ÇİĞDEM TOKER: SON HUTBEYE BAKSAYDINIZ (11. 01. 2016)

237

Halbuki,
“Edep ve Hayâ”
başlıklı cuma hutbesi metni ibretlikmiş.

Tesadüf bu ya,
“çocuk ve kadın
istismarı”
konusuna yer ayırıyor; makul her insanın kabul edeceği vicdani bir analizin ardından, özeleştiri öneriyormuş.

Diyanet’in sitesindeki 8 Ocak 2016 tarihli son hutbe metninden söz ediyorum.

Denmiş ki mesela:

“çocuklar istismar malzemesi hâline
getirilmekte; kadınlar, cinsel meta olarakgörülmektedir. Dün, harama karşı
edeple öne eğilen başlar, hürmetle
çevrilen gözler bugün sınır tanımaz bir
biçimde harama yönelebilmektedir. “

***

“Neymiş bu istismar ve haramın temeli?”
diye merak edenler için, cevap da var aynı hutbede:

“Bütün bunların temelinde erdem ve
ahlak üzerine bina edilmeyen bir hayatanlayışının var olduğu aşikârdır. “

Kim itiraz edebilir.

“Edep ve hayâ yoksunluğu, insanın
değer bakımından yoksullaşmasının birifadesidir. “

Katılmamak mümkün mü?

Hele,
“geliniz, edep ve hayânın eşsiz
bir hazine olduğunu bir kez daha
hatırlayalım”denildikten sonra verilen şu tavsiyeyi kim örnek almaz?

“İşe önce kendi ayıplarımızı görüp
düzeltmekle başlayalım. Zamanın
ve mekânın hakkımızda şahitlik yapacağı
hesap günü gelmeden önce
kendimizi hesaba çekelim. “

***

Bir gün önce, ülkedeki bütün Müslümanlara
“işe önce kendi ayıplarımızı
görüp düzeltmekle başlayalım”
diyen Diyanet’in, söz konusu kendisi olduğunda, o korkunç”ayıbını”
düzeltmek yerine, topyekûn taarruza geçmesinde şaşıracak bir şey yok aslında.

Diyanet, hücrelerine kadar
“dünyevi”
bir kurumdur zira. Her yıl artan ödeneğiyle, son olarak 13 bakanlığın bütçesini geride bırakan dünyevi bir
“devlet”
kurumunun”özeleştiri”
yapması ise eleştirel aklı harekete geçirmesi anlamına gelir.

Eleştirel aklın gereğini yapmak da geriye dönük bütün korkunç hataların sorgulanması anlamına.

7 Haziran seçimlerinde Almanya’da mükerrer oy kullanırken yakalanan görevlisi hakkında işlem yapmayan;
“yatılı”
izninin yasaya aykırı olarak
“sözlü”
verildiği sonra ortaya çıkan Diyarbakır Kulp’ta 6 öğrencinin yanarak can verdiği yatılı Kuran Kursu’nun bağlı olduğu bir kurumdan söz ediyoruz.

Bütçe dışı gelir kaynaklarını, harcamalarını, Diyanet Vakfı’nın hesaplarını kamuoyuyla paylaşmayan; bütçesinin basında eleştirilmesini, başkan
MehmetGörmez‘in
“Kimsenin haddi değildir”
diye karşıladığı bir kurumdan söz ediyoruz.
Kimi vatandaşın vergisi, kimi hayırhasenet, bağışlardan oluşan hesaplarının tamamını denetime açmaktan -kim bilir hangi nedenlerle- kaçınan bir kurumun;

“Bu fetva vahim bir hataydı. Ayıptı.
çocukları istismar malzemesi haline
getiren bir anlayışı da o anlayışın yansıdığı
metni de kabul etmemiz mümkün
değildir”
demek yerine; işi paralele, sabotaja, siber saldırıya, itibar suikastına bağlaması, tam da aynı nedenle, bu
“yapı”dan beklenen bir davranış refleksidir.

Hesap vermek yerine mağduriyet edebiyatına başvurmak, özeleştiri yapmak yerine üste çıkıp eleştireni suçlamak, bu iktidarın baskın bir karakteristiği.
Ne diyor 8 Ocak tarihli son cuma hutbesi:

“İnsanlık, nicelerinin ar damarlarının
çatlayışını üzüntü ve ibretle izlemektedir. “
11. 01. 2016 – CUMHURİYET