NİLAY ETİLER: DARBE GERÇEKTEN BAŞARISIZ MI’ (19. 07. 2016)

198

Türkiye’nin askeri darbeler tarihine baktığımızda, her birinin arkasında ekonomik politikalar ile ilgili bir plan olduğu görülür. Bu sadece Türkiye için değil, başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede böyle olmuştur. özellikle 12 Eylül 1980 Askeri darbesinin gerekçesinin memleketi kan gölüne çeviren ve o zamanki adlandırmayla “sağ-sol kavgası” olmadığı, 24 Ocak kararlarını uygulayabilmek için uygun vasatı yaratmak olduğu artık günümüzde herkesçe biliniyor. O zamanlar kanın durmasını isteyen sıradan vatandaşın alkışladığı bu darbe, ülkenin var olan demokrasisini de yok etti. Halka ve emekçilere düşman neoliberal politikaları hayata soktu.
Dünyanın her yerinde darbeler, emekçi kesimlerin bastırılması, toplumun baskı altına alınması, aydınların sindirilmesi, muhaliflerin kıyımı ile sonuçlanmıştır. Bu nedenle aklı başında olan kimsenin darbeyi savunması mümkün olamaz.
Türkiye’de 15 Temmuz Günü ortaya çıkan darbe girişimi başarısız oldu. Ertesi gün her kesimden gazetenin manşetinde sokağa çağrılan halkın darbeyi önlediği, demokrasiye sahip çıktığı türünden haberler vardı. Halkın daha doğrusu kitlenin bu hareketine demokrasi şöleni denildi. Olayın diğer bir tarafı “Demokrasiyi halk kurtardı” gazını alan insanların yaşadığı öz güven patlamasıdır. Bunun toplumsal sonuçlarını da pek yakında değişik biçimlerde yaşayacağımızdan endişe duyuyorum.
Ama demokrasi bu değil. Bu ülke ne yazık ki insanların facebook, twitter paylaşımları nedeniyle hapse kadar giden cezalar aldıkları, bir barış metninin imzacısı olan akademisyenler için vatandaşlıktan çıkarılmaya kadar giden cezaların düşünüldüğü, 1 Mayıs’ta emek bayramının kutlanmasına izin verilmeyen bir ülkedir. Sandıktan çıkan demokrasiyi kabul etmeyen, sadece kendisine verilen oyları meşru sayan, muhalif hiçbir görüşe tahammül edemeyen, eleştiriyi değil biat etmeyi kabul eden bir iktidar var.

Türkiye son yıllara demokrasiden giderek uzaklaşırken bir anda yaşanan bu ‘demokrasi şöleni’ nereden çıktı? Linç kültürü dipten vuran bir dalga gibi bir kez daha açığa çıktı. Sokağa davet edilmiş insanlar, davulla zurnayla askere gönderdikleri askerleri yani kınalı kuzularını linç etti.
Darbe girişimi başarısız oldu olmasına ama ortaya çıkan tablo darbenin gerçekleşmesi sonucunda olanlardan çok da farklı değildir.
İşte birkaç örnek:Başbakan, kendilerine muhalif tüm kesimleri sıralayarak “Bundan sonra kimseye geçit vermeyeceğiz” diyor. Yani darbeci olsun olmasın tüm muhaliflerin ortadan kaldırılacağı bir cadı avından söz ediyor.
Cenaze namazında imamın sözleri şöyle: “Okumuşların şerrinden bizi muhafaza eyle ya Rabbi!” Bu sözler elbette AKP dönemine damgasını vuran aydın düşmanlığının bir başka görünümüdür ancak darbe dönemlerinde yükselen aydın karşıtlığına denk gelmektedir.
Halkın idam cezasının geri getirilmesini talep etmesi üzerine Başbakan, mesajını aldığını ifade etti. Eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu da “İdam geri gelebilir” dedi. Bu noktada hatırlatmak isterim, “Asmayalım da besleyelim mi?” diyen darbeci General Kenan Evren ile aynı yere düşmek söz konusudur. Zira darbeciler değil sivil hükümet iktidardadır.

Buradaki hesabın yaratılan bu demokrasi şöleni havasına gaz vermek için olduğu anlaşıyor. Böylece halkın talebine kulak veren, toplumun isteklerini göz önünde bulunduran bir tavır sergilenmiş oldu. Aynı hükümet “Ben köyümde HES istemiyorum” diyen köylünün talebini görmezden gelirken hatta üzerine jandarmayı salıp terörist ilan ediyor. Ama idam cezası dendiğinde şöyle bir durmalı. İdam cezası artık tartışılması bile anlamsız çağ dığı bir uygulamadır, demokrasinin olduğu ülkelerde uygulanmaz. öncelikle bir insanın yaşamını sonlandırmak bir ceza değil cinayettir.
Tutuklanan askerlerle ilgili medyaya korkunç görüntüler yansıyor ve tıpkı darbe dönemlerindeki gibi hukuk tanımazlık manzaraları izleniyor. Ters kelepçe takılmış, soyulmuş hatta başına torba geçirilmiş insanların görüntülerini izliyoruz. Bunların hepsi insanlık suçudur. Yaşanan darbe girişiminin bastırılması heyecanını bir yana bırakıp hukukun gösterdiği yoldan ilerlenmelidir. Unutulmasın ki hukuk herkese bir gün lazım olur.

Sonuçta kazananı farklı olacak şekilde darbenin başarıya ulaşma tehlikesi esas bundan sonra var. O nedenle bu başarısız “darbe girişimi”nin başka bir darbe türüne dönüşmemesi için herkese sorumluluk düşüyor.
19. 07. 2016 – EVRENSEL