NİLGÜN TUNÇCAN ONGAN: ‘BARIŞ’, ‘UYUM’, ‘DİRLİK’, ‘BİRLİK’ DEDİKLERİ (21. 05. 2016)

202

Kapitalizmin üretim alanında yarattığı uzlaşmaz çelişkilerin, mücadeleye dönüşmeme haline “çalışma barışı” diyorlar. Yani barışın nesnel koşullarını tahrip eden sınıfsal eşitsizlik sürerken, eşitsizliğin hak arama mücadelesine dönüş(e)mediği bir durumu “çalışma barışı” olarak adlandırıp, bunu bir de son derece “normal” bir şeymiş gibi savunuyorlar.
kckarticleörneğin ayakları kan içindeki garson kadının itiraz etmeksizin topuklu pabuçlarını giymeyi sürdürmesi veya sendikaların gık çıkarmaksızın kabul ettikleri ödün pazarlıkları hep çalışma barışı(!)
Bu anomalinin sosyal politika alanındaki daha kapsamlı haline ise “sosyal uyum” deniyor. Günümüzde, kalkınmanın “olmazsa olmazı” olarak pazarlanan bu yaklaşımdan beklenen mucizevi katkı ise etnik, sınıfsal, kültürel, cinsel ve dinsel eşitsizliklerin tüm hızıyla sürdüğü bir ortamda bu eşitsizliklerin toplumsal çatışmaya dönüşmesini engellemek. Yani “uyum” diye tanımlanan şey aslında eşitsizliğin “normalleşmesi/normalleştirilmesi”.
Bu durumda bir kalkınma politikası aracı olarak “sosyal uyum”dan murat edilen de esas itibarıyla toplumsal muhalefeti engellemek veya işlevsizleştirmek.
Toplumsal sorunların kökenine inip, nedenlerini ortadan kaldırmak yerine sorunu “makulleştirerek/ normalleştirerek” düzeni korumaya çalışmak sermayenin iktidarda kalmasının en etkili araçlarından biri. Makulleştirmenin boyutları ise suç kapsamındaki kimi koşul ve düzenlemelerin “yasal” hale getirilmesi ile doğrudan “meşrulaştırma” biçimini alabiliyor.
Ve bu yaklaşım eğitimden sağlığa, ekonomiden kadın politikalarına kadar siyasetin her alanında farklı boyutlarıyla karşımıza çıkıyor.
Geçtiğimiz günlerde yasalaşan kiralık işçilik düzenlemesi, bunun en çarpıcı örneklerinden biri. Düzenlemeyi “ödünç emek büroları fiilen zaten vardı” diyerek savunmak ise bir o kadar ibret verici. Esnekliğin “milli strateji” haline getirilmesinden kıdem tazminatı hakkının ortadan kaldırılmasını savunmaya kadar, işçilerin hak kayıplarını engellemek yerine yasal hale getiren her türlü düzenleme aynı ibretlik yaklaşıma dayandırılıyor: “Fiilen zaten öyle. “
Yani siyasal iktidarın çözmekle yükümlü olduğu sorunları, artık sorun olarak tanımlamaktan vazgeçmesine “reform”, geniş toplumsal kesimlerin buna ses etmemesi haline ise “barış”, “uyum”, “dirlik”, “birlik” falan diyorlar.
Aynı yaklaşımın en son ve en akla ziyan halini ise TBMM Boşanma Komisyonunun “Aile birliğini korumak” için ortaya koyduğu önerilerde görmek mümkün.
Kadın ve çocuk hakları yerine ‘Aile birliğini korumak’ hedefi, ataerkil egemenlik ilişkilerini sürdürmeye yönelik ideolojik bir tercih. Kadına yönelik şiddeti ve çocuk istismarını önleyici tedbirler geliştirmek yerine boşanmayı zorlaştırmaya çalışmanın nedeni de bu.
Ancak bu tercihi gerçekleştirmek için bile olsa, tecavüzcüye “mutlu bir yuva” vadetmekten gayrı birtakım tedbirler almak gerekiyor.
21. 05. 2016 – EVRENSELkck/article