CEREN SÖZERİ: BİZİM MEDYAMIZ DEVLET KAPATINCA SUSMAZ (02. 10. 2016)

188

Güney Afrika’da 1989’da Olağanüstü Hal döneminde CASET hareketi başlar. Ağır sansür ortamında insanlar bilgiye aç durumdadır, siyahi toplum kendilerini ifade edecek alan bulamaz. CASET siyasi toplantıları, yerel müzikleri, anlatıları video kasetlere kaydedip yaymaya başlar. Bu onların keşfettiği bir yöntem değildir. Nicedir baskı altındaki toplumlarda bilginin bu tür alternatif yollarla yayılımı bilinen bir olgudur. Söz gelimi Ekvador’da, Tanzanya’da ve Afganistan’da bu tür deneyimler yaşanmıştır. Hatta Ayetullah Humeyni’nin Fransa’da sürgünde olduğu dönemde kaydedilen kasetler İran’da elden ele dolaşmış ve çoğaltılmıştır. CASET mücadelenin medyada başladığı yer olur, çalışan kesim, işçi sınıfı, gençler destek verir ve Apartheid rejiminin oluşturmaya çalıştığı algı zihinlerde kırılmaya başlar. Rejimin çöküşe geçmesinin başka birçok nedeni vardır ama bir parçası da ülkede uygulanan sansürün uluslararası toplumun tepkisini çekmesi ve haberin, bilginin alternatif yollarla dolaşımıdır. CASET birkaç yıl içinde radyoya dönüşür 1950’lerde Bolivya’daki madencilerin radyosunu, Kolombiya’da 1947’de aslına Katolik bir rahip tarafından kurulan ve köylülerin sesi olan Radio Sutatenza’yı örnek alırlar. Böylece Bush Radio kurulur. Bush çalı demek. Alternatif medyaya çok yakışan bir isim, bir yerde keser, yolar engel olmaya çalışırsınız bir bakarsınız bahçenizin bir başka köşesinde bitivermiş. Medya tarihi aslında bir yerde medyaya baskıların tarihidir, en otoriter, en acımasız iktidarların susturduğunu düşündüğü zamanlarda bir başka yerden çok daha güçlü ses vermesinin de tarihidir. Bush Radio bugün toplumun her kesimin sesini duyurabildiği, üzerine tezler, makaleler yazılan örnek alınası bir alternatif medya.

İktidar Apartheid rejimi ve diğer baskıcı rejimleri aratmayacak bir sansür çabasına girdi. Geçen hafta aralarında Hayatın Sesi, imc, Van TV, Azadi TV, TV 10’un olduğu 12 televizyon kanalı ve özgür Radyo, Yön Radyo, Urfa’da Kürt, Arap ve Türklerin 22 yıllık sesi olan Radyo Karacadağ’ın da olduğu 11 radyo kapatıldı. Kimileri baskına uğradı, kapısına mühür vuruldu, diğerleri de bu yazı yazılırken gergin bir bekleyiş içindeydi.

Birincisi yazının başından da anlaşılacağı üzere kapısına mühür de vursanız, internet yayınlarını da engelleseniz bu mücadelede iktidarın kazanamayacağı açık, daha önce denendi, yarın başka yerden çok daha güçlü çıkar o ses. Zaten bu çabaya girişmek tarihte pek çok örnekte görüldüğü üzere çöküşün simgesi. Sansürlenen kanalları “terörle” ilişkilendirmek ilk sizin aklınıza gelen dahiyane bir fikir değil, hep bu kullanıldı ve hep ters tepti. İkincisi bu devirde eldeki imkanlarınız tamamen susturmaya el vermiyor. İnternete erişim ve hatta VPN kullanımı bu kadar yaygınken yapılan kafayı kuma gömmekten ibaret. Bir diğer sebepse insanların artık başka türlü yaşanabileceğini görmüş olmaları. Macun tüpten çıktı bir kere geri dönüşü yok. Hatırlar mısınız özel radyoların yaygınlaşıp ardından yasal zemini yok diye kapatıldığı 1993’te “radyomu istiyorum” sloganıyla tüm Türkiye’de çok geniş katılımlı bir protesto gerçekleşmişti, hepimiz yakalarımızda, araba antenlerinde siyah kurdelelerle dolaşmıştık. çünkü artık devlet tekelinde yayıncılığa mahkum olmadığımızı biliyorduk. Kürtçe yayın yasağını kaldırmakla övünürken bugün Kürtçe yayın yaptığı için bir çizgi film kanalını kapatmayı çocuklara bile anlatamazsınız. Binbir emekle, mücadeleyle kurulan, izleyicisiyle, dinleyicisiyle bu kadar özdeşleşen kanalları OHAL rahatlığında susturabileceğini düşünmek iktidarın en azından medya tarihi konusunda hiçbir şey bilmediğinin göstergesi.
Bu konuda son sözüm RTüK’e, bunca zamandır eleştirmekte olduğumuz “bağımsız bir düzenleyici kurum” olduğunu iddia eden Radyo ve Televizyon üst Kurulu artık işlevsizliğini ilan etmiş durumda. Üyelerinin meclisteki çoğunluğu ile orantılı yapısı zaten adil ve şeffaf bir işleyişin önündeki en büyük engeldi, bugünse iktidar artık ona bile ihtiyaç duymuyor. Başbakanlıktan alınan bir karar RTüK’e uygulaması için iletiliyor, gerekçe bile göstermeye zahmet etmeden. RTüK’te muhalefetin eli kolu bağlı diyenlere katılmıyorum, en azından ağızları da bağlı değil ya?
VATAN KURTARAN ŞABAN
Redhack’in Berat Albayrak’ın maillerini hack’lemesi medya iktidar ilişkileri açısından malumun ilanı oldu. Yıllardır zaten bu tür ilişkilerin varlığını başka yollarla kanıtlamaya çalışıyorduk. Teknoloji sağ olsun hepsini üstümüze boca ediverdi. Bu sızıntıların haber yapılmasında cuma günü Esra Arsan’ın da yazmış olduğu gibi hiçbir sorun yok. Mailleri sızdıranlar gazeteciler değil, sızanlar alenileştiği için kamuyu ilgilendiren bilgiler varsa gazeteci elbette haberini yapar.

’90’larda bu tür yazışmaları, yağcılığı genel yayın yönetmenleri hevesle üstlenmişti. Maillerdeki baş harflerden çıkardığımız kadarıyla bazıları onca rezalete rağmen pes etmemiş. Diğer taraftan Sedat Ergin’in bu anlamda “bekleneni” vermediğini de öğrendik, iş başa düşmüş. 15 Temmuz’un hemen arkasından Doğan Grubunun güçlüden yana olup kârlı çıkma gayretini birkaç kez bu köşede yazmıştım. Vatanı kurtaran medya olmanın tadını yaz boyu çıkartmıştı, meğer Aydın Doğan bunun için bir teşekkür telefonu beklemiş ama gelmemiş.

Medya sahiplerinin beklentileri sadece bir telefondan ibaret değil, işin ucunda büyük paralar var, siyaseti dizayn etmeye girişmeleri de bu yüzden. Maillerde ortaya çıktığı üzere kimi gazeteciler patronların güvenini kazanıp kârlı çıkma peşindeler, kimileriyse sıkışmış durumda. İnsan keşke demeden edemiyor hem ana akımda hem onun karşısında yer alan daha küçük yapılarda çalışan gazeteciler bir araya gelse de hem iktidara hem medya patronlarına karşı birlikte mücadele etsek. İşte o zaman kimse çok eleştirsek bile Hürriyet’i Sabah yapmaya, 12 televizyon, 11 radyo kanalını kapatmaya, gazetecileri işlerini iyi yaptıkları için kovmaya kalkışamaz. Ama ne Hürriyet gazetecilik mücadelesinde yer almaya “gönül indiriyor” ne de gazeteciler “yeter” diyecek cesareti toplayabiliyor. Oysa yan yana durabilsek bir araya geldiğimizde “muhalif” medyanın hatalarını da, güvendiğimiz gazetecilerin iktidarın organize ettiği kapalı toplantılara gazeteci kimliği ile katılmalarının sakıncalarını da tartışabiliriz. Şimdilik biz meydanlarda, televizyon-radyo binaları önlerinde medyamıza sahip çıkmaya devam ediyoruz, belki vesile olur, dayanışmak çok güzel, gelsenize.
02. 10. 2016 – EVRENSEL