekonomik kriz riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor.

Hükümet, halkın öncelikli gündemini oluşturan işsizlik, yoksulluk, borçlanma, eğitim, sağlık, barınma vb. gibi en temel sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine tek gündem olarak belirledikleri “başkanlık sistemi”ne kilitlenirken, herkesin gördüğü ekonomik gerçeklere gözlerini kapamayı ve pembe tablolar çizmeyi sürdürüyorlar. Bunu yaparken de sanki 15 yıldır ülkeyi tek başına yönetmiyorlarmış gibi davranarak, kendileri dışındaki herkesi suçluyor, hakaret ediyor ve ekonomik kriz uyarısı yapanlarla dalga geçmeyi sürdürüyorlar.
Son yaşanan ekonomik gelişmelerle birlikte dünyanın en kırılgan ekonomileri arasında başa güreşen Türkiye’de ekonomik göstergelerin giderek kötüleşmesi bir taraftan emekçilerin krizini derinleştirirken, diğer taraftan ekonomik ve toplumsal yaşamda OHAL dayanak yapılarak yoğun bir baskı ve şiddet politikalarının hayata geçirileceği çok zor bir döneme giriyoruz.
17. 11. 2016 – EVRENSEL