ERGİN YILDIZOĞLU: ‘BİR DÜNYA’ VE ‘ÖTEKİSİ’ (17. 11. 2015)

200

Tüm kültürel etnik farklılıkların çokluğu, tek bir dünyanın varoluş alanında yaşanıyor. Bu varoluş alanını tanımlayan, belirleyici
“ilişki”
de sermaye. Karşılaştığı her
“farklı”ekonomik ilişkiyi,
“organlarını”
yapıştırarak değiştiren, kendine benzeten; bu farklı ekonomik ilişkileri ayakta tutan simgesel kodları çözen, bunların içine girerek önce”hybrid”leştiren, bazen
“canavarlaştıran”,
sonra silerek yerine kendi kodlarını yazan, farkı yok eden sermayenin dünyası bu…

Bu dünyada yalnızca tek bir uygarlık var. En son örneğini Paris’te gördüğümüz vahşet de bu
kapitalist uygarlığın
bir ürünü. Daha doğru deyişle ürettiği bir“canavar öteki”si. Bu yüzden karşımızda bir
“uygarlıklar
çatışması”
yok. Kapitalist uygarlıkla, onun içinden çıkan, çıkmaya devam eden bir
“canavar
öteki”var. Bu yüzdendir ki, bu
“canavar”, kapitalist uygarlığın içindeki, tüm insanlara, din, ırk, milliyet ayrımına bakmadan saldırabiliyor: Bu
“canavar öteki”ye karşı mücadelede de insanların kendilerini din, ırk, milliyet ayrımı gözetmeden
birliktesavunmaları gerekiyor. . . .
Ama nasıl?
Bu sorunun tatmin edici bir cevabı henüz yok. Bu canavarı araçlaştırarak kendi jeopolitik savaşlarını meşrulaştıran kapitalist emperyalizm, bu canavarın besin kaynaklarını üretmeye devam ediyor. Diğer taraftan, bu canavarın özgünlüğünü yadsıyan kimi
“akılların” “Fransa’da İslama geçiş
çok oluyor. Bu eylem İslamdansoğutma için yapıldı”
açıklamaları, bu canavarın özgün şiddet pratiğini, kimi başka siyasi öznelerin şiddet pratiği ile,
içerik
ve biçim farklarını yadsıyarak, aynı başlık altında toplama yaklaşımları, bu canavarın
“suretini”
saklamasını, yeni insan kaynaklarına ulaşmasını kolaylaştırıyor. . .

Bu
canavar
ile mücadeleyi düşünmeye,
“terörün dini, milliyeti
yoktur”
diyerek başlamak da yardımcı olmuyor. çünkü
“terör”
ya da
“terörizm”, sivil insanları günlük yaşamları içinde korkutmak, yıldırmak amacıyla hedef alan fiziki, hatta simgesel (örneğin sürekli hakaret etmek, aşağılamak, onlarla alay etmek) bir
saldırı biçimidir. Ancak bu eylem biçimini benimseyenler, inançlarıyla, kültürleriyle, hatta cinsel tercihleriyle
toplumsal
insanlardır.

Bu saldırı biçimini bir kişi ya da küçük, yerel bir grup benimsiyorsa bunlar
“aşırılar”, “ruh
hastaları”
gibi kategoriler altında toplanarak toplumsal özellikleri önemsizleştirilebilir.
Ancak karşımızda, IŞİD gibi üyelerinin sayıları en az yüz binlerle ifade edilen, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya, Avrupa’ya kadar çok geniş, yaygın, birbirinden farklı toplumsal özellikler taşıyan coğrafyalarda var olabilen, bir
orduya
(teknoloji, finans, uzman, bürokrasi demektir),
iletişim ağlarına, kendine özgün propaganda araçlarına (söylem pratikleri demektir) sahip, mücadele ortamına uyum sağlama (Paris saldırısında; intihar, gerilla, konvansiyonel çatışma biçimlerini birleştirme – Cockburn,
Independent, 15/11) becerileri olan bir şey varsa, tüm bu farklılıkları birleştiren
ideolojik özelliklerin
(söylem, mitos;
“hakikat”, “disiplin,
cezalandırma”hatta
“estetik”
rejimleri)
kümesi
üzerinde düşünmek gerekiyor. Hatta bir adım öteye giderek, bu kümeyle kısmen kesişen, örtüşen (geçirgenliği olan) kümeleri de ilgi alanı içine almak gerekiyor. Bu açıdan bakınca, karşımıza İslamın bir yorumu ve bu yoruma yakın, onunla kimi özellikleri paylaşan başka yorumları çıkıyor. Dolayısıyla, terörün değil ama teröristlerin bir dini olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Eğer bu tespitlerde bir doğruluk payı varsa, bu
“teröristlere”
karşı yalnızca fiziki şiddet araçlarıyla mücadele edilemez. Bu araçlarla kimi muharebeler kazanılabilir ama bu
“canavarı”
üreten süreç sonlandırılmaz. Bunun için bir taraftan bu canavar karşısında özellikle de kendilerini tehdit altında hisseden Müslümanların eliyle, aklıyla yürütülecek, hem bir simgesel şiddet kampanyası, hem de uzun döneme yayılmış, çok daha kapsamlı propaganda, aydınlatma eğitme süreçleri gerekiyor. Tabii bir de bu süreçlerin içindekilerin kapitalist dünyaya girebilmelerine olanak sağlayacak ekonomik-psikolojik kanalların açılması. . .
17. 11. 2015 – CUMHURİYET