NİLGÜN TUNÇCAN ONGAN: ‘TAŞERONA KADRO MÜJDESİ’ (26. 12. 2015)

201

13 yıl boyunca iktidarın en zorda kaldığı zamanlarda devreye soktuğu “taşerona kadro müjdesi” 1 Kasım öncesinde, bu kez bir seçim vaadi olarak yine gündeme geldi. Ancak Başbakan’ın son açıklamalarından anlıyoruz ki, yine sadece ‘vaat’ düzeyinde kaldı. Son “müjde”nin daha önce muştulananlardan farkı ise başta taşeron işçiler olmak üzere kamuoyunun bu konudaki beklentilerini ve dahi akıl düzeyini hepten alay konusu halinde getirmesi.
Şöyle ki; Başbakan Davutoğlu 11. çalışma Meclisi toplantısında, sadece asıl işlerde çalışan taşeron işçiler için kadro düzenlemesi yaptıklarını, yardımcı işlerde çalışanlara ise kadro verilmeyeceğini belirterek tartışmayı noktaladı. Yani “müjde”nin kapsamı kamuda asıl işte çalışan taşeron işçilerle sınırlı.

Oysa, teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında, asıl işlerde taşeron işçi çalıştırılması iş yasasına göre zaten suç!
AKP’nin halihazırdaki kimi düzenlemeyi ‘işçilerin hak kayıplarını ortadan kaldıracak yeni tedbirler’ gibi lanse etmesi yeni bir şey değil. Hatta, bu köşede daha önce de belirttiğimiz üzere, taşerona verilen “müjdelerin” ortak özelliği bu*. Ancak bu defa yapılan ise herhangi bir düzenlemenin bile değil, doğrudan yasanın sağladığı güvencenin tekrarından ibaret.

Yani, gündeme gelmesi muhtemel kimi istisnayı bir kenara bırakacak olursak, hükümetin yeni düzenlemelerinin kapsamı; taşeron işçi olarak çalıştırılması zaten yasak olan işçilerin taşeron işçi olarak çalıştırılmalarını engellemekle sınırlı.
öte yandan Davutoğlu’nun çalışma Meclisi toplantısında gündeme getirdiği bir başka konu da taşeron çalıştırılan işçilerin sendikal hakları oldu. İşçilerin toplu sözleşme dahil tüm sendikal haklarının korunması yolunda çalışmalar yapacaklarını açıkladı.

Ancak bu da yeni değil. Ve belirtmek lazım ki, daha önce de birçok kez “müjde konusu” haline getirilen sendikal haklar da hali hazırda zaten yasal güvence altında. Yani korunması için yeni bir düzenlemeye gerek yok.
Mevcut durumda taşeron işçilerin toplusözleşme hakkından yararlanamamasının nedeni, taşeronun işyerinin asıl işverenin işyerinden ayrı sayılması. Bu durumda taşeron işçiler, asıl işverenin işyerindeki yetkili sendikanın tespitinde dikkate alınmıyor ve toplusözleşme hakkından yararlanamıyor.

Ancak taşeron işçilerin “başka bir iş yerinde çalışıyor” sayılması ise başlı başına iş yasasına aykırı. çünkü yasaya göre taşeron (alt işveren) ilişkisinin doğabilmesi bu işçilerin ancak asıl işverenin işyerinde çalışmaları halinde mümkün (4857/M: 2). Nitekim Yargıtay’ın 1996 yılındaki görüş değişikliğine kadar taşeron işçiler toplu sözleşme hakkından yararlanabiliyorlardı.
Bu durumda, taşeron işçilerin aslında güvence altında olan bir dizi haktan yararlanamaması ve taşeron çalıştırmanın, tıpkı Davutoğlu’nun da belirttiği üzere, bir istismar mekanizmasına dönüşmesi söz konusu.

Bu konuda bıkıp usanmadan altı çizilmesi gereken ise bu istismarın taşeron sistemin işleyiş prensibi olduğu. Yani yasal boşluktan veya uygulamadaki kimi aksaklıktan kaynaklanmadığı gibi bunlar yoluyla engellenemeyeceği de.
Hal böyleyken, AKP’nin 13 yıldır aynı “müjde”leri yeniden ve yeniden gündem yapabilmesinin nedeni ise sanıldığı gibi tek başına iktidar olmasından aldığı güç değil. Gerçek neden; işçilerin kazanılmış tüm haklarının geri alındığı bir ortamda “asgari ücret zammının maliyetini sakın patronlarımıza yüklemeyin” diye açıklama yapan “sendikacılık” biçimi.
* Taşeron çıkmazı; http://www. evrensel. net/yazi/71524/taseron-cikmazi
26. 12. 2015 – EVRENSEL