HASAN SAĞLAM: TARIM EMEKÇİLERİ YOKSULLUK İÇİNDE (11. 05. 2016)

185

Tarım emekçilerinin sorunlarına değinirken kendi içinde ikiye ayırmak gerekiyor: çiftçiler ve mevsimlik tarım işçileri…
İlk önce çiftçilere değinmek gerekiyor. Ülkemizde, tarımda çiftçiler mülklerini kaybederek ve yoksullaşarak varlıklarını sürdürmekteler. 1980 sonrası uygulanan neo-liberal politikalarla birlikte mazot, gübre, ilaç gibi girdi fiyatlarının yükseltilmesine karşın sübvansiyonların kesilmesi sonucu çiftçilik yoğun bir çöküş sürecine girdi.
Diğer yandan tarım sektöründe uluslararası tekellerin önü açıldı, ülkenin yerel tarımsal dokusu çözüldü ve üretim yapılmamasının önü açıldı. çiftçiler sabahtan akşama kadar aile emeği vererek çalışmalarına rağmen üretimin gideri karşılamaması sorunu ile karşılaştılar. Böylece büyük işletmelere bağımlılık ve göç süreçleri hızlandı. Yine AKP hükümetinin borçlanmayı özendirerek üretimi teşvik projeleri sonucu çiftçilerin yıkımı hızlandı.
Nitekim yıllar içinde tarımsal nüfus hızla küçüldü. Türkiye tarımsal olarak kendine yetmemeye ve dışarıdan gıda-hububat almaya başladı. HES, otoyol, maden gibi projelerin hayata geçirilmesi için yapılan kamulaştırma kararları tarım-sanayi makasının hızla açılmasının önemli bir dönüm noktasını oluşturdu. 1980 yılında toplumun yüzde 56’sı kırlarda yaşarken şimdi bu oran yüzde 22’lere düştü. Göç eden nüfus ise kentlerde sırasıyla hizmet ve sanayi sektörüne kaydı. Yine işsiz ordusuna milyonlar eklendi…
Sabahtan akşama kadar aile emeği veren ancak geliri giderinden fazla, arazisi olan ancak yoksullaşmış, borçlanmış ve aç bırakılmaya çalışılan ancak gururunu koruyan milyonlarca çiftçi. Bu durumu herhalde geçtiğimiz günlerde Adana’da 30 kuruşa satmaya zorlandıkları patateslerini yere döküp eylem yapan, polis tarafından yumruklanan ve havaya ateş açılan, haklarında Cumhurbaşkanı’na hakaretten dava açılan çiftçiler özetliyor…
Tarım işçilerine değinirsek. Ülkemizde Cumhuriyet döneminden beri mevsimlik tarım işçiliği yapılmaktadır. Yalnız mevsimlik tarım işçiliğini de kendi içinde üçe ayırmalıyız:
Birincisi kendi bölgesinde çalışan yerli mevsimlik tarım işçileri. İkincisi gittiği bir tek bölgeye giderek oraya bir mevsim boyunca yerleşen tarım işçileri, örneğin Urfa’dan Adana’ya pamuğa giden tarım işçileri. Üçüncüsü ise gezici mevsimlik tarım işçileri. Bunlar Mersin’de bir iki hafta boyunca seralarda portakal limon toplayıp sonra Aydın’da tütün, Balıkesir’de çilek, Adapazarı’nda fındık, Ordu’da fındık topluyor. Dönüş yolunda da Yozgat’ta nohut topluyor. Bu üçüncü grup yani gezici tarım işçiliği, 1990’lardan önce nadir görülüyordu, 1990’lardaki köy yakmalarından sonra ve özellikle 2008 krizi sonrası büyük bir artış gösterdi. En kötü çalışma koşullarına maruz kalan gezici tarım işçilerini topraksız köylülerin yanı sıra geçinemeyen küçük üreticiler ve ortakçılar oluşturdu.
Bazı güncel sorunlara değinirsek. çiftçi de olsa işçi de olsa tarımda kadın emeği sömürüsü yoğundur. Baba ya da koca tarafından el koyulan ücreti zaten daha düşüktür. Ayrıca ev işlerinin tamamını da kadın üstlenir… Tarımdaki taşeronun adı dayıbaşılıktır. Dayıbaşı kurduğu akrabalık, köylülük ilişkisi ile üretimde patron denetimini gerçekleştirir… çadır kentler yerel halkla görüşmeyi engelleyen yani fiziksel olarak tecrit koşullarının olduğu ve insanca yaşamaya uygun olmayan yerlerdir… Tarım işçileri kapalı kasa kamyonet, traktör römorku gibi uygun olmayan koşullarda taşınmakta ve her yıl yüzlerce emekçi yollara savrulmaktadır… Kürt emekçiler tarımda çok düşük ücretlerle çalışmakta ve birçok baskı ile karşılaşmaktalar. Şimdi ise daha da kötü koşulları Suriyeli işçiler yaşamaktadır.
Sorunları yazmakla bitmez ama yaşamın her alanında olduğu gibi kırsalda da yaşamımızı kendimizin belirleme vaktidir…
11. 05. 2016 – öZGüR GüNDEM