ERGİN YILDIZOĞLU: TEHLİKELİ VE SÜRDÜRÜLEMEZ! (25. 07. 2016)

204

Bir darbe girişiminin ardından
“temizlik”
sürecinin gelmesi anlaşılabilir. Ancak burada iki olasılık var.

Ya bu
“temizlik”
süreci devleti, gelişmiş bir kapitalist toplumun gereksinimlerine cevap verecek, gelecekte bir darbe tehlikesini ortadan kaldıracak yönde yeniden düzenlemeye yönelir. Ya da darbenin hedefi olan kesim paranoya düzeyine ulaşan bir korkuyla, gelecekte ortaya çıkabilecek
tüm tehlikeleri önleyebilmek
için devleti tüm organlarıyla bir kişinin (grubun) elinde toplayacak,
“her şeyi”
yakından izlemeye olanak verecek yönde yeniden yapılandırmaya yönelirler.

Ben birinci olasılığın demokratikleşmeye, istikrara yol açabileceğini; ikinci olasılığın ise
“ölümden korkarak intihar etmeye”
benzediğini düşünüyorum.
Kapitalist devlet üzerine bir hatırlatma
Kapitalist toplum da devletin işlevi, karmaşık sınıf çıkarlarını düzenlemek, toplumsal çelişkilerin düzenin sınırları içinde kalmasını sağlamak, ekonomiyi piyasa ilişkilerini stabilize etmeye çalışmaktır. 19. yüzyılın son çeyreğinde gelişen kapitalist emperyalizmin, kimi çevre ülkelerde devletlerin içine ek bir iktidar odağı olarak nüfuz etmesi süreci iyice karmaşıklaştırmıştır.
Kabaca: Kapitalist devlet farklı sermaye fraksiyonlarına (bazen uluslararası sermayeye) özgün siyasi, ekonomik hatta kültürel talepleri doğrultusunda devlet politikalarını etkilemek için birbirleriyle rekabet edebilecekleri, pazarlık yapabilecekleri bir platform sunabildiği oranda sağlam; bu pazarlık, rekabet sürecine emekçi sınıfların, etnik dini azınlıkların temsilcilerini katabildiği oranda demokratik olacaktır.

Kapitalist devlet, bu işlevler doğrultusunda, çok parçalı, çok güç merkezi barındıran, parçaların güçlerini denetleyen ve dengeleyen bürokratik, yasal organlara sahip çok karmaşık bir yapı (hatta
“network”) olarak gelişmiştir. Zamanla, sermayenin merkezileşmesi ve yoğunlaşmasıyla devletin içinde rekabet edebilen fraksiyonların sayısı azalmış, demokrasinin sınırları da daralmaya başlamıştır. Ancak bu genel”model”
geçerliliğini, olağanüstü ve geçici (savaş, denetlenemeyen bir toplumsal muhalefet vb. ) dönemler dışında korumuştur.
Darbeden sonra Türkiye
Son yıllarda ülkenin en önemli konularından biri Kürt sorunu idiyse, diğeri de,devletin denetleme
dengeleme organlarının

(güçler ayrılığının) işlevsizleştirilmesi, devletin içindeki güç (karar) merkezlerinin bir bireyin elinde toplanmaya başlaması, giderek bir kurumsal çöküş riskiydi. Böylece
devlet partilider “bir”leşiyor devletin içindeki rekabet, pazarlık noktaları kayboluyor, açılan boşluğu bir kişinin iradesi onayı dolduruyor; devletin yapısı
basitleşiyor, ekonomik süreçler siyasileşiyordu.
Bu, sürdürülebilirliği kuşkulu bir süreçti; bir anlamda darbe girişimi de bu duruma tanıklık ediyordu.

Şimdi darbeden sonra gündeme gelen
“riskli unsurları”
tasfiye süreci,
farklı olanıntasfiyesine doğru genişlerken sokaklar sala okunarak Sünni olmayan vatandaşları yok sayarak harekete geçiriliyor. Böylece sokaklardaki
çokluğun simgesel bedeni ile liderin simgesel bedeni
(başkomutan)
“bir”leşmeye başlıyor. Bu, devlet, iktidar, toplum ilişkisini daha da basitleştiriyor, sermaye grupları arasındaki rekabet ve pazarlıkları lidere bağlıyor, piyasanın işleyişini çarpıtıyor. Bu
basitliğinkorunabilmesi için farklılıkların yadsınması, daha çok baskı, denetim gerekiyor, sokak şiddetine başvurmak kaçınılmaz oluyor.

Bu
“moment”, yalnız sınıflar matrisi anlamında değil, etnik dini farklılıklarıyla, özgün dış politika sorunlarıyla karmaşık bir toplum oluşturan Türkiye’yi son derecede tehlikeli, sürdürülemez bir kurumsal çöküş sürecine sokuyor.
25. 07. 2016 – CUMHURİYET